“İnfaz yasası düzenlemesi, rejime muhalefet edenlere karşı bir sopa haline geldi”

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin köşelerinden Ekonomi Politik'te Ali Bilge, gündeme ilişkin yorumlarını paylaştı. 

(6 Nisan 2020 tarihinde Açık Gazete'nin içinde Ekonomi Politik programında yayınlanmıştır.)

Ömer Madra: Günaydın Ali Bey.

Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş, herkese iyi yayınlar.

Özdeş Özbay: Günaydın.

ÖM: Teşekkür ederiz, size de. Bugün öncelikle bu infaz yasası adı verilen kanun değişikliği mecliste bu hafta görüşülecek, ondan bahsederek başlayalım isterseniz?

AB: Cezaevi ve tutuk evleri bu tür salgınlarda hassasiyetle bakılması gereken yerler. Türkiye’de tutuklu ve mahkumların kaldıkları alanlar yetersiz, kapasitenin üstünde cezaevleri doldurulmuş durumda, 10 kişilik koğuşta 30 kişinin kaldığı, merdiven altında mahkumların, tutukluların yattığı bir hapishane sistemindeyiz. Hijyen, beslenme koşullarının yetersizlikleri raporlara girmiş durumda. Ayrıca salgının cezaevlerindeki durumu hakkında bilgi eksikliğimiz bulunuyor, sınırlı ölçüde bilgimiz var. Ceza ve tutuk evlerindeki salgın nedeniyle yaşananları, rakamları bilmiyoruz, virüse yakalanan hasta var mı, pozitif çıkanların yerleri ve adedi hakkında bilgi sahibi değiliz. Virüs taraması ve testler yapılıyor mu? Bilmiyoruz. 300 bine yakın insan buralarda yaşıyor. Zaten hapishaneler toplu yaşanılan, birbirine yakın yaşanılan hassas yerler. Birkaç haber dışında görmedik, haberin biriside sanırım görevden alınan ve tutuklu olan HDP’li bir belediye başkanıydı, ceza ve tutuk evlerindeki gerçek durumu bilmiyoruz. 

Şimdi; koronavirüs nedeniyle, toplumun her kesiminden gelen bir talep vardı, hapishanelerdeki tutuklu ve mahkumlar için düzenleme yapılması talebi vardı. Böyle bir düzenleme için ceza infaz yasasında değişiklikler yapılması gerekiyordu. Değişikliklere ilişkin kanun tasarısı geçtiğimiz hafta TBMM Adalet komisyonunda görüşüldü ve kabul edildi, bu hafta genel kurula görüşülmeye başlanacak. Komisyonda görüşmeler 18 saat sürdü 100’e yakın önerge verildi, sadece AKP’lilerin verdiği 5 önerge kabul edildi. Tasarı bu haliyle, korona virüs sebebiyle düzenleme yapmanın ötesine çıkıyor, belirli suçlara af getirildiğini anlıyoruz. Korona virüs nedeniyle korunmalıyız, tedbir almalıyız ama bazı yerler var ki; özellikleri nedeniyle korunmaya muhtaç alanlar, hapishanelerde böyle yerler, tutuklu ve hükümlüler savunma sistemlerine sahip değiller. Salgınlarda hapishanelere ilişkin düzenleme yapılması gerekiyor, pek çok ülkenin de gündeminde. Ancak konu Türkiye’de korona virüsle bağlantılı olmaktan koparılarak, dejenere edilerek ele alınıyor. İktidarın infaz yasası değişikliklerine baktığımızda bunları görüyoruz. 

ÖM: TBMM’de görüşülen infaz paketiyle Gökçer Tahincioğlu ayrıntılı bir yazı yazmıştı T24’te Yüzleşme köşesinde “can alanlar, tekme ile Ali İsmail Korkmaz’ı öldürenler, gaz fişekleriyle çocuk vuranlar, kadınları, çocukları gasp edenler, hırsızlar, arsızlar serbest kalacak ve maaşlı gizli tanık ifadeleriyle cezaevine konulanlar hayatlarında görmedikleri kişilerce suçlanan, yapmadıkları eylemlerle ceza alanlar ise içeride kalacaklar. Sadece içeride kalmayacaklar hazırlanan pakete göre daha çok disiplin cezası alacaklar, daha az kişiyle telefonda görüşecekler, daha çok hücreye atılacaklar” diyor. “Sonuç olarak da şiddetin yanından geçmemiş, inancını dillendirmiş, düşüncesini açıklamış, gizli tanık ifadesiyle “olsa olsa” denilerek bolca hamaset yapılarak yıllardır içeride tutulan binlerce insan var. Bir teki bile bu paketten yararlanamayacak, örgüt üyesi olmadığı net biçimde kabul edilenler bile terörle mücadele yasasından mahkûm oldukları için, sırf o sebeple kapsam dışı bırakılacak” diye pek çok vahim örnekten bahseden ayrıntılı bir yazısı var T24’te Gökçer Tahincioğlu’nun. Ne diyorsunuz?

AB: Evet kahredici bir ayrımcılık yapılıyor, ayrımcılık yazıları, düşünceleri nedeniyle yani “fikir suçları” kapsamında olanlara yapılıyor. Demokrasi ile yönetildiğinizde hapishanede olmaması gereken, Osman Kavala, Salahattin Demirtaş gibi, Ahmet Altan gibi, gazetecilerin, siyasetçilerin, düşünce adamlarının, -içerde o kadar “fikir suçu” işleyen arkadaş bulunuyor ki isimlerinin hepsini zikredemiyorum- fikir ve düşünce suçlarından dolayı içeride bulunanlar kapsam içinde değil. Gökçer’in söylediği gibi hırsızlar, katiller, uyuşturucu tacirleri dışarıya çıkıyor, onlara bir çeşit af geliyor, ama fikir ve düşünce suçları kapsam dahilinde değil, olanlar içeride kalmaya devam ediyor. Yapılan düzenleme bu hali ile salgın nedeniyle yapılan bir düzenleme ötesinde. Daha önce iktidar ortakları arasında krize de yol açan mafya liderleri için, uyuşturucudan, tecavüzden içeride bulunanların salıverilmesi için yapılan bir düzenleme haline dönüşüyor

Diğer önemli bir husus, bu düzenlemelerin tartışılmadan siyasi partiler, STK’lar, barolar dahil edilmeden yapılması. Salgın nedeniyle yapılan koruma ve kollama önleminden daha çok adeta bazı insanlar için “ceza infazına” dönüşmüş bulunuyor. 

Zaten, “tutuklu yargılama” denilen garip bir uygulama var, Türkiye’ye özgü, otokrasiye özgü, insanlar cebir ve şiddet içermeden görüşünü açıklıyor, muhalefet ediyor, yanlış buluyor, eleştiriyor, mizah yapıyor, bundan dolayı yargılanıyorsunuz, hem de tutuklu yargılanıyorsunuz. İstenildiği zaman, devlete karşı suçların kapsamı genişletiliyor, terör tanımı genişletiliyor, görüş ve eleştiri terör suçu gibi değerlendiriliyor, insanlar yargı önüne çıkıyor, tutuklanıyorlar. 

Ayrıca Türkiye’de insanlar Anayasa ve uluslararası hukuka aykırı olarak içeride tutuluyorlar. Uluslararası hukuk ve anayasa mahkemesi kararları dinlenmiyor. Yargı kararları geriye doğru işletiliyor. Nereye baksanız elinizde kalıyor. Salgın nedeniyle serbest kalması, salınması gerekenler salınmıyor. Ceza infaz sistemi, o kadar çok değişikliğe uğradı ki, doğru dürüst bir ceza infaz sistemimizin olmadığını söyleyebiliriz. 

Çok önemli bir diğer konu da şu; ‘salgın nedeniyle’ yapılan infaz yasası düzenlemesinin içine yeni cezalar konuyor, mevcut cezalar ağırlaştırılıyor. Cumhurbaşkanına hakaret, iltisaklı suçlar ve düşünce suçlarının kapsam alanı genişletiliyor. Sosyal medya mesajları, konuşmaları nedeniyle ceza alanlar, polisin “yasak” saydığı basın açıklamalarına katılanlar, düşük ceza alsalar da cezaevine girecek. Burada 18 ay sınırı vardı, 18 ayın altında hapis cezası alan kişi ceza evine girmiyordu. Bu maddeleri de değiştiriyorlar, 18 ay hapis cezası alan kişinin 7 ay hapis yatması gerekiyor. Dolayısıyla siyaset yapma, muhalefet etme alanı daha da daralıyor, tek adam rejimi ile çok az kalan özgürlüklerimiz daha da daralıyor. 

ÖM: Evet, birtakım isyanlar da görülmeye başladı, mesela Batman’da M tipi ceza evinde tutukluların bir koğuşu ateşe verdiği gibi BBC Türkçe’den elde ettiğimiz bir haber var mesela “zırhlı araçla, TOMA’lar ve çok sayıda ambulans sevk edildi” deniyor. “Tutuklu ailelerinin endişeli bekleyişi devam ediyor, ayrıca da Batman başsavcısı ve jandarma komutanı içeride henüz herhangi bir açıklama yapılmadı” filan diye açıklamalar vardı. Ayrıca Batman’da 439 tutuklunun Diyarbakır’a sevk edildiği, İnsan Hakları Derneği Batman şubesi de koğuşların bir kısmının kullanılmaz hale geldiğini, bu nedenle çoğu tutuklunun Diyarbakır’a sevk edildiği bilgisini edindiklerini söylemişti. Ailelere de açıklama yapılmış, yani 439 tutuklu sevk edilmiş Diyarbakır’a, içeride, ceza evinde kalan tutuklu sayısı ise 202 diye son haberler bunlardı Cumartesi ve pazar günkü Yeni Yaşam gazetesinden ve BBC Türkçe’den aldığımız haberler. Öte yandan bir de şeyi sormak istiyorum, Avukat Akın Atalay “hangi ‘adam öldürme, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, uyuşturucu imal ve ticareti suçlarını yararlandırmıyoruz’ diyorlardı ya, Cumartesi sabaha karşı adalet komisyonu toplantısında bu suçlardan mahkûm olanların da açık ceza evine gönderilmesi teklifini eklemişler. Sonuç 31 Mayıs’a kadar evlerine gönderilecekler. Adalet bakanı da bu süreyi 2 kez uzatabilecek, yani bu kişileri salgından koruyoruz da ama muhalifsen, gazeteci isen, hükümeti eleştirdiysen öl. İnfaz yasasıyla hükümlüleri salıp tutukluları içeride tutmak akıl tutulmasıdır, hükümlüleri salıveriyorsunuz ki virüs salgını nedeniyle bu indirim anlaşılabilir, tutukluları salıvermeniz mecburidir” diye tweet atmış. Bu alıntıyı yapan gazeteci Murat Sabuncu da ki kendisi içeriyi bilen birisi, içeriye atıldı ve tutuldu içeride “Türkiye bu hafta mecliste bir hukuk-vicdan testinden geçecek, ne yazık ki son yıllarda pek çok kez bu teste girildi ve pek çoğunda sınıfta kalındı. Ancak bu kez özgürlük kadar yaşam hakkı da tehdit altında düşüncesinden dolayı hapiste olanların” demiş. 

ÖÖ: Bu arada siz hani muhalifler ve gazeteciler dediniz, aslında bir grup daha var ceza evinde olan ve sanırım yine Türkiye rekor sayıda böyle bir tutukluya sahip, onlar avukatlar. 5 Nisan avukatlar günüymüş ve bir dizi baro açıklama yapmışlar. Örneğin İzmir Barosu diyor ki “300 kadar avukat mesleki faaliyetleri nedeniyle ceza evinde” diye bir açıklama yapmış. 

AB: Yapılan düzenlemelerle kırıntı halinde kalan özgürlüklerde kalmıyor. Salgın öncesinde, cumhur ittifakında iktidar koalisyonunda güçsüzleşme, erime görülüyordu. AKP içinden 2 partinin çıkması da bunu gösteriyordu, iktidar bloğu kaybetme sürecindeydi, baskıcı tek adama rejimine karşı toplumsal ve siyasal muhalefet güçleniyordu. Salgından önce erime sürecine giren, çözülme sürecine giren iktidar bloğunun salgından kendisine “can suyu” çıkartmaya çalıştığını görüyoruz. Tek adam rejiminin ayakta kalması için baskıyı artırmanın, muhalefeti ezmenin bir fırsatı gibi görülüyor. 

İnfaz yasası düzenlemesi, rejime muhalefet edenlere karşı bir sopa haline gelmiş gözüküyor. Katilleri, hırsızları, tecavüzcüleri dışarıya bırakırken, içeriye alınacak susturulacak insanlara adeta yer açıyorsunuz. 

Salgına karşı önlem alması gereken iktidar, onun yerine kendisine muhaliflere otoriter önlemler geliştiriyor. Hapishanelerde gerçekten salgınla ilgili düzenlemeler yapılması gerekirken buradaki hayatın doğru düzenlenmesi gerekirken, düşünce suçu kapsamındaki insanları salgından korumayacağınızı söylüyorsunuz. Hapishanelerimizde infaz koruma memurları da bulunuyor, 60 bin de koruma memuru çalışıyor, 300 bine yakın tutuklu ve mahkûm var, düzenleme bu şekilde oluyor. İnfaz yasası düzenlemelerini akıl ve vicdan almıyor. İktidar salgınla birlikte otoriterlik dozunu arttırıyor. 

Bu düzenleme ne vicdana ne hukuka uyuyor. Ama bağımsız yargıya sahip olmayan, parlamenter sistemden çıkmış, kuvvetler ayrılığı kalmamış bir rejime uygun. Kaybeden otokrasimiz, salgın sayesinde tüm kirleri halının altına süpürmeyi, bu şekilde nefes almayı, muhalefeti baskılandırmayı düşünüyor. Salgını siyasal fırsata dönüştürmeyi düşünmek. 

Ayrıca salıverilenlerin yaratacağı problemler var. Suç oranı yüksek bir ülkedeyiz, cinayet, gasp, hırsızlık, uyuşturucu gibi nedenlerle hükümlüleri salıvermenin yaratacağı sorunları da unutmayalım. İnfaz düzenlemeleri kamu vicdanı yok edici olmamalı, geçmiş yıllarda böyle düzenlemeler olmuştu, 20 yıl kadar önce Rahşan affı denen bir düzenlemeyi hatırlarsınız.

ÖM: Evet.

AB: O düzenlemede salıverilenler nedeniyle kamu vicdanı çok yıpranmıştı, çok eleştirilmişti iktidar içinde hayırlı olmamıştı. Affı çıkaran partiler, eridiler tarihe karıştılar. Düzenlemenin, kamuoyunda tartışılmadan bu içerikte yapılması kamu vicdanını yok ediyor. Barolar, sivil toplum, hukuk örgütleri bu işte yer almadı. Zaten Türkiye’nin içler acısı bir infaz sistemi bulunuyor. Gelecek partisi yaptığı açıklamada bu konuya dikkat çekti, aslında düzelmesi gereken ceza infaz sistemidir, delik deşik olmuş bir sistemdir.

Önümüzdeki dönemde her alanda özellikle ekonomide çok ciddi problemler beklemektedir. İktisadi problemler yoksulluk, açlık ve suç unsurunu beraberinde katmerleştirecek durumlara işaret etmektedir. İnsanlar işsizdir, insanlar borçludur, özellikle kayıt dışı alanlarda hayatını kazananlar, bugün kazanamaz durumdadır. Günlük kazanan günlük harcayan insanların yoksullukları artacak. Bunlara ne yapacağız? Türkiye’nin devlet refleksi bunları halledebilecek bir yaklaşım içerisinde değil. Yapılması gerekenler şu anda yapılmıyor, hangi sektörlere, hangi kesimlere, hangi gruplara nasıl kısa ve orta vadeli tedavi uygulanacağı konusunda ortada bir şey yok.

Daha çok sermaye kesiminin ufak sıyrıklarla atlatması için tedbirlere kafa yoruluyor, ki o da yeterli değil. Ciddi bir ekonomi yönetimine şahit olamıyoruz. Salgının genel ekonomiye, sektörlere, emekçilere, çiftçilere, ticaret ve sanayiye, ne şekilde etkileri olacağı hususunda, olumsuzlukları hangi düzenlemelerle azaltılabileceğine ilişkin bir yaklaşım, bir politika seti ortada yok. 

Sadece bazı yarı akademik çalışmalar var, akademisyenlerin tek yaptığı çalışmalar var. Saray idaresinin ekonomiyi yöneten maliye bakanlığının böyle çalışmalar ortaya koymuş değil. Türkiye ekonomisi hem bu döneme sağlıklı bir şekilde girmedi, ekonominin de bağışıklık sistemi zayıftı. Devasa işsizliğinize devasa eklemeler gelecek. Amerika işsizliğe 6.300 bin kişi eklendi. 

Böyle devam ederse Türkiye’de işsizlik inanılmaz rakamlara ulaşacak, zaten çok yüksek bir işsizlik oranı var. Erol Taymaz arkadaşımızın yaptığı bir çalışma var, ona biraz değineceğim. Kendisi ile konuştum. İşsizlikle ilgili bazı rakamlar veriyor, ki yaptığı çalışmada sadece kayıtlı özel sektörü ele almış, kamu ve kayıt dışı istihdam yok. Sadece özel sektör üzerinden var olan işsizliğe yüzde 11 eklememiz gerekiyor. Önümüzde tahmin edemediğimiz, daha önceki krizlerde görmediğimiz, 1999’u hatırlayın, deprem onun üstüne 2001 krizini yaşamıştık, yaşadığımız tüm krizlerin ötesinde kayıplara karşılaşacağımız bir Türkiye manzarası var. Yani iyimser yaklaşımlara bile her şeyin alt üst olacağı bir durumla, işsizlik ve istihdam kayıplarıyla, üretim kayıplarıyla karşı karşıyayız. Bu insanlar nasıl yaşayacaklar, nasıl yaşamlarını idame ettirecekler? Yapılması gerekenler gerçekten ortaya konulmuş durumda değil, ne yapmalı, nasıl yapmalı? Kaynak nasıl yaratılacak? 

Bakın sadece şehir hastanelerindeki 25 yıllık maliyeti 142,4 milyar dolar, devlet garanti verdi bunlara ödeme yapacak 2020 yılı bütçesine 10.414 bin başlangıç ödeneği kondu. Şimdi hastanelere önlem almak durumundasınız. Eğer bu insanları, yoksulları, açları ve sağlık imkanları olmayan kişiyle için bazı kaynaklar sağlamak istiyorsanız, buralara dokunmak zorundasınız. Salgına girerken güçlü bir ekonomiye sahip değildik, ekonominin bağışıklık sisteminin çöktüğü bir zamanda girdik. İhracat kayıplarınız, iç üretim kayıplarınız, işsizlik kayıplarınızla, tarımdaki kayıplar hakkında devlet mekanizması ülkenin iktisadi kayıpları hakkında bize fikir veren bir açıklama yapmıyor. Telafi politikalar da geliştirmiyor. Kamu otoritesi vatandaşın, halkın önüne vaziyeti koymuyor. Bizim gördüğümüz manzara kötü, hiç iyi değil. 

Mesela bazı sektörler var, örneğin maden sektörü, kömür madenleri, Zonguldak’ı, Kozlu’yu, o civarı gezenler bilir, orada yaşayanlarda, madenlerde çalışanlarda akciğer hastalıkları çok yaygındır. Kimya sektöründe, boya sektöründe, tekstil sektöründe de yaygındır, bu sektörlerde insan ömrü kısadır. Salgın biliyoruz ki akciğer yetmezliğine yol açıyor. Bu madenlerde çalışanlar zaten solunum sistemleri zayıflamış insanlar, hassas durumdalar, şimdi bu sektörlerde ne tür düzenlemeler yapılıyor, var mı bir bilgi? Bilgi sahibi değiliz. Türkiye’nin radikal kararlar alması gerekir. Salgına nedeniyle iktisadi ve sıhhi güçlü düzenlemeler olmadığını görüyoruz. 

Yaptıkları ceza infaz yasasında değişiklikler yarın meclis genel kuruluna görüşülecek. Vicdan sahibi hiç kimseyi tatmin etmemesi gereken bir tablo karşımızda.

ÖM: Evet, çok tehlikeli sonuçları da olabilir. Süreyi de bitirdik ama hemen şunu da ilave edeyim, Murat Sabuncu’nun da belirttiği çok net bir şey var, bir numaralı şey bugün sabahtan beri üzerinde durmaya çalıştığımız, hem Selim Badur’la hem de çeşitli Ankara Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalından Prof.Dr. Ahmet Saltık’tan ve Bilim Akademisi Başkanı Prof. Dr. Ali Alpar’ın da iki önemli profesörün verdikleri ve Selim Badur’un da söylediği gibi yani bunun Türkiye’de bu korona virüsü salgınının daha pike ulaşmayacağı ve artarak devam edeceği gibi kaygı verici bilimsel şeyler söylendi. Onun ötesinde çok ciddi işte bu hafta infaz yasasında çok büyük eşitsizlikler ve düşünce suçları, siyasi suçları

AB: Ömer Bey, infaz yayası düzenlemesiyle siyaset etme, fikir beyan etme alanımız daha da daralıyor, yok oluyor. 

ÖM: Evet, ne Demirtaş’ın, ne Kışanak’ın, ne Kavala’nın, ne Terkoğlu’nun, ne Pehlivan’ın, ne Ağırel’in ne de adlarını sayamayacağımız kadar çok sayıdaki diğerlerinin de yararlanamaması büyük bir hukuk, vicdan testinden geçtiğini söylüyor ama bir de gözden kaçırılan, dikkate alınmayan önemli bir konu daha var ki kendisinin Murat Sabuncu’nun çok iyi biliyor tabii “hapistekinin oksijeni haftada bir aile ziyaretidir, o günün hayaliyle yaşar, tabii aileleri de. Peki şehir sınırlarının kapatıldığı, ulaşımın olmadığı koşullarda bu insanların tek oksijeninin de kesileceğinin farkında değil misiniz? Çoğunun yaşadığı şehirlerden kilometrelerce uzağa taşıdığınız siyasi mahkumlar, hem kişiye ve topluma karşı suç işleyenler bırakılırken içeride kalacak, hem de yakınlarıyla görüşmeleri imkânsız hale gelecek. Biz rahat rahat hayıtımıza devam edeceğiz öyle mi?” diyor. 

AB: Bu haliyle çıktığında ceza evleri toplama kamplarına döner. 

ÖM: Evet çok ciddi bir sorun var.

AB: Gördünüz mü Brezilya devlet başkanına bir iç darbe olduğu söyleniyor? 

ÖM: Evet. Şimdi birazdan da onu konuşacağımızı ümit ediyorum, ona fırsat bulamamıştık. Bu Türkiye’deki iki büyük şeyi konuşmaya, yani hem korona virüsünün yaygınlaşması, bulaşının artması, daha pik durumuna ve çan eğrisinin genişlemesine daha çok olduğu gibi haberler vardı maalesef. İkincisi bu ceza evlerindeki durumun meselesi ve tabii iktisadi olarak da bu yaratılan şeylerin nasıl altından kalkılabileceği sorunları vardı, bunları konuştuk. Son olarak belki şunu da söylemek lazım, Kanal İstanbul’la ilgili ÇED raporunda tarihi eser ve sit alanlarına ilişkin koruma kurullarının uyarı yazıları sumen altı edilmiş. Bu da ortaya çıktı, Mahmut Ilıcılı’nın haberiydi, cumartesi günü Cumhuriyet’te çıkmış. Onu da sonradan konuşmaya devam edeceğiz herhalde.

AB: Evet özellikle ekonomiyle ilgili kısmı daha ayrıntılı değinme fırsatı bulamadık ama önümüzdeki dönemde o kadar çok değineceğiz ki.

ÖM: Evet. Peki çok teşekkür ederiz Ali Bey.

AB: Kolay gelsin, hoşça kalın.

ÖÖ: Görüşmek üzere.

Şarkıcı / YorumcuParça AdıAlbüm AdıSüre