Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bu korkunç insanlık suçlarıyla ilgili, bu suçların ağırlığıyla mütenasip bir kınama, bir haykırış duydunuz mu?
(Orhan Kemal Cengiz'in bu yazısı P24 Blog'un internet sitesinden alınmıştır.)
Bir insanın ruhuna, özüne, kişiliğine yapılabilecek en büyük saldırı, henüz küçük bir çocukken, insanların sözlerinin, davranışlarının ne anlama geldiğini anlayamazken, henüz hiçbir şekilde kendini savunması mümkün değilken, onu cinsel olarak suiistimal etmektir.
Bir insanın başka bir insana yapabileceği en aşağılık saldırıdır bu.
Bu tür bir saldırı, bir insanın bütün yaşamını çalmak, onu yaşamı boyunca onulmaz yaraların ıstıraplarıyla baş başa bırakmak demektir.
Son on yıllarda, hepimizin bilgisayar ekranlarının saydam camlarının üzerinden yüzlerce haber akıp gitti. O bildik, aile içi, komşu işi veya bir tanıdıklığın güveni içinde yapılan suiistimallerin yanı sıra, kuran kurslarında, dini görünümlü öğrenci yurtlarında, yüzlerce küçük çocuğa tecavüz edildiğini öğrendik; suiistimallerle ruhları parça parça edilmiş çocukların baş harflerinden müteşekkil isimlerini okuduk.
Bütün bunlar olurken, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bu korkunç insanlık suçlarıyla ilgili, bu suçların ağırlığıyla mütenasip bir açıklama, bir kınama, bir haykırış duydunuz mu? Diyanetin koruyucusu ve kollayıcısı olduğu dinin dibine kadar suiistimal edilerek yapılan bu alçak saldırılar karşısında öfkeye kapılan bir Diyanet yetkilisi gördünüz mü? Bu çocuklara uzanan alçak eller kırılacaktır dediklerini duydunuz mu? Hiçbirinin bu kurban çocuklar için bir damla göz yaşı döktüğüne tanık oldunuz mu?
Duyduysanız, gördüyseniz, tanık olduysanız Allah aşkına söyleyin!
Bütün bu korkunç suiistimaller karşısında sesini çıkarmayan Diyanet şimdi çıkmış, koronavirüsün eşcinsellerin, evlilik dışı yaşayanların günahlarının kefareti olduğunu söylüyor.
Küçücük çocukların, küçücük bedenleri ve ruhları üzerinde açılan onulmaz yaralar karşısında ağzından bir kelime duyamadığımız Diyanet İşleri başkanı, eşcinsellik ve evlilik dışı ilişkiler üzerinden topluma ahlak dersi vermeye kalkıyor.
Ankara Barosu, Diyanet’in nefret söylemleri karşısında, bu sözlerin vahametiyle bütünüyle mütenasip bir açıklama yapıyor ve Diyanet’i uyarıyor…
Ankara Barosu, kendisine yasalarla verilmiş insan haklarını koruma görevini ifa ediyor.
Bu nedenle alkışlanacağı yerde, Ankara Barosu, kimliği belirsiz kişilere hedef gösteriliyor ve soruşturmaya uğruyor.
Diyanetin açıklamasını dikkatli bir şekilde okuyun.
O açıklamada, dinin eşcinsellik veya evlilik dışı ilişki üzerine ne söylediği üzerine konuşmuyor.
Bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı sorunları bunlara bağlıyor.
Bugün başımıza gelen virüs gibi belaların, bunlarla ilgili olduğunu söylüyor.
Yani, dünyadaki hangi standartla bakarsanız bakın apaçık bir şekilde toplumun belli kesimlerine karşı net bir nefret söylemi kullanıyor.
Nefret söylemi kullanmak ifade özgürlüğü değildir.
İfade özgürlüğü, toplumu şoke eden, sarsan, rahatsız eden sözler içindir.
Ve fakat sözleriniz şiddete ve nefrete çağrı niteliğinde ise, hiçbir demokratik ülkede çıkıp da ben ifade özgürlüğümü kullanıyorum diyemezsiniz.
Korunması gereken ifadeler Ankara Barosu’nundur.
Diyanet’inkiler değil…
Kimse bize, Diyanet’in koronavirüsü eşcinselliğe ve evlilik dışı ilişkilere bağlayan açıklamalarını toplumun dinî inanışı diye sunmaya kalkmasın.
Diyanet böyle bir dinî inanışı yaymak istiyor olabilir.
Diyanetin oynadığı bu rolü haklı ve iyi görenler olabilir.
Diyanetin devletin istihbarat biriminin binasını dualarla açmasını onun aslî işi gibi görenler olabilir.
Diyanetin anaokulundaki çocuklara kuran kursu vermesini büyük bir hizmet gibi görenler olabilir
Diyanetin, pek çok bakanlıktan daha büyük bir bütçesi olmasını, başkanının altında milyonlarca liralık araçlar olmasını haklı görenler olabilir.
Ben bunları normal görenlerden değilim.
Bana göre Diyanet üzerine vazife olmayan pek çok işi yaparken, aslî vazifelerini yerine getirmiyor
Yetişkin insanların kendi aralarında, kendi özgür iradeleriyle nasıl ilişkiler kurdukları Diyanet’in üzerine vazife değildir.
Ama din adına yapılan her türlü kötülük karşısında, dinin içinden kuvvetli bir şekilde itirazda bulunmak onun birincil görevidir.
İnsan haklarını ve hukuku savunmak da baroların görevidir.
Üzerine vazife olmayan işler yapan Diyanet karşısında tam da üzerine vazife işi layıkıyla yapan Ankara Barosunu savunmak da hukuka ve insan haklarına saygı duyan herkesin vazifesidir.