NKP İstanbul bileşenlerinin düzenlediği “Metsamor Nükleer Santrali: Kapımızdaki Tehdit” başlıklı çevrimiçi panelde Ermenistan’ın bu santraldan elde ettiği elektrik enerjisinin bölge ülkeler tarafından ortaklaşa karşılanabileceği, bunun da bölge barışına katkı sağlayacağı değerlendirildi.
Nükleer karşıtı ve çevre aktivisti 40 civarında katılımcının yer aldığı panele Nükleer Fizik Profesörü Pof. Dr. Hayrettin Kılıç, Kars eski Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, Iğdır Aile Sağlığı Hekimi Mehmet Kum, Yerel Gazeteci-Yazar Serdar Ünsal ve Iğdır İl Dernek Başkanı Av. Öztürk Altuntaş konuşmacı olarak katkı koydular. Panele Ermeni ekoloji aktivisti arkadaşların da katılımı önemli bir etki sağladı.
Panelde ilk sözü alan Nükleer Fizik Profesörü Hayrettin Kılıç, Metsamor Nükleer Güç Santralı (NGS) hakkında teknik bir sunum yaptı. Rusların Kafkaslar’da başlatmak istediği Nükleer City kapsamında 1976 yılında Çernobil ile birlikte Metsamor Santralı’nı da inşaa etmeye başladığını, 1983 yılında AB desteğiyle santralde üretime geçildiğini belirten Kılıç, 1989 yılında santralin deprem sonrası kapatılıp 1995 yılında Ermenistan'ın enerji ihtiyacı gerekçesiyle santralin tekrar üretime geçirildiğini ekledi. İşletim ömrü dolan nükleer santralın 2026 yılına kadar üretime devam edeceğini belirterek gerekli yenileme kredisinin Rusya tarafından sağlandığını anımsattı. Bu konudaki teknik çalışmanın da Akkuyu’da nükleer santral inşaatı sürdüren Rosatom tarafından yürütüldüğünü belirtti. Ermenistan'da 7 Aralık 1988 yılında 7 büyüklüğünde oluşan deprem sonrasında Metsamor NGS'de yangın çıkmış ve büyük bir facia zorlukla önlenebilmişti dedi.
Kapalı soğutma suyuyla çalışan santralden, ağır çinko, kuşun, siyanür ve yüzlerce kimyasalın Iğdır ovası ve civarına yayıldığını, Ermenistan hükümetinin hazırladığı ama kamuoyuna sunulmayan radyasyon yayılım haritasına göre, ilk 4 saatte radyasyon bulutlarının Türkiye'nin tüm doğusunu kaplayıp, Karadeniz kıyısını ortalayacak şekilde yayıldığını, ardından 7. saatte rüzgarın etkisiyle dolaşıp Ermenistan’a varacağını ve 3 milyon Ermeni ve 2 milyon Türk insanının bölgenin coğrafi koşulları nedeniyle kaçacak hiç bir yerinin olmadığını, doktor ve sağlık personeli olmadığını, halkın tahliyesi için hiçbir eylem planının bulunmadığını ekledi.
Daha sonra söz alan Kars eski Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu, 1999 yılından beri bölgede mücadele yürüttüklerini, Avrupa’da dahi bu manada bir kamuoyu yaratmaya çalışıp bu konuda BM eski genel sekreteri Kofi Annan'la da görüştüğünü belirterek, Metsamor NGS'sinin lisansının yenilenmemesi ve sınır kapısının açılabilmesi konusunda 50 bin kişilik bir imza kampanyası yaptıklarını, büyük bir miting düzenlediklerini ancak bu çalışmalar nedeniyle Kars'ın cezalandırıldığını söyledi. Metsamor NGS'sinin Covid 19 pandemi salgınından daha tehlikeli olduğunu belirterek, karşılıklı diyalogla bu sorunun çözümlenebilirliği üzerinde durdu.
Bu çalışmalardan bu yana Türkiye devletinin bu konuda hiçbir önlem almadığını, TAEK’in sınır boyunca radyasyon ölçüm cihazları koyduğunu ancak bu ölçümlerin bir kaza durumunda halkın güvenliği açısından hiçbir anlam taşımadığını, herhangi bir radyoaktive durumunda hiçbir acil çözüm planın olmadığını ifade etti.
Emperyalist ülkelerin çıkarları uğruna zayıf ülkeleri birbirine karşı kullandığını, hâlbuki sınır kapısının açılıp, ticaret yapma imkânının yaratılmasının bölgedeki herkes için yararlı olacağını vurguladı. Halkların yeterli acı yaşadığını söyleyerek tüm dünyaya barış teklifinde bulundu.
Iğdır’da aile hekimi olarak görev yapan Dr. Mehmet Kum konuşmasında Metsamor Nükleer Güç Santrali ile 25 yıldır ilgilendiğini, Ermeni, Kürt, Türk hep birlikte yaşadıklarını ve yaşamaya devam edeceklerini, siyasetçilerin yanlış kararlarının bedelini halkların çektiğini, toplumsal duyarlılık oluşturularak, bölge ülkelerinin enerji sorununu çözecek adımların atılarak bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini belirtti. Herhangi bir kaza ya da sızıntı durumunda en çok Ermeni halkının zarar göreceğini ekledi. Buna karşın santralin bacalarından çıkan dumanları Iğdır’dan bile görüp soluduklarını ve korkuyla yaşadıklarını anlattı. “Çocuklarımız Ermenistan ve Türkiye liderlerine mektup yazdılar ancak hiç bir yanıt alamadılar” dedi. Yazılı ve görsel basında bu konunun üzerinde asla durulmadığını, MetsamorNGS'sinin halkın sağlığını nasıl etkilediği konusunda ellerinde bilimsel veri bulunmadığını, ancak halkın kanserden gerçekleşen her ölümü santrale bağladığını ve kanser vakalarının çok artığını sakat hayvan doğumlarının gerçekleştiğini ekledi.
Araştırmacı gazeteci Serdar Ünsal da panelde gözlemlerini aktardı. 1983 yılından beri bu konuda çalıştığını, tehlikeleri somut olarak görüntüleyip anlattığını, nükleer atıkların Iğdır Ovası ve civarı için büyük tehlike ürettiğini, köyleri gezdikçe meşhur kavun, karpuz, salatalığın eski lezzetinde olmadığını, halkın da bunu gördüğünü söyleyerek artık her evden bir kanser vakasının çıktığını söyledi. Özellikle Ermenistan sınırına yakın köylerde 1988 yılına kadar kanser hastalığı görülmezken 1988 depremi sonrasında MetsamorNGS'sinde meydana gelen yangın ve çatlama sırasında Iğdır Ovasında oluşan radyasyon etkilerinin 10 yıl sonra ortaya çıktığını belirterek yaptığı araştırmaya göre her yıl 300’den fazla kayıtlı hastanın hayatını kaybettiğini belirtti. Kadınlarda düşük doğum oranının arttığını, hayvanlarda sakat doğumların çoğaldığını en çok da depremden değil radyasyonun etkilerinden korktuklarını söyledi.
Iğdır'da bu konuda bir imza kampanyası yaptıklarını ancak sonuç alamadıklarını, uranyumun Rusya’dan uçakla taşındığını bunun da büyük tehlike oluşturduğunu, Aras nehrinin suyunu iki halkın da kullandığını ve Iğdır’da 40 yaş üstü insanların büyük çoğunluğunun hasta olduğunu belirtti. İkinci Çernobil felaketinin burada yaşanabileceğini belirterek, Ermenistan hükümetinin ilk önce kendi halkını düşünmesi gerektiğini vurguladı. Iğdır'da yılda 2500 civarında engelli çocuk doğumu olduğunu da ekledi.
Iğdır İl Dernek Başkanı Avukat Öztürk Altuntaş konuşmasındaMetsamor NGS'sinin ne kadar zararlı olduğunu dile getirdiklerini ancak İç Anadolu, Karadeniz, Marmara ve Akdeniz’de de kanser vakalarının olduğunu, yatırımcılara engel olunmaması gerektiğini, bir yandan nüfusun 1986 itibarıyla arttığını, dünyada da kanser vakalarının sayısının çoğaldığını söyledi.
Konuşmacılardan sonra yapılan soru-yanıt ve katkılar bölümünde söz alan katılımcılar, Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, İran gibi ülkelerin STK’larının, ekoloji gruplarının, platformların, bilim insanlarının halkın bir araya gelip örgütlenerek çalışma yapmaları gerektiğini, Ermenistan’ın bu santraldan sağladığı elektrik enerjisinin komşu ülkeler tarafından karşılanabileceği, bu dayanışmanın bölgesel barış açısından da önemli bir gelişme olacağı ve mevcut santraller içinde en güvensiz reaktör olma özelliğini taşıyan santralin biran önce kapatılması konusunda mücadele edilmesi gereğinin aciliyeti üzerinde ortaklaştılar.
(Panel katılımcılarının özetini Açık Radyo için özetleyen İstanbul Nükleer Karşıtı Platform aktivisti Fatoş Negiş Çırnaz’a teşekkür ederiz.)
Nükleer Karşıtı Platform'un internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.