Seçime Dair Bir İlk Değerlendirme

Ekonomi Politik
-
Aa
+
a
a
a

Açık Gazete'nin Ekonomi Politik köşesinde Ali Bilge'yle dün yapılan Cumhurbaşkanlığu ve Milletvekili seçimlerini değerlendirdik. "Seçilmiş otoriter rejimler kervanına katıldık," diyen Ali Bilge bu sonucun yanısıra Adil Seçim Platformu'nun içerisinden izlediği seçim sürecine dair izlenimlerini de aktardı.

Ömer Madra: Günaydın Ali bey!

 

Ali Bilge: Günaydın, herkese günaydın!

 

Can Tonbil: Günaydın Ali bey!

 

ÖM: Önemli bir seçim dönemini, çok yoğun geçen bir seçim döneminin arkasından yeni bir döneme, koalisyon dönemine girmiş olduğumuzu söylüyor bazı gazeteler. Ana konu olarak koalisyonun istikrarsızlığın en büyük kaynağı, kaos, kabus gibi kelimelerle ifade ettikten sonra şimdi galiba koalisyona en azından MHP ile bir birlikteliğe mecbur kalmış gibi gözüküyor aynı zamanda seçimi kazanmış olmakla beraber. Yorumlarınızı alalım, üstelik siz bir de içeriden takip ettiniz yani Adil Seçim Platformu (ASP) üzerinden, o izlenimlerinizi de biraz aktarırsanız seviniriz.

 

AB: Yıllardan beri Pazartesi yorumcusu olmanın muazzam ağırlığı içerisindeyim; ilk yorumcu olmak kadar beter bir şey yok! Bunu ziyadesiyle deneyimlediğimi, tattığımı söylemeliyim. İlk yorumcu olmak büyük risktir ama burada risk yok yani ortalık çok net. Biz sevgili dostlar seçimleri kaybetmedik sadece, demokrasi güçleri, demokrasimizi kaybettik. Artık uzun yıllardır demokrasimizde kaybettiğimiz toprakları geri almak istiyorduk ki kaşık adası kadar kalan bir demokrasimiz vardı, o da sular altında kaldı. Seçilmiş otoriter rejimler kervanına katıldık. Şu anda eşi benzeri görülmemiş bir başkanlık sistemi içerisine girdik. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz koşullar Türkiye demokrasi tarihi açısından hiç açıcı olmayan sayfalar. Bunu bütün seçimlerde olduğu gibi Açık Radyo muhabirliğimize burada da devam ettik. Sonuçta dün 18 saate yakın bir süre bir modelin içerisinde gelişmeleri takip eden kişilerden biriydim, ASP bu model aslında ilginç bir model, HDP’den İyi partiye, Saadet’ten CHP’ye aynı zamanda üyeleri yüzbinleri bulan STK’ların temsilcilerinden oluşan bir seçim güvenliği ittifakıydı. Bu ittifak çok iyi çalıştı saat 17:00’ye kadar açıkçası, sürekli ihbarlar geliyor ve o ihbarlara yönelik hemen parti temsilcileri, avukatlar, müşahitler, görevliler sevk ediliyordu. Türkiye’nin her tarafında böyle bir ağ kurulmuştu. Bu anlamda gerçekten çok iyi çalışan bir model oluşturmuşlardı arkadaşlar ve dediğim gibi birbirine sempati duymayan kesimler ve kişiler de bir araya gelip ayın enerji içerisinde böyle bir performans gösteriyorlardı. Saat 17:00’de seçimlerin sona ermesinden sonra amaç şuydu, yani bizim anormal bir seçim yaptığımızı siz de altını hepimiz bu süreç içerisinde çizdik. OHAL’de seçim olması, OHAL koşullarında demokratik bir seçim olmayacağı uluslararası 6 örgüt tarafından altı çizilmişti, bizimde defalarca dile getirdiğimiz hususlardı. OHAL’de demokratik bir seçimin olmayacağı, eşitsiz bir seçim olacağı hem ülke hem ülke dışından, hatta benim kendi hesabıma uzun yıllardır ittifaklar konusunda karınca kararınca kafa patlatan bir insan olarak önce OHAL için ittifak ondan sonra öbür ittifaklara kavuşmamız gerektiğini, bu baskın seçimin öncesinde de tekrar ediyordum ama siyasi partiler OHAL’den kurtulmak mücadelesinde bir ittifak kurmadılar önceki süreçlerde, daha çok seçim güvenliği. Bu da gerçekten önemli bir deneyim, bir model olarak karşımıza çıktı. Türkiye tarihinde böyle bir çalışma modeli bu farklılıkları içererek gerçekleşmemişti. 17:00’den sonra aynı Anadolu Ajansı (AA) ile ASP aynı anda fileye çıkacaktı yani aynı saatlerde sonuçları açıklamayı hedefliyordu. O yüzden sonra siyasi partilerden bu ıslak imzalı tutanaklar siyasi partilerden ASP’nin son sayfasına yerleşerek o sistem çalışmaya başlayacaktı. Bir süre sonra burada veri akışında bazı problemlerin yaşandığı görülmeye başlandı. 18:45 itibariyle AA YSK ile birlikte bunları açıklamaya başlayınca zaten televizyon bazında Fox tv AA verilerini kullandı ama onun karşısında ASP’nin herhangi bir açıklama yapma imkanı önce teknik olarak anladığım kadarıyla mümkün olmadı. 4 partinin bilgisayar sistemleri yani aynı zamanda HDP’nin bazı siber olaylarla da karşı karşıya kaldığı belirtildi ama veri girişlerinde büyük bir problem olduğu ortaya çıktı. Bu bizim de geniş toplumsal kesimlerin bu veri bir tek kanallı bir veriyle yayın yapılması kabul edilebilir bir durum değil, ASP de veri açıklayamıyor. Bunu zorladık, önce teknik olarak durumun akamete uğrattığı, sonuçsuz bıraktığını anladık ama bir süre sonra da parti yetkililerinden gelen bilgiler seçim sonuçları tutanaklarının da aslında AA’nın da ya da YSK’nın ilan ettiği paralel cereyan ettiği ortaya çıktı ya da zikredildi. Onun üzerine zaman içerisinde o teknik aksaklıklar giderilmeye çalışılarak ASP verilerini yüklemeye çalıştı. Bir o arada HDP verisi yani AA HDP’nin barajı aştığını söylüyor, ASP verilerinde HDP barajın altında görünüyor. Sanıyorum bu da bir şey yarattı, o nedenle dün akşam böyle bir kriz yaşandı. Yani sonunda açıkçası işaret ettiğim hususlar finalde sistemin çuvallaması diyeyim artık onlara da öyle söyledim zaten, toplumsal kesimlerde veri akışının olmaması, tek kaynaktan verinin olması büyük bir tepkiye yol açtı. Bu anlamda ittifak partileri seçim güvenliğinde gündüz çok iyi çalıştılar ama akşama bu sistemin test edilmemesi, simüle edilmemesi ki defalarca simüle edilmesi gereken bir durum, yani siz sonuçta OHAL’desiniz, eşitsiz bir seçim yapıyorsunuz, veri güvenliği son derece önemli ve veri yayınlayamıyorsunuz. Bunun yarattığı demoralizasyon sosyal medyada zaten ortada. Bir süre sonra siyasi parti temsilcileri ve CHP amiral gemisi pozisyonundaydı, seçim sonuçlarının kabullenildiğini gözlemledik, gördük, konuştuk. Bunu da ben yansıttım kendi sosyal çevreme. Bu seçimlerde anormalliklerin olmadığını göstermiyor, okunmaya çok muhtaç bir durum var. Yani biz geçen hafta Erdoğan’ın İstanbul teşkilatına yaptığı konuşmayı konuşuyorduk, yani Erdoğan “bu iş daha bitmedi, müşahitler şöyle olacak, sabah erken gideceksiniz, Haziran seçimleri gibi bir durum görmüyorum”. Yani Erdoğan’ı bile neredeyse yanıltacak derecede bir durumla karşı karşıyayız. Yanılmayan anketler de var tabii ama geçen hafta dikkat çekmeye çalışmıştım; ABD Washington’dan Alan Makovsky bence en doğru tahmini yaptı, Erdoğan’ın seçileceği konusundaki tahminlerini 2 hafta önceki Türkiye’ye yönelik röportajında bulabilirsiniz, biz de buna değinmiştik. Sonuçta burada görülüyor ki gerçekten uluslararası AGİT’ten BM yetkililerine kadar OHAL şartlarında seçim kanununda yapılan değişikliklerle demokratik olmayan bir ortam içerisinde seçimlerin yapılamadığının altı çizildi. Bu konuda sandık güvenliği meselesi, mühürsüz zarflar konuları her zaman gündeme getirildi. Eşitsiz bir propaganda ve sınırsız bir iktidar alanına terk edilmiş durumdaydı, aynı zamanda güvenlik bölgeleri. Yani gerçekten siyasi ittifak açısından bu hususlar, yani OHAL’de seçim yapılmaz meselesi o kadar işlenmedi. Aslında Türkiye normal bir zemin içerisinde siyasi rekabetin eşit geliştiği bir seçim yapsaydı durum farklı olabilir miydi? Elbette olabilirdi çünkü yüksek bir marj yok cumhurbaşkanlığı seçiminde. Burada anahtar rolü şu gözüküyor yani MHP’nin performansını açıklamak için gerçekten şu anda zorlanıyoruz.

 

ÖM: Bizim de bu sabah yayına girdikten sonra esas olarak üzerinde durmaya çalıştığımız nokta da buydu yani MHP nasıl oldu da bu kadar kuvvetli bir temsille ortaya çıktı diye, yani 49 milletvekili.

 

AB: Onu açıklamaya önümüzdeki günlerde kafa yoracağız, hani hatırlarsınız milliyetçi cephe hükümetleri döneminde MSP Necmettin Erbakan’ın kadayıfçı parti diye anılırdı, o da koalisyonlarda anahtar rol üstlenmesi nedeniyle. Yani MSP ve Erbakan hükümetlerde desteğini çektiği an hükümetler çökebiliyordu. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde AKP aslında bir koalisyonla geldi yani sonuçta Cumhur İttifakı denilen şey bir koalisyondu zamandır uzunca bir süredir. Burada MHP’nin anahtar rolü olduğunun altını çizelim, bu önemli bir husus. İkincisi HDP onca yoksunluk varken yeniden üçüncü parti oldu. Bu önemli bir gelişme.

 

ÖM: 67 ile MHP’den neredeyse 18 milletvekili fazla sandalye çıkardı.

 

AB: Zindanın zaferi oldu bir anlamda, hapishanede üyelerinin çoğu baskı altında ve eski genel başkanı hapiste, bu anlamda HDP’nin başarısının altını çizmek lazım ama yani buradaki anormallikleri konuşmaya devam edelim. Bu iki noktanın altını çizeyim, muhalefet açısından HDP anahtar rolde iktidar açısından MHP anahtar rolde. MHP başarısında gariplikler var, Saadet’in ve İyi partinin performansı çok yukarıdaydı bütün şeylere rağmen, yani daha üst, yukarıda bir başarı bekleniyordu. Bunlar analiz edilmeye muhtaç ama artık parlamento açısından yani bir yeni siyasi iklime geçtiğimizi söylemek lazım. Altını hep çiziyorduk, yani kuvvetler birliğine dayalı parlamentonun işlevsizliği, işlevinin önemli ölçüde marjinalize edildiği bir rejime geçtik. Türkiye dünyada da eşi benzeri görülmemiş bir idare tarzıyla gidecek bundan sonra. Dolayısıyla parlamento çoğunluğunun ki çoğunluk da Cumhur İttifakı dediğimiz MHP ile AKP’nin elinde ama daha önce sayısız örneklerini bundan sonraki çalışma sistemini bütçe üzerinden, yasaların yapılması, Türkiye’nin yönetilmesi cumhurbaşkanlığı kararnameleri üzerinden olacak. Yani meclis gerçekten önemli ölçüde inisiyatifini, gücünü terk etmiş bir meclis olacak. Meseleye bunun üzerinden bakmak lazım, yeni mecliste, geçen hafta en son şöyle açıklamıştım, 2-0 Erdoğan ve AKP’nin kazanması hali, 1-1 hali ve 0-2 hali. Biz bu üç koşulda da nasıl bir Türkiye ile karşılaşacağız diye analiz yapmıştık. 1-1 hali de kaotikti 0-2 hali de yani muhalefetin başkanlığı ikinci turda alması ya da parlamentonun çoğunluğunu yakalaması parlamenter sisteme, kuvvetler ayrılığı sistemine dönüş aralığıydı ve demokrasinin genişleme aralığıydı. Böyle bir Türkiye ama 2-0 yani hem cumhurbaşkanlığının hem de parlamento çoğunluğunun Cumhur İttifakı’nın eline geçmesi hali bu aslında ‘otoriter demokrasiler’ deniliyor dünyada yani bir seçim var, bir medya var ama böyle bir medya var, muhalefet tek partili rejimlerinin muhalefeti yani bundan sonra muhalefet etmenin koşulları da, kulvarları da farklı, onları pratikte yaşayacağız. Sivil toplum, hukuk sistemi, zaten Türkiye’de biz uzunca bir süredir OHAL koşulları bir otoriter rejim portresi çiziyordu, bunun içerisinden gelip bunu tescil etmiş olduk. Dolayısıyla parlamentoda çoğunluğun olması elbette önemli Erdoğan açısından bu 2-0’lık süreç, bu yeni kendi kurguladığı rejim açısından başarılı bir şey. Bu anormallikleri analiz etmeye devam edeceğiz, özellikle MHP’nin şeyi ama benim dün akşam itibariyle şöyle bir şey var, öncelikle CHP ve diğer partiler, ittifaka giren partiler yani dışarıdaki insandan, seçmenden, itiraz edenlerden daha kolay bir şekilde sonuçları kabul ettiler ve çekildiler. Yani dışarıda sandık başlarında itirazlar, protestolar, yeniden sayım yapılmalı, vs. suiistimal oldu, biz salonlara giremedik, sayımlara giremedik itirazları yükselirken partiler evet sonuç budur diye adeta kabul ettiler ki oradaki kitlenin, insanların bile tepkisini çektiler.

 

CT: Televizyon üzerinden haber alan insanlar için durum böyleydi ama ASP ile bir bağlantısı yok muydu partilerin bu şekilde erken çekilmelerini gerektirecek şey neydi?

 

AB: ASP ile temsilcileri zaten oradaydı, yani her biri birer temsilci gönderdi gün boyu, ondan önceki toplantılarda onlar yer aldılar.

 

CT: Haberleri vardı yani?

 

AB: Haberleri var ama bir kere sistem CHP dışındaki partilerin verilerinin girişleri bu teknik şeyi çok iyi bilmiyorum, ara yüzler, veri girişlerinde akışın düzgün sağlanamaması gibi sorunlar yaşandı. Dediğim gibi sonuna doğru da aslında partilere gelen bilgiler de Erdoğan’ın çok büyük oranda kazanmadı %52 ile kazandı değil mi? Ama burada siyasal yorumcular ya da seçim yorumcularının bakması gereken husus şu, 2014’te aynı oranda kazandı hemen hemen yani altından o kadar sular aktı, tamam eşitsiz ama Erdoğan’ın kitleler üzerindeki illüzyonu devam ediyor, bir çözülme olmadığı anlaşılıyor. AKP’de şey var ama AKP de 2015 Haziran seçimlerinin üstünde bir performans sergiliyor gördüğüm kadarıyla; 38’di 42’ye mi çıktı? Yerel seçimde mi 38’di?

 

CT: Haziran’daki durum.

 

AB: Yani bu konular incelenmeye, araştırılmayı kesinlikle muhtaç konular, bakılacak ama şunun farkına varmamız gerekiyor, Türkiye 1946’dan itibaren yaşadığı ki bu demokrasi kalitesi hiçbir zaman Türkiye’nin ileri demokrasi olmadı, biz OECD üyesi olduk galiba 49’ların sonunda 50’lerin başında ama OECD’deki en kalitesiz demokrasiye sahiptik. Sürekli darbeler yapılıyordu ama bugünkü gibi bir rejimimiz olmadı. Dolayısıyla biz şunun farkında olarak siyasi analizleri yapmamız lazım, yani bu bir önceki, bu 27. dönem parlamentosu 25-26 gibi bir parlamento değil. Bu çok farklı bir parlamento olacak, bu parlamentoda da çoğunluk iktidar partisi üzerinde, dolayısıyla böyle bir iklime girdiğimizi, otoriter rejim içerisinde olduğumuzu, bu rejimin devlet teşkilatı, yani ben hep şunu söylüyordum yazılarda hep ihtiyatlı bir iyimserlik diyordum farkındaysanız.

 

ÖM: Evet.

 

AB: Oraya girmeyelim diyordum, hatta bana çok kızıyordu bazı arkadaşlar. Bu eşitsiz koşulların analizi kadar kitlelerin hala AKP Erdoğan üzerinde olan etkisini sürdürdüğünü gözlemlediğimden bu yorumları yapıyordum. Bu gördüğüm kadarıyla yani seçim olmuş durumda, içinde manipülasyonlar, vs. ben siyasi parti yetkililerinin dışarıdaki insan kadar kabul etmezlik içinde olmadığına şahit oldum. Nitekim İnce’nin açıklaması, ardından Tezcan’ın açıklaması ve Kılıçdaroğlu’nun hiç gözükmemesi.

 

ÖM: Evet onu soracaktım ben de son olarak.

 

AB: Diğer parti yetkililerinin açıklama yapmamaları, bakın Temel bey, Meral hanım ve HDP de açıklama yapmadı bildiğim kadarıyla, büyük bir açıklama hatırlamıyorum, en azından dün gece ben 1’de ayrıldım oradan. Dolayısıyla sonuçları ben referandumda da görmüştüm, bu kadar yakın tanık değildim ama o mühürsüz oylar falan o kadar çabuk edildi ki CHP açısından yani YSK’nın önüne bile gitmediler “yahu ne yapıyorsunuz?” demediler yani. Bunlar da gerçekten açıklanmaya muhtaç hususlardır ama Türkiye gerçekten altını çizmek gereken bir husus varsa, çok parlak bir şeye geçmedi. Büyük bir üstünlük yok, nedir, Erdoğan yine %52 ile kazandı, %70-80’le kazanmadı. Şimdi bundan sonra yani böyle bir rejimin nasıl işleyeceği, yani Türkiye büyük bir ülke, böyle bir rejimle bu ülkeyi ekonomisini, dünyadaki uluslararası ilişkilerini, geçen hafta konuşuyorduk yani modernite, batı, uluslararası ilişkiler, bu rejim, bu lokomotif bu arkadaki katarları ne ölçüde taşıyabilir? Ama durum bu, bu istasyonda durum bu.

 

CT: Geçtiğimiz hafta Konda genel müdürü Bekir Ağırdır’ı çağırmıştık yayınımıza konuk etmiştik ve seçimlerdeki sonuçları en yakın bilen araştırma şirketlerinden bir tanesiydi.

 

AB: Sadece cumhurbaşkanlığını bildi galiba değil mi? Öbür oranlarını

 

CT: 30’un altında gösteriyordu galiba, 38-39 gösteriyordu galiba yanlış hatırlamıyorsam AKP’ için.

 

AB: Biz dün baktık da cumhurbaşkanlığında Konda’nın en yakın olduğunu görmüştük.

 

CT: İki defa konuk almıştık kendisini, son konuşmamızda sistemin bu şekilde olması sebebiyle istense de istenmese de bir değişim yaşanacağından bahsediyordu. Bu değişim bir şekilde gelecek ve bu seçimlerde olmazsa önümüzdeki seçimlerde olacağından bahsediyordu.

 

ÖM: Yönetmesinin zor olacağını bekliyordu daha doğrusu bir yönetimin beklenmediğini söylüyordu ama buna karşılık Konda yönetim kurulu başkanı Tarhan Erdem de “tekrar seçim beklemiyorum” diyor bugün Gonca Tokyol’un T24’ten verdiği şekilde.

 

CT: Benim de demeğe çalıştım şey şu, yani farklı alanlarda farklı mücadele alanları ortaya çıkmaya başlayacak şimdi. Bizim ilk yarım saat içerisinde söylediğimiz o iklim değişikliği ve çevre mücadeleleri bunlardan bir tanesi. Yani bazı durumlar istense de istenmese de masanın ortasına düşmüş durumda olacak gibi yakın zaman içerisinde.

 

AB: Yani MHP’nin ‘kadayıf partisi’ olması yani o belirleyici iktidar için ama bakın cumhurbaşkanlığının kazanılması, yani diyelim ki muhalefete geçti bu kaotik bir durum olur ki geçmez, iktidar nimetlerinden yararlanmak isteyecektir.

 

ÖM: Şüphesiz ama

 

AB: Yani eski bir cumhurbaşkanı modeli yok, bunun altını çizmek istiyorum ama ona rağmen Türkiye gibi bir ülkenin bu modelle uzunca bir süre gitmesi, mesela otoriter bir rejim kendisine ekonomi kaynaklarını nasıl bulacak? Bu bir soru, ben buna bu programda girmeyeyim, daha sonraki programlarda başlık olarak aklımda. Yani otoriter rejim kaynaklarını nereden bulacak? Dünya otoriter rejim, demokratik rejim sallıyor mu derseniz yani bir noktaya kadar sallamıyor ama ondan sonra sallıyor. Ekonomide muazzam bir sorun kütlesiyle karşı karşıyayız, artı Türkiye’de %50 de “ben bu rejimi istemiyorum arkadaşım” diyen de var, azımsanmayacak ölçüde.

 

ÖM: Beraber bizim de naçizane oy kullandığımız birçok yerdeki sandıklarda, yani çeşitli sandıkları gözlemlediğimiz zaman çok farklı sonuçlar elde edildiğini, yani eğer oradaki oylar bütün Türkiye çapında olsaydı bambaşka sonuçlar elde edilebileceğini gösteren şeyler var. Yani önemli çelişkiler var. Bir de şu var, büyük şehirlerde daha önce İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Adana vardı ama şimdi öyle görünmüyor, AKP İzmir dışında ve güneydoğudaki iller dışında

 

AB: Referandumun haritası yok.

 

ÖM: Evet referandum haritası yok, onu söylemek istiyorum zaten.

 

AB: Bu durumu tespit ederek muhalefet iktidar kendisi de şöyle bir durum var yani, bu seçimlere muhafazakar ‘dindar’ iki parti var, biri muhalefette biri iktidarda, iki milliyetçi, Türk milliyetçisi parti var biri muhalefette biri iktidarda, biri MHP biri İyi parti, yani köken olarak baktığımızda. Böyle bir kutuplaşmayı görüyoruz ve ortada bir CHP var, bir de Türkiyeli Kürtlerin ağırlıklı olarak oy verdiği HDP. Orada da açıklamaya muhtaç bir şey var, CHP’lilerin pek çoğu HDP’ye de oy verdi, Demirtaş’a oy verdi, bunlar da görülmüyor yani analize muhtaç hususlardan biri de bu. Şu tablo Türkiye toplumunun ziyadesiyle polarize olduğunu gösteriyor, bu da tehlikeli bir durum.

 

ÖM: Asıl sorun muhtemelen o zaten.

 

AB: Milliyetçiler polarize olmuş, dindarlar da tamam biri büyük biri küçük ama artı her anlamda dini ve etnik polarizasyon görüyorsun. Bu çok tehlikeli bir durum.

 

ÖM: Evet en önemlisi bence de, gerek Bekir Ağırdır bunu söylemişti çeşitli defalarda, yani iki defa geldiğinde, ağırladığımızda, gerekse de gene Tarhan Erdem de “ne ararsak onu buluruz” şeklinde çok hemen seçimden sonra kaleme aldığı küçük bir yazıda seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra aşağı yukarı dün akşam saat 20:00’de “yürütme gücünün toplandığı cumhurbaşkanı ve yetkileri azaltılmış meclis üyelerini seçtik ama ciddi bir ikinci dünya savaşından sonra 50’de başlayıp 2018’de vardığımız sonuç esas itibariyle Menderes, Demirel, Özal ve Erdoğan’ın eseridir. Nasıl çözebiliriz?” diye ilginç soruları da barındıran yazısında polarizasyona da dikkati çekiyor tabii.

 

AB: Dün gece geç yattığım için ben bugün maalesef kimseyi okuyamadım, bir de bu tür durumlarda kimseyi okumadan yorumlamak isterim.

 

ÖM: Evet daha iyi.

 

AB: Ama şeyin de içinde yer almak yani gazeteci olarak bir tek ben vardım, bu şeyi de takip ettim olabildiğince, bir de internette de sorun vardı cep telefonumdan bağlanabildim. Dolayısıyla Tarhan beyi okuyamadım ama ben şunun altını tekrar çizeceğim, Türkiye’de başka bir dünyaya geçtik, bu bizim 1946 ile daha sonra denediğimiz modeller içerisinde en geri planda olanı. Yani ben tanık olduğum süreçlerde milliyetçi cephe hükümetleri döneminde Türkiye’de anayasa mahkemesi, danıştay, Yargıtay, hakimleri, savcıları, vs. bir şekilde çalışıyordu, 12 Eylül’de geçenlerde kaybettiğimiz Emin Değer, Nurettin Soyer sıkıyönetimlere, cuntalara rağmen bazı kurumların ayakta olduğunu görüyorduk anayasa mahkemesi olmasa da. Dolayısıyla Türkiye’de böyle bir modeli pek değil hiç yaşamadık, böyle erken de yorum yapmak tehlikelidir ama sessiz kitlelerin çığlığının durumu nasıl olur, AKP seçim sonrası yani 16 yıl üstüne kaç yıl koyduk şimdi 5 yıl mı? Evet yani dünya tarihinde de seçimle 21 yıl iktidarda olan ben bir hareket tanımıyorum, yani seçimle gelen, var tabii ama başlangıcı 34’le başlıyor serüven böyle ve muazzam bir demokratikleşme ile gidiyorsun sonra otoriterliğe gömülüyorsun. Enteresan bir durum ama çok fazla zamanımızı anayasalarla haşır neşir olarak geçirdik ve Azerbaycan anayasası Türki cumhuriyetlerin anayasaları otoriter ama seçim var ama göstermelik ama kuvvetler birliğine dayalı rejimlerini çok gündeme getirdim bu programda.

 

ÖM: Evet çok önemli tabii bunları tekrar enine boyuna konuşmak durumunda kalacağız.

 

AB: İnşallah ama yani kolay gelsin!

 

ÖM: Çok teşekkürler hepimize!

 

AB: Yani üzgünüm ama sonuç bu!

 

ÖM: Görüşmek üzere.

 

AB: Hoşça kalın!

 

CT: Görüşmek üzere.