Radyo işi zor iştir sevgili Açık Radyo. Yapanı bir yana, dinleyeni için de oldukça kahırlıdır. Harala gürele çalışırken, sevdiğin felsefe programına yetişeceksin diye 30 dakikalık yemek molanı program saatine denk getirmelisindir mesela, arkadaşlarınla didişirsin. Işittiğin parça için "nedir bu, aman bulayım öğreneyim" diye debelenirsin. Saatini, programı yapanı, detayları not edersin, telefonlar açar, e-postalar yazarsın. Hiç bir detay veremediginde radyoyu arar saçmalarsın: "bip bup bip şeklindeydi melodisi" gibi! !!! Memleketten uzakta, çeşitli coğrafyalarda geçen yıllar boyunca, zaten tutmayan uyku/uyanıklık düzenini iyice bozarsın takip ettiğin bir yorumcuyu dinlemek için. Kaçırdığın sabah "gazetesi" uğruna gece 01:00'da asker olur nöbet tutarsın. Tanıtımı yapılan kitapları, filmleri, müzikleri edinmeye, izlemeye ayırdığın bütçe hatrı sayılır meblağlara ulaşır, ay sonu sendromu yaşarsın. Her seferinde bomba muhabbetler yapılan, hastası olduğun program bitiverir; en kral arkadaşın şehri terketmiş gibi olur. Yıkılırsın şaka maka. Radyo dostlarından; (hep de toplantı zamanı) "çabuk radyoyu aç.. çabuuuuk" mesajı gelir, başarırsan bahane bulur yayına kulak verirsin, başaramazsan"uyuz" olursun. Ne bileyim işte, böyle uzar gider çile. Hasılı; hakikaten zor iştir müptelalık. Çekmeyen bilmez, dinlemeyen anlamaz.
Dostlukla, Ayşegül.
ps: Sizin için şarkılarım var. Radyoyu basıp korsan yayın yapmayı planlıyorum.