Gün bitince elim geri geri gidiyor, “ya sabah bulamazsam” kaygısıyla kulağını büktüğüm radyoma, gün doğar doğmaz dokunduğumda, kâinatın tüm seslerini bana getiren yayınlara yeniden kavuşunca coşuyordum adeta…
Açık Radyo Benim Radyom…
Neden? mi, biraz uzun olacak sanırım ama anlatayım…
Nasıl olsa, yazdığım için ucunda bir ödül yok, “kazanamıyorum” diye de dertlene dertlene yazdıklarımdan olmayacak bu kez…
………
Yaşadığımız kentten ayrılıp yıllar sonra yeniden, doğup büyüdüğüm İstanbul’a dönmüştüm.
Koyu yalnız günlerimde, seslerden uzak kalmamak için, biraz da “müptela”lıktan taşınır radyoyu hep açık tutuyordum.
Bu koskoca kentin müzik yapan radyo kanalları da tıpkı kendileri gibi dinleyeni hortumuyla emiyor, santrifüjlü çamaşır makinası gibi döndürüp döndürüp duvara fırlatıyordu…
Arayış ve yılgınlığın dizboyu olduğu radyo günlerimde küçük radyom bana, parazitli de olsa sonunda ve ansızın, dingin, dinlenir, neşelendirir, hüzünlendirir, coşturur, koşturur, hülyalara daldırıp çıkartır, uzak diyarlara yolculuk yaptırır bir tını, bir ses fısıldattı kulaklarıma…
Düpedüz kâinatın sesiydi bu!… "Ohh, buldum!"…dedim ve yeni yaşamımda, yeni arkadaş edinmiş gibi özene bezene yerleştirdim yayın yaptığı kanalı radyomun hafızasına…
Gün bitince elim geri geri gidiyor, “ya sabah bulamazsam” kaygısıyla kulağını büktüğüm radyoma, gün doğar doğmaz dokunduğumda, kâinatın tüm seslerini bana getiren yayınlara yeniden kavuşunca coşuyordum adeta…
Radyom bir kol boyu ötemde, ben radyomun içinde, günler günleri kovaladı…O verdi, ben aldım…
Taa ki, Ömer beyin “Bu radyo sizin radyonuz, hadi bakalım desteklerinizi bekliyoruz” deyişini duyana dek… Sahi mi?.. nereden biliyorsunuz benim sizi çoktan kendime malettiğimi…” deyişimi anımsıyorum telefondan gelecek sesi duyana dek…
Su içer gibi; her tınısıyla, her cümlesiyle, her kalkışmasıyla beni besleyen, bu kaosta yok olmadığımı bana duyuran radyom bu kez benim ellerinden tutmamı istiyordu…Ne harika bir şeydi!
İnanmayacaksınız ama, ertesi yıl uzaaak diyarlardan dönüp, kapıya bavullarımı alel acele bıraktıp da, çalan telefona koşturduğumda, Jak Kohen beyin sımsıcak davudi sesiyle karşılaştığımda ise, kopulmaz bağın gücünü anımsayıp “tabiii.. desteğimi yineliyorum" demek bambaşka mutluluktu..
Anılarım, Açık Radyo'nun mikrofonlarının karşısında tirtir titreyen sesimden, bir çok programcısıyla “dinleyici”leri olmaklığım nedeniyle kurulan sımsıcak bağı ve bağlantıları getirip önüme koyuyor ve geçen zamanın çokluğuyla bana "hayali cihan değer”…dedirtiyor.
Hergün ama her gün, katlanan tutkuyla “iyi ki Açık Radyo var”.. diyebilmek çok güzel…
Savaşın soluğunu ensemde hissettirildiğim şu dönemde, içime serin suları serpen radyonun hep yaşamasını, yaşarken de yavrularını üretmesini, işini tutkuyla yapmasının sırrı olan vicdanı, adil olmayı, içtenliği, katıksız insan sevgisini, kâinatın ve doğanın savunuculuğunu... daha sayamadığım bir sürü değerlerini sürdürmesini diliyorum.
Herkese sevgi ve selamlar