Benim Açık Radyo ile tanışmam yayına girmeden birkaç ay önce başladı. O sıralarda çalışmakta olduğum şirketin Tanıtım Danışmanı, bir gün elinde afiş gibi bir şeyle geldi: “Bir sürü entelektüel, iş insanı ve şair ortaklaşa bir radyo kuruyorlar, siz de kurucu ortaklar arasında olmak ister misiniz?” dedi. Patron “Açık Radyo Manifestosu’na” baktı baktı, dudağını büktü “boş iş bu iş, bizim şirketin işine yaramaz” dedi… Uzun zaman bu konu aklıma geldikçe kendisine kızardım ama sonraları hak verdim, doğru söylemiş Açık Radyo o tür şirketlerin işine yaramaz, çünkü onları gönendirmek gibi bir amacı yok, olmadı…
Kısa bir süre sonra Açık Radyo yayına başladı, Göztepe SSK hastanesinin yakınında oturuyoruz, ambülans sesleri, polis frekansı, caddeden geçen bilumum arabaların radyolarının frekansları müsaade ettikçe Açık Radyo’yu dinlemeye başladık. Bir pazar akşamı sanırım bir Balkan gruptan şahane bir “Sevemedim Kara Gözlüm” yorumu dinledik, o kadar beğendik ki programı her pazar dinlemeye çalışıyorduk.
Gel zaman git zaman yeni iş arayışına girdim, görüştüğüm danışmanlık şirketi bana bir şirketin genel müdürü ile randevu organize etti. Görüşmeden önce şirket ve yöneticileri hakkında küçük bir araştırma yaptım: O da ne! Görüşeceğim kişi pazar akşamları yemek masamıza konuk olan programcı değil miymiş? Hatta şirketin sahibi de kurucu ortaklardan biriymiş, aynı şirkette birkaç daha programcı çalışıyormuş. Normalde gitmeyeceğim, evimden çok uzakta, mutlaka araba kullanarak gitmem gerekecek ve ünü pek de hoş olmayan bir semtteki bu görüşmeye tam anlamıyla eteklerim zil çalarak gittim.
Genel müdürle görüşmemiz çok kısa sürdü, ne sordu, o heyecanla ne cevap verdim bilmiyorum ama görüşme bitmeden dayanamayıp Açık Radyo’daki programını dinlediğimi söylemeden duramadım. Vücut dili okuduğumu sanırım, o ana kadar pek gülümsemeden, hızlı hızlı “bu görüşme bitse de işimize baksak” havasındaki Genel Müdür’de mahcup bir göz kaçırması ve yarım bir gülüş oldu gibi geldi. Görüşmeden kısa süre sonra danışmanlık firmasından aradılar ve işe kabul edildiğimi söylediler, ücret ve sair şartları sormadım bile, doğrudan “tamam ne zaman başlıyorum” dedim. Oradaki çalışma hayatım kısa da olsa çok keyifli idi, iş aralarındaki sohbetlerimizin temel konusu radyo idi. Fabrikadan çok “Açık Radyo Kültür ve Dayanışma Derneğinde” çalışıyor gibiydik. Arada patronla (Engin ‘Usta’) Genel Müdürün (RU) arkasından kaynatır, iş hayatında güçlü hitabeti hatta “lafebeliği” ile tanıdığımız kişinin, kısacık anonsları yaparken nasıl sesinin titrediğini, devrik cümleler kurduğunu konuşur, gülüşürdük. Amatörce gönül verilerek yapılan bir işte heyecanlanmamak mümkün mü?
İstanbul’un bir ucundan bir ucuna giderken trafikte kalmamak için sabahın köründe yola çıkar, Radyo’mu dinleye dinleye direksiyon sallardım, bazen şirketlerin kapısı açılmadan varmış olurdum, fırsattan istifade otoparkta araba içinde Açık Gazetemi dinleyerek çaycıların bekçilerin gelmesini beklerdim.
Arkadaşlarım arasında Açık Radyo dinleyenlerin, hatta dinlemekle kalmayıp bir de destekleyenlerin yeri ve öncelikleri hep farklı oldu.
Radyo sayesinde hayatımıza yeni insanlar, farklı tınılar, ilginç bakış açıları girdi. Hep birlikte geliştik, genişledik: Açık Radyo hayat gibi, içinde her şey var; çok sevdiklerimiz de var, pek o kadar ısınamadıklarımız, kapıyı yavaş yavaş araladıklarımız ve hatta bazen kızdıklarımız da…
Çalışma yaşamındayken arabada geçirilen saatler ve hafta sonları ile sınırlı olan dinleyiciliğimiz emeklilik ve pandemi ile daha kapsamlı olmaya başladı. Zaten olduk olası ev hayvanı olmaya meyilliydik, daha da evden çıkmaz/çıkamaz olduk… Internet sayesinde İstanbul’da olduğumuz günlerden daha net ve kesintisiz dinleme zevkine kavuştuk, bak şimdi bir de app’i çıkmış, ne güzel!
Başta Ömer ‘Abi’ olmak üzere bir sürü programcı, evin daimî konuğu, ‘sanal’ arkadaşımız oldu, birlikte güldük, birlikte ağladık. Nasıl geçti 26 sene hiç anlamadık, baksanıza bu sene Açık Radyo Şenliği bile “rüştünü” (eh madem 18’inci) ispat etmiş. Ne şanslıyız ki 26 sene önce bir araya gelmiş ve radyomuzu kurmuşsunuz.
Emeği geçen herkese minnet ve teşekkürlerimizle…
Açık Radyo hep açık kalsın!
Mine Canyürek