Hikâyenin düğümü elbette çocukların söz aldığı bölümde çözülüyor, gerçi, düğümün nasıl atıldığı da önemli.
“Mutlu aileler birbirine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.” Tolstoy’un “Anna Karenina”sının unutulmaz başlangıcı; ilk cümle. Sonrası, “Oblonskilerin evinde durum kötüydü,” diye devam ediyor...
“Unuttuysan şayet, sana hatırlatayım muhterem beyefendi: Eşinim ben senin.” Hangi taraftan geldiği önemsiz, abartılmış kibarlık olarak nitelendirebileceğimiz o vurgunun, yani “muhterem beyefendi” şeklindeki hitaptan hepimizin açıkça anladığı gibi, Domenico Starnone’nin “Bağlar” romanının ilk cümlesinin de pek iç açıcı olduğu söylenemez. Mutsuz bir başka ailenin o kendine özgü mutsuzluğuna ilk adımı böylece atıyoruz zaten; on iki yıllık eşi Aldo’nun başka bir kadın için onu terk etmesi üzerine iki çocuğuyla tek başına kalan Vanda’nın mektubuyla açılıyor “Bağlar” romanı.
Roman üç “kitap”a ayrılmış ve nispeten kısa olan “Birinci Kitap”ta yalnızca Vanda’nın cümleleriyle, onun yazdıklarıyla karşılaşınca anlıyoruz ki, romanın diğer kitaplarında da söz Aldo’ya ve en sonunda çocuklara geçecek. Dolayısıyla şaşırtıcı bir yanı yok bu bölümlemenin ama yine de Aldo’nun bakış açısını merak ediyor insan. Çocuklarının velayeti için hiç çaba göstermemiş olabilir mi gerçekten, peki ya karısının intihar girişimine kayıtsız kalması...
Hikâyenin düğümü elbette çocukların söz aldığı bölümde çözülüyor, gerçi, düğümün nasıl atıldığı da önemli. Ayakkabı bağlamayı düşünelim örneğin; çeşit çeşit yöntemi var bu işin ve herkesin kendine özgü bir düğüm atma şekli. Hatta şunu da hatırlamalı; nasıl öğrenmiştiniz ayakkabı bağlamayı?
BAĞLAR
Domenico Starnone
çev. Meryem Mine Çilingiroğlu
Yüz Kitap, 2018, 141 s.
Dipnot: “Bağlar” romanı, Domenico Starnone’nin Türkçedeki ilk kitabı. Henüz yeni tanışmış olduk kendisiyle. “Napoli Romanları” sayesinde tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yakından takip edilen yazarlardan biri haline gelen Elena Ferrante’yi ise hem çok daha iyi tanıyoruz hem de hiç tanımıyoruz! Çok iyi tanıdığımız için, “Sen Gittin Gideli” isimli romanında, kocası tarafından terk edilen ve iki çocuğuyla birlikte ayakta kalmaya çalışan Olga’nın hikâyesini anlattığını hemen hatırlıyoruz örneğin ve “Bağlar” romanıyla olan bu konu benzerliği dikkatimizi çekiyor ister istemez. (Yalnızca bir tesadüf mü?) Elena Ferrante’yi aynı zamanda hiç tanımıyoruz, çünkü bilindiği gibi, uzunca bir süredir takma ad kullanarak yazıyor. Yalnızca acar bir gazeteci (Claudio Gatti) yaptığı araştırmalar sonucu bir isme ulaştığını iddia etmişti yakın bir zaman önce; İtalyancada Ferrante kitaplarını basan Edizione E/O yayınevinde çevirmen olarak çalışan Anita Raja. İşte bu isim, Anita Raja, Domenico Starnone’nin eşi aynı zamanda... Anita Raja ismini bir yana bırakıp, bizzat Domenico Starnone’nin aslında Ferrante adını kullandığına dair iddialar da mevcut. İlk ağızlardan yapılacak bir açıklama olmaksızın çözülebilecek bir düğüm gibi görünmüyor kısacası!