O kadar uzun zamandır dinliyorum ki Açık Radyo artık benim radyom oldu. Arkadaşız biz. Sık sık önemli konular üzerine tartışırız.
O kadar uzun zamandır dinliyorum ki Açık Radyo artık benim radyom oldu. Arkadaşız biz. Sık sık önemli konular üzerine tartışırız. Bazen öyle bir şey duyarım ki radyomdan, ufkum açılır, “haklısın, işin bir de o yönü var” derim. Bazen de çok kızarım duyduklarıma. Mesela programın birinde bir konuk çıkar, nasıl 20 tane tavuğu haşladıklarını anlatır. “Yahu” derim radyoma, “içinde bulunduğumuz durumun nedeni tam da insanların hayvan kullanımı değil mi?” diye sorarım, “kuş gribi, domuz gribi, mers…”. “Peki, kedi-köpek yeme geleneği olan bir toplumun üyesini çağırır mıydın konuk olarak?” diye üstelerim. “20 kediyi haşladık, fırınladığımız köpekleri kavrulmuş soğan ve kuş üzümüyle servis ettik köylülere, diye anlattırır mıydın?”. Bunları sorarım radyoma çünkü bilirim ki hemen değilse de bir ara cevap verecek. Çünkü ben nasıl onu dinliyor ve duyuyorsam radyomun da beni dinlediğini ve duyduğunu bilirim. Bunu bilirim ama vereceği cevabı da çok önemsemem. Çünkü arkadaşlarımızla fikir ayrılığına düşsek ve onlara kızsak bile birbirimize koşulsuz destek olmaya devam ederiz. Budur arkadaşlık. Açık Radyo’yla olan ilişkim de böyle. Her ne kadar program destekçisi olsak da aslında desteğimiz Açık Radyo’nun kendisine, programlar sadece birer araç. Yani, programlar bahane Açık Radyo şahane.
Sevgiler
Bir Dost