‘Savcılar somut delil olmadan rahatlıkla ağır suçlamalar yapabiliyor, yargıçlar da suçların cezaları ağır diye ciddi bir değerlendirme yapmadan tutuklama kararı veriyorlar.’
(Zafer Kıraç'ın bu söyleşisi Gazete Duvar'dan alınmıştır.)
Yıllardır, aylardır ve tam 1267 gündür tutuklu. Hakkında açılan ve “Gezi olaylarını finanse etmek, hükûmeti yıkmaya teşebbüs” ile suçlandığı ilk davasından beraat etti. Tahliye olması beklenirken “15 Temmuz darbe girişiminde rolü olduğu ve casusluk faaliyetleri” gibi iddialar ileri sürülerek yeniden tutuklandı.
Osman Kavala, farklı görüşte insanları bir araya getirip ortak çözüm arayışının yolunu açmak ve barışa, insan haklarına dayalı demokratik çözümler üretmek üzere çalıştı yıllarca ve özgürlüğüne kavuştuğunda kaldığı yerden devam edecektir. Daha önce Gazete Duvar’da düşüncelerimi etraflıca yazmıştım. (1)
Osman Kavala hakkında açılan davalar bir anlamda sivil toplum örgütlerini susturma ve pasifleştirme işlevi görüyor adeta. Bu çok ürkütücü ve önemsememiz gereken bir gerçek. İktidar medyasının bütün yalanlarına karşı hem daha doğru bilgiye ulaşmak hem de gelişmeleri takip etmeniz açısından önereceğim iki site var.
OSMAN KAVALA KİMDİR?
"1999 depremi ardından önayak olduğu dayanışma faaliyetlerinden sonra aktif iş hayatını bırakıp tamamen sivil toplum alanına yönelen Osman Kavala, Türkiye’de 1990’lardan itibaren gelişmeye başlayan sivil toplum hareketliliğinin önemli aktörlerinden biri oldu. Pek çok farklı sivil toplum kuruluşunun oluşumunda ve çalışmalarında yer aldı. 2002 yılında bu alandaki çalışmalarını kültür sanat alanında yoğunlaştırarak, Türkiye’de kültür ve sanatın üretimini, izlenmesini, paylaşımını çoğaltmak, yerel inisiyatifleri desteklemek, kültürel çeşitliliği ve hakları vurgulamak, bölgelerarası ve uluslararası işbirliklerini güçlendirmek amacıyla sanatın değişik alanlarından, iş dünyasından ve sivil toplumdan kişilerle birlikte Anadolu Kültür’ü kurdu. Anadolu Kültür gerçekleştirdiği projelerle toplumsal barış kültürünün yerleşmesini hedefledi." (2)
ANADOLU KÜLTÜR'ÜN AMACI NEDİR?
"2002 yılında sanatın değişik alanlarından, iş dünyasından ve sivil toplumdan kişilerin, kültür ve sanatın İstanbul dışındaki şehirlerde üretilmesi ve izlenmesini desteklemek için bir araya gelmesiyle, kâr amacı gütmeyen bir kültür kurumu olarak kurulan Anadolu Kültür, sanatın paylaşılmasıyla karşılıklı anlayış ve duyarlılık gelişebileceğine, bölgesel farklılıkların ve önyargıların aşılabileceğine, kültürel hayatla birlikte vatandaşlık, kimlik ve aidiyet gibi kavramların tartışılacağına ve bu eksende oluşacak tartışmaların toplumsal uzlaşmaya katkı sağlayacağına inanarak çalışmalarını sürdürüyor." (3)
Anadolu Kültür'ün çalışmaları, sistemi ve siyasi iktidarı rahatsız etti sanırım. Geçmişle yüzleşme konusunda yaptığı çalışmalar geçmişteki devlet politikalarıyla yüzleşmeye davet ediyor hepimizi. Eşit ve adil bir ülkede yaşamanın hepimizin hakkı olduğunu yüksek sesle söylüyor.
Anadolu Kültür'ün kuruluş aşamasında yer alan insanlardan biri olmak hep gurur verdi bana. Sanat yoluyla daha demokratik ve şeffaf bir Türkiye'nin oluşumuna katkıda bulunmak amacıyla hareket etmek iyi bir model. Sanata ulaşamayan dezavantajlı grupları harekete geçiren, eşitsizliği ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler içinde hapishaneler unutulmadı. Anadolu Kültür'ün eşit ve insanca yaşam koşullarına hizmet edebilmek için kurulduğunu düşünürsek on binlerce mahpusun yaşam sürdüğü hapishaneleri olumlu yönde etkileyecek projeler yapması elbette kaçınılmazdı.
Osman Kavala ve Anadolu Kültür ile birlikte uzun yıllar adalet sistemi ve hapishaneler üzerine çalışmalar yaptım. Çok acı ki Osman bugün onarmaya katkıda bulunmaya çalıştığı adalet sisteminin mağdurlarından.
‘Cezaevi Duvarlarını Aşmak’ Projesinden kısaca bahsetmem anlamlı olacak. Hapishanelerin dışarıdaki topluma adapte olmasına ve sivil toplumun hapishanenin kısıtlı yaşamına erişebilmesine odaklanan bu program, Türkiye’deki hapishane koşullarını iyileştirmeyi hedefliyordu. Tutukluların hareket özgürlüğünün ötesinde başka kısıtlamalara ve toplumdan fiziksel olarak soyutlanmalarına ek olarak başka yoksunluklara uğramamalarını sağlamaya yönelik bir dizi etkinlikten ve atölye çalışmalarından oluşuyordu.
2004-2006 arasında Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa Girişimi ile Avrupa Kültür Vakfı tarafından desteklenen Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü işbirliği ile yürütüldü. Cezaevi Duvarlarını Aşmak programına, Metis Yayıncılık, Kanat Kitap, Uluslararası PEN, İsveç PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi ve Türkiye PEN Hapisteki Yazarlar Komitesi de destek vermişti.
Önce Bandırma ve Kars hapishanelerinde, daha sonra da Tekirdağ F Tipi Hapishanesi'nde yürüttüğümüz bu proje önemli bir deneyim kazandırdı hepimize. Burada hepsinin isimlerini yazamayacağım ama Genco Erkal, Derya Alabora, Mustafa Avkıran, Sema, Şükrü Erbaş, Derviş Zaim, Gaye Boralıoğlu ve daha birçok isim emek verdi bu çalışmaya.
Aytekin Yılmaz, Sezai Sarıoğlu, Behçet Çelik, Müge İplikçi, Ender Özkahraman ve Semih Poroy’un emekleriyle ‘Hapiste Çizmek’, ‘Hapishaneden Şiirler’, ‘Hapishaneden Hikayeler’ ve ‘Hapishaneden Mektuplar’ kitapları yayınlandı. Mahpusların çizdikleri ve yazdıkları dışarıya çıktı okuyucularla buluştu.
En çok da Osman Kavala’nın emeği var aslında. Projenin ortaya çıkışından sonuçlanıncaya kadar her aşamasında yer aldı, güzel ve doğru eleştiriler yaptı ve yönlendirdi proje ekibini. Dahası defalarca hapishanelere geldi, çalışmaları izledi ve katılımcı oldu. Birçok defa yaptığımız işi Adalet Bakanlığı'nın yetkililerine, hapishane savcılarına, müdürlerine ve infaz koruma memurlarına anlatma çabamızda sözcü oldu. Yaptığımız çalışmaların ne işe yarayabileceğini bıkmadan usanmadan anlattı.
Osman Kavala şimdi özgürlüğünden yoksun ve mahpus. Çok zordu hapishane soruları sormak ama sormam gerektiğine inanıyor, vereceği cevapların zihin açıcı ve çok kıymetli olacağını biliyordum.
Üç yılı geçti tutuklusun. Daha adaletli ve eşit bir yurttaşlık için çok çeşitli ve anlamlı çalışmalar yaptın. Bunlardan biri de Anadolu Kültür'ün ilk projelerinden biri olan hapishane çalışmaları. Zor bir soru olacak ama; o dönem duvarların dışından bakıp bir proje yazmıştın ve projenin uygulanmasının birçok aşamasında dahil oldun, katkı verdin. Şimdi üç yılı aşkın süredir buradasın, bu nasıl bir duygu?
Sevgili Zafer, ‘Cezaevi Duvarlarını Aşmak’ projesi -birlikte planladığımız, senin yürüttüğün-, cezaevinde sanat atölyeleri çalışması, Aytekin Yılmaz’ın sorumluluğunda derlenen cezaevlerinden şiirler ve hikayelerin yayımlanması benim için çok öğretici olmuştu. Senin kadar olmasa da benim de duvarların içindeki ortamı, insanları, onların ruh halini gözlemlememe imkân sağladı, bir kurum olarak cezaevini daha iyi tanımış oldum. Bu deneyimin cezaevinde olmamı daha katlanabilir hale getirdiğine inanıyorum. Sık sık bu çalışma aklıma geliyor, neler yapılırsa, neler değişirse içeridekilerin; mahkumların, tutukluların, infaz memurlarının hayatları daha rahatlar diye düşünüyorum.
2015 sonrası hiçbir hak temelli sivil toplum örgütünün hapishanelerde çalışma yapmasına izin verilmiyor maalesef, bugün hapishaneler için nasıl çalışmalar yapılmasını önerirsin?
Biliyorsun, cezaevi çalışmalarını hem adli mahkumların bulunduğu Kars ve Bandırma cezaevlerinde hem de siyasi suçlardan mahkûm ve tutuklu olanların bulunduğu Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde yürütmüştük. Katılan grupların tepkilerinde bazı farklılıklar olsa da sanat eksenli çalışmalarımız çok ciddi bir ilgiyle karşılanmıştı. Niye böyle olduğunu cezaevindeyken daha iyi anlıyorum. Tutuklu ya da mahkûm olanların kafaları ister istemez başlarına gelenle meşgul oluyor. İnsanların kısıtlı zaman dilimlerinde de olsa, içinde bulundukları ruh halinden çıkabilecekleri, daha önce yaptıklarından farklı nitelikte etkinliklere katılmalarının son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Sivil toplum kuruluşlarından insanlarla, sanatçılarla karşılaşmaları, etkileşimleri, yaşamış olduklarını farklı bir gözle değerlendirmelerine, yaşamlarında yeni anlamlar bulmalarına vesile olabiliyor.
Bu dediklerim uzun yıllar cezaevinde kalanlar için daha fazla geçerli, özellikle de odalarında tek başına kalanlar için. Umarım cezaevlerinde sivil toplum çalışmaları yeniden başlar.
'İLK DOZ AŞIMI OLDUM'
Covid-19 sürecinde öncesi ile karşılaştırma yapacak olsan; nasıl bir kısıtlama yaşıyorsunuz? Bu değerlendirmeyi bütün yönleriyle, yani etkinliklere katılım, sağlığa erişim, beslenme ve diğer açılardan yapar mısın?
Burada salgın öncesi haftada bir saat halı sahaya çıkmak mümkün oluyordu, bu kalktı. Bir de tabii, en önemlisi aile görüşlerinin sayısı kısıtlandı, açık görüşler kalktı. Şu anda aile görüşleri ayda üç defaya çıkarıldı. Bunlar makul olmayan kısıtlamalar değil.
Salgında hapishanede olmak... Yeterince korunma yöntemi geliştirildi mi? Hem hapishane yönetimi hem de siz. Bulunduğunuz hapishane de Covid-19 pozitifli mahpusların olması tedirginlik verici. Endişeleriniz var mı? Yeterli önlemler alınıyor mu?
Bir süre önce testten geçirilmeden buraya getirilen tutuklularda Covid-19 olduğundan şüphe edilmişti. Bildiğim kadarıyla karantinaya alındılar, ciddi bir sağlık vakasıyla karşılaşılmadı. İnfaz memurları onar günlük nöbetler halinde cezaevinde kalıyorlar, evden döndüklerinde testten geçiriliyorlar. Ancak hâlâ aşı olmamaları ciddi bir sorun. 65 yaş üstü mahkûm ve tutuklular aşı oldular, ben de geçen hafta ilk aşımı oldum.
Türkiye’de yaşanan sorunlara hep duyarlı oldun ve çözülmesi için çaba gösterdin. Oldukça uzun bir süredir hapiste ve özgürlüğünden yoksun durumdasın. Adalet sistemi üzerine ve özellikle hapsedilme üzerine neler söylemek istersin? Gördüğün temel sorunlar ve çözüm önerilerin var mı?
Sık sık ifade ettiğim gibi, ülkemizde siyasi nitelikli suçlamalarla ilgili yürütülen davaların önemli bölümünde Anayasamızın ve AİHS’in normlarına riayet edilmiyor, bunun nedeni de yargı mensuplarının siyasi ortamdan, siyasi mesajlardan etkilenmeleri. Yargıçların kolayca yerlerinin değiştirilmesine imkân veren kurumsal yapı da yargıyı siyasi etkiye daha açık hale getiriyor.
Savcılar somut delil olmadan rahatlıkla ağır suçlamalar yapabiliyor, yargıçlar da suçların cezaları ağır diye ciddi bir değerlendirme yapmadan tutuklama kararı veriyorlar. Siyasetten etkilenme sadece hukuk normlarını değil, mantık temelli akıl yürütme alışkanlığını da tahrip ediyor.
Önemli olan, siyasi gücü ellerinden tutanların yargının bağımsızlığına, evrensel hukuk normlarına göre çalışmasına, yasaların her yurttaşa ayrım yapılmadan eşit şekilde uygulanması gerektiğine inanmaları. Ve tabii bunu sağlayacak kurumsal düzenlemeleri gerçekleştirebilmeleri. Başka türlü hukuk devleti haline gelebilmek mümkün değil.
***
"Umarım cezaevlerinde sivil toplum çalışmaları yeniden başlar" diyor sevgili Osman Kavala. Evet sivil toplum örgütlerinin hapishanelerde hak temelli çalışmalar yapabilmesi insan haklarının gelişimine hizmet edecektir. Bunu engellemek anlamlı değildir.
Ahmet Altan’ın tahliyesi umut veriyor.
Düşüncelerinden dolayı mahpus olanlara ve Osman Kavala’ya özgürlük!
1- www.gazeteduvar.com.tr/osman-kavala-1225-gundur-tutuklu-haber-1515459
2- www.osmankavala.org/tr/biyografi
3- www.anadolukultur.org/34-calismalarimiz/
*İnsan Hakları Çalışanı