Ufuk Turu’nda Ahmet İnsel, ilk olarak Türkiye’yi gündemine aldı, ardından da Şili, Polonya,Etiyopya ve Filistin’deki gelişmeleri değindi.
Ahmet İnsel, bu hafta Ufuk Turu’na Türkiye’yi gündemine alarak başladı. İnsel; Türkiye’de yasaların istendiği zaman, istendiği kadar yürürlükte olmasından kaynaklanan yasasızlık haline ve bunun başkanlık rejimine sunduğu keyfilik imkanına ve yine bunun meşruluğu kendinden menkul olan bu başkanlık rejiminin içinde yer alan güç odaklarına değindi. Ardından Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuru sonucunda Anayasa Mahkemesi’nin Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun tutuklanması hakkında hak ihlali kararı verdiğini hatırlatarak, 2010 Anayasa Değişikliğinden sonra yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı çerçevesinde ilk derece mahkemeleri, normlar hiyerarşisi gereği, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamakla yükümlü olduğu halde; 1 Temmuz’da verilen bu kararı 7 Temmuz itibariyle hala uygulamadığını aktardı.
Mahkemenin gerekçesinin ise, Anayasa Mahkemesi kararının henüz kendilerine ulaşmadığı şeklinde olduğu, ancak başka kararlar bakımından böyle bir gündemin söz konusu olmaması bakımından bunun bir hukuk suiistimali olduğu; mahkemenin keyfi bir şekilde kararı uygulamak için üst mercilerden haber bekler tavırlarının bir hukuk devletine değil keyfiliğin ve yasasızlığın hüküm sürdüğü bir ceberut devlete işaret ettiği ifade edildi. Bunun Başkanlık rejiminin yasasızlaştırma, kuralsızlaştırma, kurumsuzlaştırma politikalarının bir yansıması olduğunu anlatan İnsel, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru yolunun 2010 yılında yine Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından getirildiği hatırlatılarak, Başkanlık rejiminde kendi koyduğu kurala kendisinin riayet etmediğini söyledi. Bunun bir örneğinin de İstanbul Sözleşmesi bakımından yaşandığını ifade eden İnsel, durumun absürtlüğünü “Anayasa Mahkemesi oybirliğiyle aldığı kararı başkandan korktuğu için mi avukatlara ulaştırmıyor veya başka bir kurum Anayasa Mahkemesi ile alt derece mahkemeleri arasındaki iletişim ağını mı kesti?” diye sordu. Benzer durumların Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarıyla ilgili olarak da yaşandığı hatırlatılarak, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Türkiye’nin bu tutumu ile ilgili olarak yaptırım kararı aldığı ve bu sürecin Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ndeki oy hakkının askıya alınmasına kadar gidebileceği ifade edildi. İnsel, “Bu yasasızlaştırma, kurumsuzlaştırma ve kuralsızlaştırma, Erdoğanizmin şu anda iktidarda kalmak için en çok kullandığı en yıkıcı yöntem. Bu yasa kıyımının yıkıcı sonuçları Erdoğanizmden sonra bile yıllar boyunca telafi edilemeyecek büyük bir boşluk yaratıyor, bunun bedelini hep birlikte ağır bir şekilde ödeyeceğiz” dedi.
İkinci olarak Şili’yi gündemine alan İnsel, geçen dönemde ülkeyi şirket gibi yönetmekle iftihar eden Cumhurbaşkanının eğitim, sağlık, su gibi temel kamusal hizmetlerin özelleştirilmesine yönelik neoliberal politikalarına zemin hazırlayan Pinochet Anayasası’na karşı önemli halk protestolarının başladığını hatırlatarak, bunun sonucunda Anayasanın değiştirilmesi hakkında yapılan referandumda %78 oy oranıyla Anayasa değişikliğine evet kararı verildiğini, bunu takiben de halk tarafından doğrudan seçilen 155 üyeli Kurucu Meclisin oluşturulduğunu aktardı. Kurucu Meclisin 78 erkek ve 77 kadın temsilci üyeden oluştuğu, 17 üyelik bir kontenjanın Şili’nin yerlilerine ayrıldığı belirttikten sonra pazar günü Kurucu Meclisin ilk kez toplandığını ve başkan seçtiğini söyledi. 155 temsilcinin 96’sının oyuyla, Şili’deki en önemli yerli gruplarından Mapuche yerlilerinin bir üyesi ve iki doktoralı dilbilimci bir kadın olan Elisa Lancon’ın Başkan seçildiği, Elisa Lancon’un seçildikten sonra, “Cinsiyet farklarına, tahakküm sistemine karşı yürüyen kadınlara teşekkür ediyoruz. Yeni bir çoğul, demokratik ve katılımcı varoluş biçimini mümkün kıldık” şeklinde teşekkür ettiği aktarıldı. Seçilenlerin %40’ının bağımsızlardan olması ve sağ partilerin 1/3 çoğunluğu elde edemedikleri için veto haklarının olmadığı hatırlatılarak bu Kurucu Meclisin bir yıllık süre içerisinde anayasa görüşmeleri yaparak bir anayasa taslağı oluşturacağı, sonrasında da bu anayasanın referanduma götürüleceği aktarıldı. İnsel; “Bu Şili’deki anayasa yapım deneyimi, Şili’de ilk defa seçmenlerin doğrudan seçtikleri üyelerle oluşan, bağımsız adaylara gerçekten büyük bir teveccüh gösterilen, siyasetle ilgisi olmayan gazeteci, öğretim üyesi, öğrenci, ev kadını, avukat gibi çok çeşitli meslek gruplarından çok çeşitli profillerden insanların aday oldukları, çoğunlukla da mücadeleler sırasında bunun mümkün olduğunu keşfettikleri bir özgürleşme, katılımcılık ve yeni bir çoğul varoluş biçiminin imkanını açıyor Şili toplumuna” dedi.
Bir ara gündem olarak Polonya’daki gelişmelere değinen İnsel, Avrupa Birliği başkanlığını bir önceki dönem yürüten Polonyalı Donald Tusk’ın Polonya’ya döndüğünü, eskiden başında olduğu merkez sağ parti olan Sivil Platform Partisi’nin tekrar başına geçtiğini ve iktidardaki Adalet ve Hukuk Partisi’nin muhafazakâr ve otoriter tahakkümüne son vermek için mücadeleye yeniden başlayacağını söylediğini aktardı. İktidardaki otoriter, muhafazakâr rejimlere karşı bir araya gelen çeşitli ittifakların, bu rejimleri geri adım atmaya zorlamasının yaygınlaşmaya başladığı hatırlatılarak, bu rejimlerin çoğunun kadın haklarından fazla LGBTİ+ hareketini kısıtlamaya çalıştığı, İstanbul Sözleşmesini imzalamamakta direten Avrupa ülkelerinin bu tutumlarının ana sebebinin de LGBTİ+ hakları olduğu ifade edildi.
Diğer durak olarak, Etiyopya’yı gündemine alan İnsel, Tigray bölgesinde çok yoğun bir açlık yaşandığını, Tigray savunma güçlerinin, Tigray’i hemen hemen bütünüyle geri almış olduğunu, Abiy Ahmed’in gerçeklikten kopuk sözlerine rağmen Tigray savunma güçlerinin Merkeley’i geri aldığı ve Etiyopya güçlerinin 28 Haziran’da ilan ettiği tek taraflı ateşkesi Etiyopya güçlerini destekleyen Eritre ve Amhara güçlerinin bölgeden çekilmesi koşuluyla tanıdığını bildirdiğini, eski bölge yönetiminin yeniden iş başına gelmesini talep ettiklerini aktardı. Bu süreçte 400.000 kişinin insani açlık sınırını aştığının ve 1 milyon 800 bin kişinin de açlık sınırında olduğunun uluslararası insani yardım kuruluşlarınca belirtildiği, ancak Abiy Ahmed’in ise açlığın olmadığını beyan ettiği aktarıldı.
Son olarak Filistin’e değinen ve Filistin’de 15 yıldan beri yapılmayan seçimlerin tekrar ertelenmesinin protesto edildiğini, gözaltında yüksek ihtimalle Filistin Güvenlik Güçleri’nin kötü muamelesi sonucu ölen Filistinli muhalif Nizar Benat’ın öldürülmesi ile ilgili gösterilerin Mahmud Abbas yönetimindeki iktidar tarafında ağır biçimde bastırıldığını ifade eden İnsel; “Artık Mahmud Abbas’ın otokrat, otoriter yönetimi herkes tarafından teşhir edilmeye başlamış durumda” dedi. İnsel, öncesinde seçimlerin yapılacağı haberinin Filistin halkı tarafından çok büyük sevinçle karşılanmış olduğunu ve seçmenlerin %93’ünün seçim listelerine kaydolmuş olduğunu, otuza yakın listenin oluşturulmuş olduğunu, bu listelerden birinin Yasir Arafat’ın yeğeni Nasır el Kudva’nın listesi olduğunu, diğerinin El Fetih’in eski genel sekreteri ve hala İsrail hapishanesinde olan Mervan Bagruti’nin listesi olduğunu, bu iki listeyi çıkardıkları için iki ismin de El Fetih’ten atıldığını ve şu an da Mahmud Abbas’ın iktidarda kalmak için seçim yapmama yöntemini devam ettirmek durumunda kaldığını aktardı.
(Program özetini hazırlayan gönüllümüz Merve Avdan’a teşekkür ederiz.)