Açık Radyo'da sadece bazı eski dostları değil, buralarda duyulmasına pek alışık olmadığımız sedaları da buldum.
Uzaklarda 15 yıl süren bir sürgünden sonra 1995'te yurda döndüğümde özlemime baskın çıkan bir şaşkınlık yaşamıştım. Bildiklerimi bulamadığım, bulduklarımı da bilemediğim bir şehirle karşılaşmak sarstı beni. Ancak bu başdöndürücü keşmekeş içinde bulduğum yeni bir şey bana bildiklerimi hatırlatıyordu. Açık Radyo'da sadece bazı eski dostları değil, buralarda duyulmasına pek alışık olmadığımız sedaları da buldum.
Başka yayınlardaki keşmekeşin sağırlaştırıcı kakofonisini değil çeşitliliğin ferahlatıcılığını ve zihin açıcılığını buldum. En iyi ihtimalle suya sabuna dokunmamayı seçen, çoğunlukla da takım tutar gibi görüş serdeden yayınların yerine taraf tutmayı değil ilkeli tavır almayı seçen bir tutarlılık buldum.
O zamandan bu yana Açık Radyo vazgeçilmezim oldu. Son senelerde yine uzaklarda olsam da her sabah ilk işim Açık Radyo'yu açmak. Geçen gün Güven Güzeldere "televizyonunuzdan ya da radyonuzdan vaz geçmek gerekse hangisini seçersiniz?" diye soruyordu. Bu soruya tereddütsüz cevap veriyorum: radyomu, tabii ki Açık Radyomu.
Emeği geçmiş, geçen ve geçecek olan herkese, her birinize sevgiler, candan selamlar.