Dilek Erdoğan

Dinleyicilerimizden
-
Aa
+
a
a
a

Sn. Ömer Madra, 

Açıklamalarınız için çok teşekkür ederim. Benim sizlerden beklediklerim de bunlardır: Açık oluş ve net bir duruş.  

Bu arada yanlış anlaşılmak istemem, TESEV konusunda taraf değilim zira haklarında yeterli bilgiye sahip değilim. Ancak zaman zaman radyonuz hakkında duyduklarımı da sizlere sorarak yani kaynağından öğrenmek isterim.  Merak ettikleriniz bölümüne bakmamışım demek ki. Sorum gerçekten öğrenmek için sorulmuştu, herhangi bir ima var gibi algılandıysa özür dilerim.

“Hayatta kalma müdalecesi verdiğinizi biliyorum” lafımda da herhangi bir yan anlam, ima yok. Kar amacı güttüğünüzü hiç düşünmedim açıkcası. Keşke kar etseniz ve bunu da başka yatırımlara dönüştürebilseniz. Örnek; İstanbul dışında dinlenemiyor olmanız.. Ben İzmir’liyim. İzmir’deki arkadaşlara bazı şeyleri anlatırken Açık Radyo’da dinlediğimden, duyduğumdan bahsediyorum ancak onlar Açık Radyo’yu dinleyemedikleri için zorlanıyorum, internet üzerinden yayın yaptığınızı biliyorum ama aynı şey değil sanırım.

Belirttiğiniz anlamda sahici bir radyo olabilmek için, ki bizler de sizleri bunun için destekliyoruz, hayatta kalabilmeniz lazım, yani aslında radyoyu bir şirket gibi yönetmeniz ama amatör ruhunuzu korumanız yani ruhunuzu satmamanız lazım. Bunun için çalışanlarınıza inandığınız çerçevede bir yaşam seviyesi sağlayacak parayı verebilmeniz lazım, vergiler, paylar ve diğer giderler ile birlikte.

Açık Radyo’da herkes gönüllü çalışmıyordur herhalde diye düşünüyorum. Gönüllüleriniz olduğunu biliyorum, bir ara eşim Aydın da belediyeler ile ilgili program yapmıştı.

Yeniden teşekkürler..

Saygılarımla,Dilek  Erdoğan  

Merhaba Dilek Hanım,

Bize gönderdiğiniz ikinci mail'deki sorunuzu ben kısaca yanıtlamak isterim müsaade ederseniz: Açık Radyo'nun Gelirleri, gelir kaynakları, reklam ve sponsorluk gelirleri, dinleyici destek projesinden elde edilen gelirlerin durumu, AR giderleri, bu giderler içinde personel giderlerinin genel gider (kiralar, elektrik, yayın ve prodüksiyon, vb.) içindeki oranı, AR'nin ödediği RTÜK payları, vergi, resim ve harçlar, telif ödemeleri, Açık Toplum Enstitüsü'nden Açık Site adlı AR web sitemizin oluşturulması için 2000 yılında elde edilen proje finansmanı konularınının tamamını ve bundan çok daha fazlasını öğrenmek isterseniz, lûtfen www.acikradyo.com.tr sitesinde sağ üst köşede "Hakkımızda" butonunu ve ardından, onun altındaki bölümde "Merak Ettikleriniz" butonunu "tıklar" mısınız?

http://www.acikradyo.com.tr/arsiv-link?_mv=la&cat=35 (Bilgiler 2008 sonuna kadar yenilenmiş, ama bu yeterli olur herhalde; çok yakında yenileyeceğiz.)

Sponsorlarımızın, Destekçilerimizin tam listesini görmek için yine web sitemizin ana sayfasının sağında yer alan kolonları "tıklamanız" yeterlidir. (Oradaki bilgilerse, 2010 bilgileri.)

Umarım buradaki açıklamalar sizin için tatmin edici olacaktır. (Esasen, "ilk günlerden beri dinleyicisi ve ailecek destekçisi" olduğunuzu önemle belirttiğiniz Açık Radyo hakkında herşeyi neredeyse bizden bile daha iyi biliyor olmalısınız bunca yıl sonra, diye düşünüyoruz; ama, bunlarla da tatmin olmazsanız, lûtfen yine bizi arayın, merakınızı gidermeye çalışalım.)

Son olarak, son cümlenizde kullandığınız ibare ile ilgili bir de son söz: "Hayatta kalma mücadelesi", ticari kuruluşlar, yani firma ve şirketler için kullanılan bir terimdir genellikle. Sizin de muhtemelen gayet iyi bildiğiniz gibi, kanunen bir AŞ olmak zorundayız elbette, ama amaçlarımız arasında "kâr" bulunmuyor. Biz, tüm medya kuruluşlarının olması gereken, ama maalesef pek azının olabildiğini gördüğümüz gerçek bir yayın organı olmayı amaçlıyoruz sadece. Bilgilendirilmiş (enforme) bir kamuoyu -ve bu yolla- gelişip serpilen bir katılımcı demokrasi yaratılmasına azıcık katkıda bulunan sahici bir radyo. "Hayatta kalmamız", esas olarak dinleyici desteği ile mümkün ve bunun da parayla pulla bir ilgisi yok aslında. Sizin de böyle düşündüğünüzden eminiz.

İlginizi ve desteğinizi bundan böyle de eksik etmeyeceğiniz umuduyla.

Saygılar,

Ömer Madra 

Not: TESEV, ilgiyle takip ettiğimiz, çalışmalarını sık sık konu ettiğimiz bir kuruluş, ama onlarla hiçbir malî ilişkimiz olmadı, yanlış biliyor olmalısınız.

Avi Bey, 

Yanıtınız için teşekkürler.. 

Öncelikle şunu belirteyim, beni rahatsız etmesi ile endişelendirmesi ayrı şeyler.  Sizin konuşmalarınıza endişelendirici yorumunu yapmamış olmam lazım diye düşünüyorum.   

Ben sanırım sizden farklı olarak amaca giden yolu da doğru seçmek lazım diye düşünenlerdenim. Bunu sizin “Sürecin yasaklar ve insan hakları ihlallerinden ayıklanmasına katkı sağlayan her adım ve jesti anlamlı buluyor ve elden geldiğince desteklemeye çalışıyoruz” lafınıza karşılık söylüyorum. Kimbilir belki bu yaklaşım yaşım ile ilgilidir..   

En başta söyledikleriniz herşeyin özeti aslında, yani Açık Gazete’nin iki kişinin haber seçimi ve yorumlarına dayalı bir program olması. Nasıl ki gazetelerde bazı köşe yazarlarını okuyup bazılarını da es geçiyorsak onun gibi algılayın diyorsunuz sanırım.

Açıklamalarınızın bir kısmı ile ilgili kendi görüşlerimi dile getirebilirim ama sanırım bu ne Sizin ne de Benim olaylara bakış açımızı değiştirir.  Dolayısıyla kısa kesmekte büyük yarar var. Problemler, sıkıntılar, özgürlükler konusunda yani temel çerçevede aynı fikirdeyiz.

Sizleri dinlemeye tabii ki devam edeceğim ve sanırım bazen de beni kızdıracaksınız.. Doğal olarak.. belki kulaklarınız çınlar..  

Bu arada malın iyi olduğunu da söylemeliyim. Bunu sizin not kısmında kendinizle ilgili yazdıklarınıza atfen söylüyorum, hoşuma gittiği için.. 

Sizden bir ricam olacak.. Açık Radyo’nun tüm destekleyicileri ve sponsorları Web sitenizde yayınlananlar mı? Bir ara Soros Vakfı –Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfından da destek almış mıydınız? Bunu merak ediyorum ve öğrenmek istiyorum eğer Sizin için bir sakıncası yoksa.  Hayatta kalma mücadelesi verdiginizi biliyorum.  

Saygılarımla,

Dilek Erdoğan

Sayın Ömer Madra ve Sayın Avi Haligua,

Çoğu sabah işe giderken dinlediğim Açık Gazete programınız için teşekkür ederim.  Rastgelebildiğim günler dinlediğim Ali Bilge, Mithat Sancar, Cengiz Aktar, Hasan Ersel ve Ahmet Insel’in yorumlarını dinlemek çoğu zaman bilgilendirici bazen de ilginç olabiliyor. Kendi kendime demek ki böyle de düşünülebiliniyor diyorum.

Açık Radyo'nun ilk yayına başladığı günlerden beri dinleyicisi ve ailecek destekçisi olarak aşağıdaki görüşlerimi size aktarmak istedim. Son zamanlarda Açık Gazete programı içerisinde haberleri verirken yaptığınız bazı yorumlar ve dinlettiğiniz yorumcuların anlattıkları karşısında Açık Radyo'nun taraf olduğu hissine kapılıyorum. Aslında taraf olmanızda bir sorun yok. Tarafsızlık diye bir şeye inanmam, çoğu zaman asıl sorunun taraf olmamak olduğuna inanırım. Ancak ülkemizde yaşanmakta olan karmaşık ve kafa karıştırıcı süreçte, bu taraf olma kâinatın tüm seslerinin duyulmasını önleyebilir diye düşünüyorum. Benim kafam olan biteni yorumlamakta ve kim haklı kim haksız gerçekten anlamakta zorlanırken Sizden beklentim mantıklı bir argümanla gelen değişik seslerden bizi haberdar etmenizdir.

Bu sabah saat 8:45 ila 09:10 arasındaki programınızda bir kaç şey beni rahatsız etti. Bu rahatsız edişler son zamanlarda gerçekten arttı, çoğu zaman bunu sizlere yazarak dile getireyim diye düşünsem de ya ofise gitmemem ya da ofisteki iş akışı nedeniyle bu düşüncelerim size iletilemeden unutuldu gitti. O yüzden bugün biraz vaktim varken bunları yazayım istedim.

1.    Amasya Üniversitesi’nin türbanlı öğrencileri içeri almayacağına yönelik haberi verirken Avi Bey’in öğrenci olmayan bir grup insanın türbanlarıyla üniversite kapısına dayanması önerisi, beni şu nedenle rahatsız etti. Bunun kolaylıkla bir eylem çağrısı olabileceğini hesaba katıyor musunuz? Açık Radyo dinleyicisinin böyle bir uyarana kapılmayacağı açık, ona güvenerek mi yapılıyor bu yorum? Bu arada türbana ya da adı her ne ise ona karşı değilim. CHP’li değilim, Atatürk’çü değilim, dar kalıp laikçi gruptan değilim J ama açıksası kafam belki sizinki kadar net de değildir. Bu ülkede YÖK Başkanı türbansızların kendi teminatları altında olduğunu söyleyebiliyorsa bu konuda daha dikkatli bir tavır içinde olmak gerekir diye düşünüyorum. Bazı bölge ve şehirlerde bu sefer okula türbansız gidenlerin üzerinde bir baskı olacağını düşünmek lazım. Bu arada Yusuf Ziya Özcan’ın bu ifadesi ile ilgili bir yorum yaptınız mı? Umarım yapmışsınızdır. Ayrıca bu türban olayının arkasında başka senaryoların olduğunu düşünenler tamamen paranoyak mı acaba? Paranoyak olsalar da olmasalar da bu türbanlıların belli yerlere girmesine engel olamaz, sadece belki o yoruma sahip insanlar arasından bazı saygıdeğer kişilerin de zaman zaman ne düşündükleri hakkında bilgi vermeniz, onları davet etmeniz ilginç olabilir diye düşünüyorum.

Avi Bey’in CHP’li Muharrem İnce’nin söylediklerini yorumlarken söylediği türbanın müslümanlıkla direkt alakasının olmadığı lafına ne demeli bilmiyorum? Bana gore  bu zemin kaydırması yapmaktır. Avi Bey Türkiye’de türban kullanımının müslümanlıkla alakalı olmadığını mı söylemek istiyor? Biz uzayda değil Türkiye’de yaşıyoruz sonuçta. Neden böylesine gereksiz bir yorum yaptı anlamadım.

2.   Ahmet Insel’in bugünkü yorumunda Pazartesi günü mahkemesi olacak, terörist grup yandaşı olmakla suçlanan ve içinde belediye başkanları da olan insanların haksız yere mahkumiyetlerinden bahsedildi ki katılmamak elde deği. Ancak ben mi hiç rastgelmedim, Ahmet İnsel bu duyarlılığını Ergenekon’dan yargılanan insanlar için niye göstermez ve o konuyla ilgili son derece kısa genel geçer şeyler söyleyerek geçiştirir anlamıyorum. Belki ben denk gelmemiş olabilirim ama nedense Ergenekon davasından yargılananlardan pek hoşlanmadığınız ve adlarını da pek anmak istemediğiniz gibi bir hisse kapılmış durumdayım. Bakın benim o konuda kafam gerçekten karışık ancak emin olduğum birşey varki pek çok insanın hiç bir tutarlı gerekçe olmadan hapiste tutulmalarıdır. Yargılanırlar, ama bu süreç içinde nasıl olup da içeride tutulurlar anlamıyorum. Düşüncelerine katılırsınız katılmazsınız ancak bu konu hakkında yeterli yorumu yaptığınız fikrinde değilim. Ayrıca Ahmet Insel’in bugünkü yorumunda tam anlamıyla zemin kaydırmasını yaptığını düşünüyorum.

Yargılananların bir terörist gruptan talimat almakla şuçlandığını söylüyor ve Başbakan'a kadar giderek O’nun da değişik görüşteki insanlardan görüş aldığını, etkilendiğini vs. örnek gösterip talimat almak ile karşınızdakinin düşüncelerini dinleyip etkilenmeyi aynı kefeye koyuyor. Ahmet İnsel konuştuğu şeyin ne olduğunu bilen bir insan hiç kuşku yok ancak verdiği örnek son derece yanlış. Suçlanan arkadaşların herhangi bir yerden talimat alıp almadıklarını bilmem ancak terörist olarak nitelenen bie örgütten talimat almakla,  bu örgütün hapisteki liderini dinleyip anlamaya çalışmak aynı kefeye konulamaz onu bilirim. Ayrıca kendisi bu tür yaklaşımların Kürt açılımını olumlu etkilemeyeceğini söyledi, anlaşılan Ahmet İnsel Kürt açılımının ne olduğunu biliyor, lütfen kendisini bu konu ile ilgili bir özel programda ağırlayın da biz de ne olduğunu öğrenelim. Benim gördüğüm tek şey hükümetin Kürt sorununa daha yumuşak daha anlamaya çalışır bir bakış getirmesidir. Bu iyi bir şeydir ama yeterli değildir. Bugün atılacak adımların yarını belirlediğini bilerek ve atılan her adımın sonuçlarını düşünerek atılması gerekir. Oysa bendeki izlenim bir iyi niyet ama ne yapacağını bilememek durumudur ki buna açılım denemez . Elbette bu arada ne yapacağını bilmenin de çok kolay olmadığı açık, ancak bu konuda çalışanlar var mı?   

3.   Son olarak da Serdar Turgut ile ilgili haberi verirken Avi Bey’in Serdar Turgut’un Rojin’e hakaret ettiğini söylemesi beni rahatsız etti. Yıllar once okuduğum gazetede yazardı Serdar Turgut ve ben de okurdum. Çok uzun yıllardır kendisini okumuyorum ancak kendisi hakkında bir fikrim var. Serdar Turgut’un Rojin’a hakaret ettiğine inanmıyorum ancak bazen ağzımızdan çıkan sözlerin nereye gidebileceğini ya da nasıl algılanacağını unutuyoruz ve kendimizi konuşmanın – yazışmanın o güzel büyüsüne ya da kendi sesimize olan hayranlığımıza biraz fazla kaptırıyoruz. Böyle bir yorum yapmak yerine mahkemenin Serdar Turgut’u suçlu bulduğunu söylemeliydiniz. Bu konuda hakaret etmişti demek ancak o işin içinde bir taraf olmanız ile mümkündür ki Avi Bey’in taraf olduğunu düşünmüyorum. O zaman biraz dikkat.. Belki gerçekten radyodaki kendi sesinizden fazla hoşlanmaya başlamışsınızdır J.  

Kafanızı şişirdim eğer sonuna kadar sabredip okuduysanız,

Dilek Ozan

Merhaba Dilek Hanım, 

Bu geç cevap için öncelikle özür dilerim. Çeşitli yoğunluklar daha önce yazacak vakit bulmama engel oldu. Sabahları tüm bu hengamenin içinde bizi dinlemeyi tercih ettiğiniz için de çok teşekkür ederim. Taraf olmakla ilgili benzer düşüncelere sahip olmamıza sevindim. Ancak taraf olmanın bazı koşullarda daha zor olduğunu kabul etmekle birlikte, tarafsızlık diye bir halin olmadığına dair uzlaşmamızın sonucu olarak yine de ve her koşulda taraf olmanın gerekliliğinin altını bir kez daha çizmek isterim. Açık Gazete açısından taraf olunan tek perspektif insan hak ve özgürlükleridir. Her konuya ve olaya becerebildiğimiz kadarıyla bu pencereden bakmaya çabalıyoruz. Kainatın tüm seslerine açık olmakla ilgili çok çeşitli çerçeveler çizilebiliriz. Fakat bu sloganın vücut bulduğu mecra Açık Gazete değil Açık Radyo'dur. Açık Gazete iki kişinin haber seçimleri ve yorumlarına dayalı, altı düzenli "köşesi" olan, arada da bilmek, anlamak için konuklar kabul eden bir programdır. Sanırım, "kainatın tüm seslerine açık" bir radyo programı yaptığımızı söylersek, kainattaki kişisel yerlerimizi epey büyük saymış oluruz. Açık Gazete, çalışanların, ezilenlerin, sesi duyulmayanların çıkar ve perspektiflerini temel almaya çabaladığı için kainatın tüm gelişimlerine açık bir program olsa da, sermayeden, devletten ve diğer çıkar gruplarından bağımsızdır. Yani bağımsız bir yayın platformunun tadını çıkaran, tarafını açıkça ilan etmiş bir haber-yorum programıdır. Bu sebeple her konuda anlaşmaktan öte temel çerçevenin ne olması gerektiğine dair bir uzlaşı arar. Özetle evrensel hak ve özgürlükleri temel almayan, bu özgürlüklere zarar verecek tüm konu ve konuklara kapalıdır. Bana sorarsanız bu kapalılık da bir gurur kaynağıdır. 
 
İzninizle bahsettiğiniz programdaki akışı elimden geldiğince hatırlatmaya çalışayım. 
 
CHP'nin ifade ve inanç özgürlüğünden yana bir tavır almak üzereyken Muharrem İnce'nin böylesi bir çıkış yapmasını hayret ve esefle karşıladım/karşılıyorum. Sürecin yasaklar ve insan hakları ihlallerinden ayıklanmasına katkı sağlayan her adım ve jesti anlamlı buluyor ve elden geldiğince desteklemeye çalışıyoruz. Amasya Üniversitesi'nde rektörün keyfi yasaklar uyguluyor olmasını desteklemediğimiz sanırım gayet açık. Bundan öte yapılması gerekenin Mimar Sinan Üniversitesi'nde iki hafta önce olduğu gibi kapıya gidip baskı yapmak olduğunu düşünüyorum. Hakların ancak örgütlü taleplerle elde edilebileceğine inanıyorum. Bu çağrının sizi neden bu kadar endişelendirdiğini anlayamadım. Öğrencilerin hakkını öğrenciler arar gibi bakış açılarının hareketleri böldüğüne veya zayıflattığına dair kararlıyım. Okullarda kıyafete dayalı keyfi uygulamalarla mücadele tüm insan hakları aktivistlerinin görevidir. Umarım "şeriatçı" örgütlere şiddet çağrısı yaptığımı düşünmemişsinizdir. Böyle bir yanlış anlaşılmaya yol açtıysam üzgün olduğumu belirtmeliyim. 
Yusuf Ziya Özcan'ın talihsiz ifadelerine gelirsek, o açıklamayı da Açık Gazete dinleyicileri ile paylaştık. Özetle, böyle bir "güvencenin" tehlikeli bir tehdit algısı ürettiğini, yapılan açıklamanın doğası gereği gereksiz olduğunu ve tartışmaya açık olduğunu belirttik. "Başka yoruma" sahip insanları pek çok konuda Açık Gazete'de dinleyebilirsiniz. Mesela referandumda oyumuzu açıkça ilan etmiş olmamıza rağmen, diğer kampanya ve tarafları da programda konuk ettik. Tartışmaları elimizden geldiğince programa taşımaya çalıştık. Ancak bazı kadınların kıyafetleri sebebiyle ayrımcılığa uğramasını meşru gören hiçbir "fikri" konuk etmeyeceğimizi peşinen söyleyebilirim. Lakin yukarıda da bahsettiğim üzere Açık Gazete insan hak ve özgürlüklerinden yana taraftır. 
Muharrem İnce'nin ve benzeri görüşlere sahip insanların başını örten kadınların "başörütüsü" dedikleri kıyafete ısrarla "türban" diyor olmasının garip olduğunu düşünüyorum. Bu, özü gereği inatlaşan ve çatışan bir pozisyonun temellenmesini sağlıyor. Aynı ben Kürdüm diyen birine yok aslen Türksün diye baskı yapmak gibi. Senin taktığın şeyin adı türban, sen giyebilirsin ama ben isimlendiririm demek tahakkümdür. O programda (ben değil Ömer Abi idi) İnce'nin türban dediği kıyafet ya da aksesuarın Müslümanlıkla ilgili olmadığını, çünkü Hindistan'daki örtünün adının türban olduğunu, Türkiye'de Müslüman kadınların başörtüsü kullandıklarını tekrar hatırlatarak devam etmiştik. Yani başörtüsü bir kısım Müslüman kadın için inancın gereği iken türban diye bir giysi biçiminin Müslümanlıkla ilişkili olmadığını belirtmiştik. Gerçi bu tip yanlış anlamalar, trafik uyku mahmurluğu falan derken sabah saatlerinde hepimizin başına gelebiliyor. Çanak tuttuysak affola.. 
Ergenekon davasıyla ilgili davanın başlangıcından itibaren yüzlerce saat konuştuk. Tüm söylediklerimizi ve ortaya koymaya çalıştığımız perspektifi burada iki satıra indirgeyecek olursam en azından kendi emeğimi boşa çıkarmış gibi hissedeceğim. Ancak demek istediğiniz Ergenekon davasındaki işleyişe dair sorunlarsa, bu sorunlarla ilgili kafi miktarda konuştuğumuzu düşünüyorum. Özel yetkili mahkemeler (eski DGM) gibi örgütlü suçlarla ilgilenen mahkemelerin 'eline düşen' tüm TC vatandaşlarının başına gelenden farklı özel bir durumla karşı karşıya olduğumuzu düşünmüyorum. Lakin böylesi bir suçlamayla karşı karşıyaysanız, tutuklu yargılanır, yıllarca sürecek adil olmayan bir yargılamaya tabi tutulursunuz. Yani uygulama özellikle 1980 sonrası sürecin bütünüyle gayet uyumlu ve bir o kadar da adaletsiz. Ancak yıllardır bu tip davalarla ilgili onlarca eyleme katılmış, elimden geleni yapmaya çalışmış bir birey olarak bu özel hassasiyeti ve hassasiyet baskısını anlamakta zorluk çekiyorum. Ahmet İnsel adına size cevap vermek benim haddim değil ancak Kürt Açılımı denen hükümet "şeyiyle" ilgili düşüncelerini iki ayrı programda ifade ettiğini hatırlıyorum. Sizin dinlemediğiniz programlara rasgelmiş olması gerçekten talihsiz olmuş. Volkan'ı ikna edebilirsem İnsel'in konuya dair görüşlerini içeren program kayıtlarını size ulaştırmaya çalışacağım. Açık Gazete ve köşelerinin bu konuya da hak ve özgürlükler perspektifinden baktığına dair şüpheniz olmadığını ümit ediyorum. 
Serdar Turgut mevzuuna gelirsek, Serdar Turgut Rojin'e hakaret etmiştir. Bunu 1001 kere daha söyleyebilirim. Lakin bu bir mahkeme kararıdır. Mahkeme Rojin'e hakaret edildiğine karar vererek tazminat ödenmesine karar verdi. Bu durumda söylenenlerin hakaret olduğu su götürmez bir hukuki gerçeklik halini almıyor mu? Yani verilen kararı benim yorumum olarak algılamanız gerçekten gereksiz. Ben Turgut'un sözlerinin hakaret olduğuna inanmıyorum. Kadınlığa düşman ve ırkçı her söz kişiyi tam olarak bu kavramların içini doldurur hale getirmese de bana sorarsanız kadın düşmanlığı ve ırkçılıktan beslenen salyalı sözler sarfedilmiştir. Konunun Rojin'le değil genç, Kürt, kadın olmakla ilişkili olduğunu düşünürüm. Özetle hakaret benim değil mahkemenin yorumudur. 
Bir görüşmeye gitmem gerektiği için hızla cevap yazıyorum. Umarım muhtemel imla hataları ve cümle düşüklükleri sizi çok rahatsız etmez. Daha da gecikmeden duruma dair görüşlerimi sizinle paylaşmak istedim. Değerli yorum ve eleştirileriniz için içten teşekkürler. Görüşmek, tanışmak dileğiyle..
Saygılarımla
Avi Haligua
Not: Kendi sesimi beğenecek kadar dahi duymuyorum. Şu ana kadar yaptığım hiçbir konuşmayı ya da programı dinlemedim. Kendimden olumlu ya da olumsuz etkilenmek istemem. Anlayacağınız "mal" bu. Kendimi beğendiğimi duyacağıma bir daha konuşmamayı tercih edebilirim. Ama pabuçları kolay bırakmamakla ilgili inadım yok mu işte tüm sıkıntım bu...J