Ali Bilge, ABD, AB ve Rusya ekseninde güncel dış politikayı ve HDP'nin deklarasyonunu değerlendiriyor.
(27 Eylül 2021 tarihinde Açık Radyo’da Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)
Ömer Madra: Günaydın Ali bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
AB: Merhaba Feryal, günaydın, hoş geldiniz Ömer bey!
ÖM: Hoş bulduk, teşekkür ederim. Bugün gene olağanüstü yoğunlukta bir dünya gündemi var, iç içeyiz yani bir kısmını başlıklarla bile olsa çözmeye çalıştık, yani anlatmaya, iletmeye ama sizin programınızda neler var şimdi gündemde?
AB: Hızla girelim o zaman. ABD’deki BM toplantısından dönerken Erdoğan “hayra alamet gitmiyor ABD ile ilişkilerimiz” demişti. Buna bakacağız ama sadece hayra alamet gitmeyen ABD ile ilişkiler değil, AB ile ilişkiler, Rusya ilişkileri de hayra alamet gitmiyor. Hatta çok önemsedikleri Taliban’la bile ilişkiler hayra alamet değil ama biz öncelikle AB ile olan son duruma bakalım. Şu anda görevi bırakan Almanya şansölyesi Merkel iktidarayken, hatta gelmeden önce muhalefetteyken bile “Türkiye’yi AB’de istemiyoruz” diyerek gelmişti. Bugün görevi bırakıp giderken Türkiye’nin AB listelerindeki bulunduğu kategoriden çıkarıldığına, yerinin değiştiğine tanık olduk. Haber önce Haber Global televizyonunda yayınlandı. İki gün bekledim ve soruşturdum, yöneticilik yapmış büyükelçi ve AB uzmanlarına sorduğumda değişikliğin yapıldığını, Türkiye’nin yaratılan yeni bir listeye/kategoriye dahil edildiğini öğrendim. Türkiye artık Kuzey Afrika ülkelerinin yer aldığı listede yer alıyor. AB bürokrasinin yaptığı bir düzenleme olarak görülüyor ancak yetkililer yukardan onay almadan bu düzenlemenin yapılmayacağını belirtiyorlar. Türkiye’nin içinde yer aldığı kategorideki ülkelere baktığımızda çoğu Müslüman, geri kalmışlıkları göze çarpan ülkeler. Güney komşular güney ve Türkiye adı altında yeni bir liste oluşturulmuş. Türkiye burada yer alıyor. Türkiye’nin AB ile ilişkileri yıllardır iyi gitmiyordu, düzgün işlemiyordu. AB kararlarına uymayan, AB’nin katılım öncesi yükümlülüklerini yerine getirmeyen, demokrasi dışına çıkmış bir ülke olarak, temel hak ve özgürlüklerini, insan haklarını görmezden gelen sorunlu bir ülke olarak görülüyordu. Anlıyoruz ki artık Türkiye AB’nin karantinasında.AB’nin karantina bölgesinde yer alıyor. Yeni listeye eklenmekle AB dışına çıkmış sayabiliriz. Geri dönüş imkânı bugünkü iktidarla da mümkün değil. Türkiye’nin AB’deki aday ülke kategorisi değişti ve kuzey Afrika ülkeleri ve Afrika ülkeleri, Ortadoğu ülkeleri ile birlikte ele alınan bir üçüncü dünya ülkesi pozisyonuna indirgendiğini söylemek pekâlâ mümkün. Dolayısıyla hayra alamet gitmeyen AB ilişkileri olduğu ortada.
ÖM: Murat Yetkin de bir yazı kaleme alıp analiz etmiş Yetkin Report’ta. “AB ile ilişkilerde tuhaf şeyler oluyor. AB komisyonu 24 Eylül’de genişleme biriminde bürokratik bir değişiklik yapmış. Buna göre artık Türkiye ‘güney komşuları ve Türkiye’ adı altında kurulan bölümde yer alacakmış” diyor. Güney komşuları denen de kuzey Afrika ülkeleri ve kâğıt üzerinde hâlâ üye adayı olan Türkiye’de adı konulmayan, sizin de dediğiniz gibi, bir “Müslüman komşular” parantezine alınıyormuş. Euronews’a konuşan bir komisyon yetkilisi de “merak etmeyin fonlarda bir değişiklik olmayacak” demiş. Yani bunun tercümesi de “paranızı alacaksınız mesele yapmayın!” diye bir değerlendirme yapmış.
ÖÖ: Artık Türkiye’ye hep böyle diyorlar “merak etmeyin, paranızı vereceğiz”.
AB: Evet, Türkiye’ye biçilen rol şöyle; “göçmen, sığınmacılar senin işin, sen ilgilen, İslamcı terör örgütleriyle sen görüş, bunlarla ilişkileri sen sürdür, Taliban’la ilişkileri sen sürdür”. Türkiye’ye destabilize ülkelerle olan teması sürdürme işi verilmiş durumda. Artık Avrupa’nın destabilizasyon sınırı, Edirne’ye kadar gelmiş Bulgaristan’a dayanmış durumda. Eskiden destabilize ülkeler Türkiye’den sonra başlayan ülkelerle telaffuz edilirdi. Sonuç itibariyle Türkiye destabilize ülkelerle birlikte anılmaya başladı.
AB fonlarıyla AİHM ve AYM kararlarının uygulanması için Türkiye'ye eğitim
Şimdi AB bağlantılı başka bir hususa geçeyim. Geçen hafta Ankara’da bir toplantı yapıldı, Anayasa Mahkemesinin düzenlediği, güdümünde olan bir toplantıydı. Temel haklar üzerineydi bu toplantı. Anayasa Mahkemesinin “Temel Haklar Alanındaki Kararlarının Etkili Şekilde Uygulanmasının Desteklenmesi Projesi” hakkında düzenlenen bir sempozyum. Projenin paydaşları arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi, mahkemeler, Türkiye Barolar Birliği, Adalet Akademisi, Hâkimler ve Savcılar Kurulu gibi kurumlar ve sivil toplum örgütleri yer alıyor. Proje ile hâkimlerin, savcıların, avukatların ve diğer paydaşların AİHM ve AYM içtihadına ilişkin farkındalıklarının arttırılması, AYM kararlarının uygulanması ve insan hakları alanındaki boşlukların etkin bir şekilde ele alınması, Türk mahkemeleri ve ilgili paydaşlarla AB’ye üye ülkelerin mahkemeleri ve AİHM arasındaki iş birliğinin güçlendirilmesi amaçlanıyor.
ÖM: Çok acayip!
AB: AYM kararlarının uygulanması, insan hakları alanındaki boşlukların doldurulması, Türkiye yargısının AYM ve AİHM kararların uygulanmasına ilişkin farkındalığın artırılmasına yönelik eğitimleri içeren bir proje başlatılmış; toplantı da projenin başlaması münasebetiyle yapıldı. Anayasa Mahkemesi başkanı ve adalet bakanı açılış konuşmasını yaptı. AYM Başkanı diğer konuşmacıların söylediği şu: AYM kararları, yasama, yürütme ve yargı kurullarını, idari makamları, gerçek ve tüzel kişileri, tüm kuruluşları bağlar, bizi dinleyin, kararlarımızı uygulayın!
ÖM: Eğitim veriyor.
AB: “Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin farkında olun, bu kararları uygulamak durumundasınız” … Bunun eğitimini verecek bir proje başlatıldı. Şimdi, bu toplantıyı kim destekliyor? Projenin parasını kim veriyor? AB ve Avrupa Konseyi desteği ile, mali yardımları ile gerçekleşen bir proje. “AİHM’in AYM kararlarını uygulanması amacına yönelik bir proje. Farkındalık eğitimi! Bu kuruluşların farkında olun, karalarını uygulayın eğitimi… Biri ülkenin en yüksek mahkemesi, diğeri uluslararası mahkeme, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşme çerçevesinde katıldığı AİHM. Her iki mahkemeye de vatandaşların bireysel başvuru hakları var ama bu mahkemelerin kararlarını alt mahkemeler uygulamıyor; “siz, benim bu kararlarımı neden uygulamıyorsunuz” diye soruyor, “Uygulamak durumundasınız” diyor. “Yanlışlığın farkında olun ve bunun eğitimini alın” projesi.
Şimdi biz böyle bir ülkedeyiz. AB de liginiz boşuna değişmiyor! Farkındalık arttırma projesi için AB ve Avrupa Konseyinden kaynak kullanılıyor ... Baylar, bayanlar, öyle bir ülkedeyiz ki AYM başkanı yalvar yakar oluyor “kararlarımızı uygulayın, ne olur, lütfen, bu önemlidir!” diyor. Bunları hukuk camiasına diyor, yargı camiasına diyor. Dolayısıyla AB’nin Türkiye’yi bulunduğu listeden çıkarıp en düşük profilde ülkelere katan değişikliği yapması, olmayacaklar listesine alması boşuna değil. Hem de bunu alt bürokratik düzeyde, genel müdürlük düzeyinde yapması yenilir, yutulur cinsten bir şey değil.
En alt listeye geçmek Türkiye’nin 200 yıllık batılılaşma serüveni açısından da önemli. AB ile ilk anlaşma 1963’tür. Türkiye’nin katılım serüveni, 60 yıldır devam ediyor. Liste değişikliği bu sürece bir anlamda nokta konması ile de çok önemli… Eğer Anayasa Mahkemeniz, mahkemelerinize, savcı ve hakimlere yalvar yakarvaziyette, “kararlarımızı uygulayın, önemimizi anlayın” eğitimi verecek bir projeyi başlatmış ise ülke liginin değişmesine şaşmamak gerekir. Bu konuyu da araya sıkıştırmış olduk.
"ABD ile gidişat hayra alamet değil"
Sadece AB ilişkileri hayra alamet değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisinin de bizzat belirttiği gibi ABD ile gidişat da hayra alamet değil. Gazetecilerle yaptığı konuşmada yakınıyor diyor ki “kaç başkanla çalıştım, oğul Bush’la çalıştım, Obama ile çalıştım, Trump’la çalıştım ama Biden’la bir araya gelemiyoruz”. BM Genel Kurul toplantısı için gittiği ABD seyahatinde Türk Evi binasının açılışı nedeniyle yaptığı temaslarda, G20 ülkelerinden İngiltere Başbakanı Boris Johnson’la bildiğim kadarıyla bir görüşme oldu. Diğerleri diplomatik açıdan dişe dokunur ülkeler değil.
ABD ile hayra alamet gitmeyen ilişkilerin pek çok nedeni bulunuyor. Rusya’dan alınan ve ikinci parti alınacak olana S400 füze sistemi başta geliyor. Bugün sabah ajanslara düşen bir ABD açıklaması var, gördünüz mü? Türkiye için S400 nedeniyle eli kulağında olan ağır CAATSA yaptırımlarını yeniden gündeme getiriyorlar… Türkiye’nin dış politikasında, ABD ekseninde durum böyle. ABD seyahati nedeniyle yaptığı açıklamalarından birinde şöyle bir söz sarf ediyor Erdoğan, diyor ki “Afganistan konusunda, bu göçmenler konusunda ABD bir adım atmalı. Ayrıca bu işler kuru kuruya olmaz” diyor. “Kuru kuruya olmaz” ne demek?
ÖM: Akçeli bir işlemden bahsediyor herhalde?
AB: Evet, sığınmacı işini üstlenirsek bu iş “kuru kuruya, akçe olmadan olmaz, parasız olmaz” diyor. Zaten AB yetkilisi de açıkça söylüyor. “Z ligine indirdim sizi ama para pul meselesini merak etmeyin” diyor. Biz de, “sığınmacı ve göçmenleri Türkiye’nin almasını istiyorsanız, kuru kuruya olmaz” diyoruz. “10 milyon brütü, neti beş milyon sığınmacı Türkiye’de” diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ilave ediyor, “ben artık iflas ettim” diyor. Bütün bunları üst üste koyduğumuzda ABD ile olan ilişkileri Erdoğan özetliyor: “gidişat hayta alamet değil”. Biden da zaten sorunlu başladı. Ardından Afganistan’dan ABD’nin çekilmesi sonrasında hava limanı hikayesi geldi. Kule hizmetlerine, havaalanı hizmetlerine talip olduk. Sonra “biz iyi anlaşırız” dediğin Taliban da “seni istemem, kendim yaparım” dedi. İçler acısı dış politika tablosuna, hayra alamet gitmeyenler tablosuna ABD ilişkilerini ekleyelim.
Geçen hafta siz yokken değindiğimiz bir konu vardı; benim aklım Viyana’daydı. 22 Eylül’de Sezgin Baran Korkmaz davasına Viyana mahkemeleri karar verecekti. Bu kişinin suç örgütü lideri ve dolandırıcı olarak ABD’de davası devam ediyor. Türkiye yargısında tık yok. Bu davanın nerede devam edeceğine, iade meselesine 22 Eylül’de karar verilecekti. Henüz karar verilmedi. Bu dava da Reza Zarrap davası gibi bir ağır dava, eğer SBK, Birleşik Devletler’e gönderilirse Türkiye açısından çok ciddi sonuçları olacak bir dava daha eklenecek. Şu ana kadar Viyana’daki mahkeme bir açıklamada bulunmadı. Bu dava da önümüzdeki gerilimi çok daha artıracak gibi gözüküyor. Halk Bankası, Reza Zarrap davası gibi yaptırım ve ceza gerektiren suçları kapsıyor. Sezgin Baran Korkmaz suçlarına Sedat Peker açıklamaları her geçen gün ekleniyor. SBK davalarında ve Peker açıklamalarında odakta siyasiler bulunuyor.
Unutmadan söylemeliyim, son bir şey duydum; ABD’ye Biden döneminde atanan büyükelçi güven mektubunu Beyaz Saray’ın Avrupa sorumlusuna bir restoranda sunmuş. Haberiniz var mı bilmiyorum.
ÖM: Hayır yok. Bu arada ben bir şey ekleyeyim izninizle; yani bir de Amerika’nın CBS kanalına yaptığı bir açıklama var Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın. ABD Başkanı Joe Biden’ın kendisine insan hakları ihlalleri konusunu hiç açmadığını belirtmiş. “Bir araya geldiğimiz her seferde bana oldukça saygılı olduğunu biliyorum ve başkan yardımcısıyken de bana hep saygılı yaklaştı” demiş. CBS’in muhabiri de şeyi soruyor “Başkan Biden sizi otokrat olarak niteledi. Biden’la ilişkinizi nasıl tanımlarsınız?” deyince “sayın başkanın otokrat tanımını bilmiyorum, ne demek istediğini bilmiyorum. Hâlâ ülkemin cumhurbaşkanıyım, halkıma hizmet ediyorum, Başkan Biden’ın otokrat diyerek ne kastettiğini gerçekten bilmiyorum” demiş. “Adayken eylemlerinizin bedelini ödemeniz gerekeceğini söyledi” diyor CBS muhabiri, insan hakları ihlallerinden bahsetti. “Ne söylemek istediğiyle ilgili sizinle doğrudan konuştu mu?” diye sorunca “aksine bu konulardan bana hiç bahsetmedi. İnsan hakları ihlalleri konusunu hiç açmadı” demiş. “Her seferinde bana hep saygılı yaklaştı. Keşke Biden bu meselelerle ilgili benimle yüz yüze konuşsaydı” diyor. “Fakat niye görüşmüyorsunuz?” diye sorunca da “şu anda kendileri Covid, yani mevcut şartlar Covid, bildiğim kadarıyla liderlerle ikili görüşmeler gerçekleştirmiyor. Biz davetimizi yaptık, geniş perspektifli görüşme için ancak olumlu bir yanıt alamadık” diyor. Böyle bir ilginç de mülakatı var.
AB: Zaten randevu hususunda çırpınınmış ancak randevu verilmemiş. İş bu kadar net. Boris Johnson’la görüştü Biden, başka görüştükleri de var bildiğim kadarıyla.
ÖM: Evet. Yani “görüşmedi ikili liderlerle, ikili görüşme gerçekleşmedi”
ÖÖ: Ben yanlış mı duydum? “Covid” mi diyor?
ÖM: Evet. “Şu anda kendileri mevcut şartlar”… “Covid” kelimesini de şey yapmış, T24’ün dış haberler bölümünden dün yayınlanan bir haberden okudum bunu, yani saat 18:45’te gelmişti, “Covid” lafını da kullanmış.
AB: Covid ortamında demek istiyor herhalde?
ÖM: Evet, evet, “mevcut şartlar Covid” demiş.
AB: Televizyonlarda ve uçakta gazetecilere yaptığı açıklamalarda, içimi burkan, inciten cümle “kuru kuruya olmaz bu işler” demesiydi. Erdoğan Taliban meselesine de geliyor; “bizi kucaklamadılar, maalesef kucaklayıcı bir yönetim olmadı” diyor. “Bazı sinyaller geliyor ama hava henüz değişmedi, çok yatırım yaptık, Afganistan’a” diyor. Taliban’la masaya oturmak için ne kadar istekli olduğunu söylüyor. Ancak pek yüz vermediler bize diyor. Kime diyor? Taliban’a diyor.
"Rusya ile olan ilişkilere baktığımızda da gidişat hayra alamet değil"
Hiç hayra alamet gitmeyen AB ve ABD ilişkilerine ilaveten Rusya konusu da bulunuyor. Uluslararası alanda devam eden davalar, AB’nin Z ligine sürgün edilmek, ABD’den yaptırım hamleleri, bir yandan ekonomik sorunlar, eksi döviz rezervleri, diğer dar boğazlara girmiyorum bile. İşte böyle bir ortamda Putin’le çarşamba günü, 29’unda Erdoğan önemli bir görüşme yapacak. Bu sabah yine Afrin bölgesinde ve Türk üslerinin bulunduğu yerler bombalanmış. Ciddi kayıplar varmış. 20’nin üzerinde yaralı ve ölü olduğuna dair bir haber sabah gözüme çarptı. Nitekim Suriye Devlet Başkanı Esed’in Rusya’ya gezisi oldu bir süre önce. Putin’le birlikte “yabancı güçler -ki kastedilen Türkiye- Suriye’den çıkmalı” diyorlar. Hem Putin, özellikle Rusya Dış İşleri Bakanı Lavrov, Türkiye’nin Astana perspektifi içerisinde İslamcı terör örgütüyle, rejim muhalefetini ayırt edemediğini, ayırmadığını beyan ettiler.
Şu anda da Dolar tarihi zirveyi aşmış. AB ile ticaretimiz önemli, Türkiye ihracatı, ekonomik ilişkilerinin çok önemli, büyük bir bölümü, dış ticaretin %60-65’lere varan bölümü AB ile oluyor. AB içinde Türkiye’nin lig değiştirilmesinin pek çok yönlü etkileri olabilecektir. Putin’e dönersek, tabii ki Suriye’deki Türkiye’nin varlığı en önemli konu. Şunu da unutmadan belirteyim; Erdoğan ABD temaslarında Libya ve doğu Akdeniz’den hiç söz etmiyor, onları ıskalıyor. Şimdi sonuçta Rusya ile de çok sorun var; Ukrayna sorunu var Rusya ile, Suriye sorunu var, Polonya’ya drone sattı Türkiye, bundan dolayı bir gerilim daha var. Bu satışı protesto etti Rusya. Peki bu drone’lar, hangi drone’lar? Kimin drone’ları ?
ÖM: SİHA yani silahlı insansız…
AB: Silahlı insansız hava araçları; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünürünün SİHA’ları…
ÖM: Damadın, Bayraktar.
AB: Evet onların imalatları, Bayraktar mıydı? SİHA’lar Polonya’ya satılmış ve bu satış Rusya ile sorun yaratmış vaziyette. Rusya ile Ukrayna- Kırım sorunu ile görüşler farklı. Türkiye’nin Ukrayna ile savunma sanayi alanında iş birliği yapması da Rusya’yı germiş durumda. Dağlık Karabağ konusunda da Rusya ile ayrı düştük aslında. Türkiye o savaşta Azerbaycan’ın yanında oldu ama Azerbaycan ve Ermenistan’la yaptığı zirveye Putin Türkiye’yi çağırmadı bile. S400 alımı var; birinci partiyi aldık, parası nasıl ödendi ama S400’ler nerede duruyor? Depoda duruyormuş şu anda. İkinci partiyi takip etmeye çalışmıştık; sipariş edildi ancak finansman paketi hazır değil deniyordu. İkincisinin siparişi sözel olarak verildi, alınacak anlaşılan ancak birincisinin yerini bile bilmiyoruz. Kimileri Akıncı üssünde olduğunu söylüyor. Geçen hafta Nahcivan’da Türkiye ve Azerbeycan askeri tatbikat başlattı. Tüm bunlara baktığımızda, Rusya ile olan ilişkilere baktığımızda da gidişat hayra alamet değil, bol gerilimli.
Suriye’den Türkiye’nin çekilmesini istiyorlar. Rusya bu konuda gittikçe ağırlığını koyuyor. 2020 Şubat ayında 34 askerin şehit edilmesi aydınlatılmıyor. Ayrıca kayıplar devam ediyor. Rusya’ya, Putin’in yanına sürekli Erdoğan gidiyor farkındaysanız. Putin yanına sürekli giden kendisi. Ama sorunlar çözülmüyor. Rusya ile ticaret, ithalat ve ihracat olarak ileri düzeyde ilişkilerimiz bulunuyor. Doğalgazda, enerjide en büyük müşteriyiz. Doğalgaz, petrol alıyoruz, buğday alıyoruz, yediğimiz buğday oradan. Yaş meyve, sebze satıyoruz, Ruslar gelmeden turizmde çöküyoruz, turistin üçte birinden fazlası Ruslar. Rusya meselesi de kısaca böyle. Üç ana aksta AB-ABD ve Rusya ekseninde işler “hayra alamet” değil…
"HDP ittifak denklemine alınmadan ne Kürt sorununun ne de rejim sorununun çözülemeyeceği ortada"
Bugün Anayasa Mahkemesi ile bağlantılı bir konuyla programı sonlandıralım. Takip etmemiz gereken çok önemli bir dava var Anayasa Mahkemesinde; HDP’nin kapatılmasına ilişkin dava. Ek süre uzatımları oldu. Dün süre uzatımı için görüştüm, bireysel savunmalar ve parti savunması içinde ek sürelerin ne zaman biteceğine baktım. Kasım ayı içinde savunmalar başlayacak. HDP’nin kapatılıp kapatılmaması kararı ve partiye uygulanacak müeyyideler çerçevesinde siyasal analizleri yapmak gerekir. HDP davası sonuçlarını ihmal etmeden bakmak gerekiyor. Bugün önemli bir gün HDP açısından. HDP kamuoyu ile bir deklarasyon paylaşacak. Önümüzdeki siyasal süreci tanımlayan yol haritasına ilişkin, demokrasinin yeniden inşasına ilişkin, ittifaklar meselesine ilişkin - beklentim bu şekilde. Bu bağlamda bir deklarasyon açıklayacak. Dün Ankara’da düzenlenen bir toplantıda ipuçlarını eşbaşkan Mithat Sancar vermeye çalıştı. HDP ittifak denklemine alınmadan ne Kürt sorununun ne de rejim sorununun çözülemeyeceği ortada. Bunu yıllardır söylüyoruz. Açıklandıktan sonra HDP deklarasyonunu analiz etmeye, irdelemeye çalışacağız. Ama daha öncede söyledim, tarihten de esinlenerek söyledim; ülkenin bir hürriyet misakına ihtiyacı var, özgürlük andına, özgürlük misakına. Bunu özgürlük ve demokrasi talep eden tüm kesimlerin bir araya gelerek yapması gerekiyor. Hatırladığım kadarıyla 1947 yılında, Demokrat Parti bunu yapmıştır. Bir özgürlük andına, misakına ihtiyacı var ülkenin ve muhalefetin. Aynı zamanda bir ittifak sözleşmesine evreleriyle ittifak sözleşmesine, ön kabuller sözleşmesine, demokrasi cephesi ön kabuller sözleşmesine ihtiyaç var. Çünkü Türkiye’nin dış politikası hayra alamet gitmiyor; ABD, AB ve Rusya ile durumu konuştuk. Ülke içinde de hiçbir şey hayra alamet gitmiyor. Yurtlarda kalamayan çocuklar, Covid salgını belli…
ÖM: Bağlantı kesildi galiba? Süre de bitmiş oluyordu. Tam bu sırada vedalaşmadan önce tekrar bağlantı olabilir mi bilemiyorum ama hemen şunu belirteyim; Ali Bilge’nin son belirttiği HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın dün yaptığı bir açıklamadan bahsetti Ali Bilge de. “HDP’nin demokrasi güçleriyle oluşturacağı ittifakta çözüm gücü ve çözümün anahtarı olduğunu yakın zamanda hep birlikte göreceğiz” açıklamasını yaptı. Şunu söyledi “herkes yarın açıklayacağımız deklarasyonu bekliyor” dedi yani bugünü kastederek. “Bu deklarasyonda nelerin yer alacağına dair ipuçları vermek istemiyorum, beklesinler, yarın Türkiye’nin bütün halklarına duyuracağız. Orada yer alan bir sözü tekrar etmekte sakınca yoktur: “Biz bu ülkede her kesime özgürlüğü ve demokrasiyi, her inanca eşitliği getirmek için yola çıktık. Bütün halklar özgür ve bütün inançlar eşit olacak ve demokrasi bu ülkede sağlam bir şekilde kurulacak. Bu olmadan Türkiye’de aydınlığı yakalamak da yeni bir başlangıç yapmak da mümkün değildir. HDP bütün baskılara, bütün oyunlara, kara propagandaya ve psikolojik savaş yöntemlerine rağmen ilkelerinden asla vazgeçmedi, mücadelesinden taviz vermedi. Bedel ödemekten geri durmadı” diyor ve son olarak da şunu söylemiş: “HDP olarak çok acı çekildi, çok bedel ödendi ama unutmayın boşuna çekilmiyor bu acılar, boşuna ödenmiyor bu bedeller. İnancınızı, inadınızı, umudunuzu HDP olarak boşa çıkarmayacağız. Birlikte yürüyeceğiz. Bu yol büyüyor, kervan genişliyor ve kapılar açılıyor” demişti. Bu şekilde.
AB: Ben yayından kopmuşum galiba ama hangi aşamada koptuğumu bilmiyorum.
ÖM: Tam bitirdiğiniz anda ben de şeyi ekledim, Mithat Sancar’ın dünkü yaptığı açıklamada sizin de söylediğiniz “HDP’nin demokrasi güçleriyle oluşturacağı ittifakta çözüm gücünün ve çözümün anahtarı olduğunu, yakın zamanda hep birlikte göreceğiz” açıklamasından bir küçük özet yaparak bitirdim.
AB: Zaten süremiz de bitmiş. Ben yayından koptuğumun farkında değildim. Size iyi yayınlar diliyorum.
ÖM: Çok teşekkür ederiz Ali bey, görüşmek üzere.
ÖÖ: Teşekkür ederiz, görüşmek üzere.
AB: Hoşça kalın!