Sevgili Ömer MADRA,
Beni başlangıcınızdan buyana her sabah müptelanız ettiniz Açık Gazete'de. Programın entelektüel düzeyi, ironik söylemi, konuk konuşmacıların yetkinlikleri ve daha birçok şey genellikle direksiyon başında olduğum 8.30-10.00 arasındaki zamanımı tümüyle size ayırmama neden oluyor.
Evet, ben sadık bir dinleyicinizim. Belki şaşırtıcı olacak ama söylemeliyim ki Atatürk milliyetçisi bir dinleyici.. Şu popüler günah keçilerinden yani. Ulusalcı dinozorlardan bir Açık Radyo dinleyicisi.
Bugün gene sohbetlerini ve yazılarını çok beğendiğim (üslup beğenisi fikir iştiraki sayılmamalı) sevgili Ahmet İNSEL ile Ufuk Turu'nuza konuk oldum.
İnsan bazen, duydukları karşısında hemen feverana kapılmaz, katılmadığı birkaç cümle için hemen kağıt kaleme sarılmaz, her fikir ayrılığında kendini ifade etme , yanıt verme çabasına girmez, her bireyin ayrı bir algılayışı ve nabzı vardır der, geçer..
Ama Ufuk Turu'nuzu dinlerken, bu kez yazmadan geçmemeliyim diye iç geçirdiğimi hissettim. Bir 'yabancı dinleyicinizin' ! (milliyetçi çünkü) rahatsızlığına kulak vereceğinizi düşündüm. Beni bir 'zenci' dinleyici görmeyeceğinize de inanarak.
Notlarım kısa olacak;
Önce, bir pazar günü yürüyüşü konusu, hani şu hernedense Aydın Doğan medyasının tukakası TürkSolu grubunun Milli Mücadele Derneği'nin organizasyonu olan Galatasaray-Taksim gösterisi..
Oradaydım.
Milliyet'te 150 kişi, sizde 100 kişi denilen grubun sayısı Galatasaray lisesi önündeki başlangıçta benim sayımımla yaklaşık 500 civarında iken, yürüyüşün sonlandırıldığı Fransız Konsolosluğu önünde 800'e yaklaşmıştı. Milliyet'e yakıştırdım bu dezenformasyonu ama size?.. Kulaktan dolma bilgiyi kullandığınızı düşünüyor ve geçiyorum. Sizi herzaman yaptığım gibi 'samimi' medya arasına koyuyorum.
800-1.000 gösterici çok mu? Elbette değil, şimdilik son derece az ayrıca.
Şu meşhur grubun ne yaptığına ilişkin çok küçük bir not;
İki yıldır onları takip eden bir okurları ve izleyicileri olarak, birbirine yabancılaştırılan üç kavramı bir arada sunmaya dönük bir politika izlediklerini biliyorum; Atatürkçülük, milliyetçilik, solculuk.
Çok garip geliyor değil mi? Bir fantezi gibi görünse de, bu söylemi Aydın Doğan medyasında okumak yerine kendileri ile görüşerek anlamaya çalışmanın daha yakışacağını düşünüyorum. Keşke bir fırsat yaratsanız ve şu korkunç bildiğiniz adam Hüseyin Adıgüzel ile konuşsanız, sorsanız, söyleseniz..
Grubun aslı şu;
Kadro ve Yön'ün bugünkü ardılları olma misyonu ile hareket eden bir grup şehirli ve samimi insan, eksiği fazlası yok!..
Şimdi esas konuya gelmek istiyorum, beni sizlere ille de yazmaya sevkeden..
Ahmet İNSEL ile Ufuk Turu'nda, Avrupa ülkelerinden verilen bir ırkçılık örneği konuşması.. Hani şu yabancı kabul edilen AfroFlaman (affınızla) meselesi. Toplum içindeki itilmişliği.. Irkçılıktan örnekler konusu..
Sevgili İNSEL'in iddiasının aksine ben, Türkiye içinde benzer bir ırkçılığın olmadığı ve olamayacağı inancını taşıyorum. Neden mi?..
Anadolu'nun birçok yerinde bulundum, üstelik Ani harabelerinin en yakınları olan Kars kenti dahil. Hiçbir köy kahvesinde, köylülerin, içeri bir ermeni ya da bir gayrimüslim girdi diye masalarını değiştirdiklerine tanık olmadım. Büyük kentlerimizde hiç bir otobüste, metroda, bir rum, bir ermeni, bir musevi, bir zenci bindi diye etrafının boşaldığını görmedim. Hiçbir dükkanda bir Kürt'e, bir Arap'a satış yapılmadığını sezmedim. Hiçbir semt kilisesinin cemaatinden birine o semtte saygısızlık yapıldığını duymadım.
İNSEL'in sorusuna yanıt vereyim; Türkiye'de hiçbir müstakbel evli çift, nikah memurunun bir zenci, bir Kürt ya da bir Ermeni olduğunu gördüklerinde nikah masasını terketmezler. Siz eder misiniz?..
Ama emin olduğum birşey var; tüm bunlar Avrupa'da, Amerika'da olur, oluyor..
Demem şudur ki; Türkiye'dekinin adına 'ırkçılık' demek insafsızlıktır. Ülkemizde olsa olsa, Türk halkının tarihten kaynaklanan ve 100 yıldan fazla yakın süredir içine gömdüğü, evlatlarına öğretmekten bile çekindiği, yok varsaymaya çalıştığı nedenlerle, bazı azınlık gruplarına duyduğu güvensizlik ve nefret duyguları ile açıklanabilir. Türkiye'de 'zenci' yoktur, doğal olarak 'Ku Klux Klan' da olmaz, bir nev'i renk körüdür Türk halkı. Önem vermez daha doğrusu. Ya neye önem verir; 1915 öncesi hatta 1800'lerin ikinci yarısında bu toplumun içine düzenli sokulan nifak tohumlarına bozulur.. İşgal İstanbul'unda, İzmir'inde yüzünden gülücükler eksilmeyen Osmanlı tebalarını bir türlü unutamaz.
Gene de bizlerin en yakın arkadaşları arasındadır Mahmutpaşa'da, Mercan'da esnaftan olan Rum, Ermeni dostlarımız.. Beşiktaş tribünlerinde Çarşı grubunun tribün lideri Ermeni Aren'in arkasında onbinler onun sözünden çıkmaz..
Bizde 'zenci' bulunmaz!..
Lütfen biraz 'empati'.
Sayın Şükrü Aykutlu,
Mesajınız, hakkımızdaki sitayişkâr sözleriniz için teşekkür ederiz. “Başlangıcınızdan bu yana” ifadesini kullandığınıza göre 11 yılı aşkın bir süredir dinleyicimiz olduğunuz gibi bir çıkarım yapabiliriz. Bu da sizi en kıdemli dinleyicilerimizden biri yapıyor; bundan gurur duyduk.
Öte yandan, milliyetçilik ideolojisini – fizikçi ve barışsever Albert Einstein’ın ünlü eğretilemesiyle – çok tehlikeli bir hastalık olarak gören ve onun iyice yabancısı olan yayınlarımızın sürekli ilginize mazhar olması, sizin de belirtmiş olduğunuz gibi, en azından “şaşırtıcı”...
Galatasaray’da başlayıp Fransız konsolosluğu önünde nihayet bulan yürüyüş konusunda: Biz buraya katılanların sayısını, iki ayrı kaynağa dayanarak vermiştik; elbette sayıda yanılmış olabiliriz; ama “dezenformasyon” gibi bir kaygıyı bize yakıştırmış olduğunuza biraz üzüldük doğrusu. Biz her zaman doğru enformasyon vermeye çalışıyoruz...
Aziz dostumuz, kararlı bir insan hakları savunucusu ve tek kelimeyle benzersiz bir insan olan Hrant Dink’in alçakça öldürülmesi bizi –özellikle de beni, ömrümün geri kalanında tam olarak gideremeyeceğim– derin bir elem ve eksiklik duygusuyla başbaşa bıraktı. Bu aşağılık cinayetin herhangi bir ideoloji ile savunulmasının imkân ve ihtimal dahilinde olduğu kanaatinde değilim. Eğer bir insanın, sadece ve sadece düşündükleri ve yazdıkları dolayısıyla katledilmesi hadisesine kayıtsız kalmayanlardan, hatta buna üzülenlerden biri idiyseniz, sadece bu üzüntü hissinden dolayı herhalde kendisinin cenaze törenine de katılmışsınızdır diye düşünüyorum. Benim katılışımsa, Hrant’la yakın dostluğum bir yana, yetişkin ömrünün neredeyse tamamı boyunca insan hakları hukukunu savunmaya çalışmış birinin en doğal davranışıydı zaten.
Sizin sözünü ettiğiniz yürüyüş ise kanaatimce ideolojik ve politik bir tavır alışın parçası. Zaten siz de bunu belirtiyorsunuz. Benimsemediğimiz bir ideolojik tavrın solculukla bağdaşır olup olmadığı konusunda bir tartışmaya girmeyeceğim, çünkü bunun anlamlı olacağı kanısında değilim.
Sayın Aykutlu, ırkçılık ya da ayrımcılık meselesine gelirsek: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Ermeni yazarın ülkenin dört bir yanından binlerce tehdit aldıktan sonra, sadece yazıları dolayısıyla kendi gazetesinin önünde, güpegündüz arkasından üç - dört el ateş edilerek korkakça ve kalleşçe öldürülmesinin;
bir katolik kilisesi rahibinin sadece yabancı bir din adamı olması sebebiyle kutsal pazar günü, ayinden hemen sonra kendi kilisesinde arkasından iki kez ateş edilerek, korkakça ve mahkeme kararına göre kasden öldürülmesinin;
ya da sizin yürüyüşünüzü gerçekleştirdiğiniz bölgeye 500 metre mesafede ikamet eden kara derili Afrikalı göçmenlerin oturmaya mecbur edildikleri izbelere her gün -- ölü fareler de atılmak dahil olmak üzere-- binbir türlü taciz gerçekleştirilmesinin;
Irkçılık, ayrımcılık dışında hangi saiklerle işlendiği ve bunların nasıl yorumlanması gerektiği düşüncesindesiniz? Milliyetçilikle mi? “Bazı azınlık gruplarına duyulan güvensizlik ve nefret duyguları ile” mi?
Sayın Aykutlu,
Mesajınızda bütün bir halka izafeten “azınlıklara duyulan nefret” terimini kullanmışsınız. Eminim siz de benim gibi, hatta benden iyi bileceksiniz ki, dünyada herhangi bir dilde yazılmış herhangi bir ansiklopediye baktığımız takdirde, bu terimin ayrımcılıkla, ırkçılıkla, “aşırı milliyetçilik”le ve hatta Faşizm - Nazizm terim ve rejimleriyle içiçe, yanyana ve kolkola durduğunu, onlarla özdeş ve türdeş olduğunu görürüz.
Şahsen benim, dostlarımızın, çalışma arkadaşlarımızın, geniş çevremizin ve radyomuzun dinleyicilerinin – bilebildiğimiz kadarıyla– neredeyse tamamının, azınlıklar şöyle dursun yeryüzünde hiçbir gruba nefret ve kuşkuyla yaklaşmadığını belirtmemde yarar var. Açık Radyomuzun “kıdemli” bir dinleyicisi olarak sizin de böyle duyup düşünmediğinizi, “yakın arkadaşlarınız arasında Mahmutpaşa'da, Mercan'da esnaftan olan Rum, Ermeni dostlarınız”a da “nifak tohumları” kuşkularınızı ve “100 yıldan fazla içinize gömdüğünüz, evlatlarına öğretmekten bile çekindiğiniz nedenlerle, onlara duyduğunuz güvensizlik ve nefret duyguları”nı dile getirmediğinizi sanıyoruz. Kısacası belki de farkında dahi olmadığınız bir “gizli faşizmle” malûl olmadığınızı düşünüyoruz. Yoksa neden dinleyicimiz olasınız, direksiyon başındaki zamanınızın büyük bölümünü bizi dinleyemeye vakfedesiniz ki zaten?
Saygılarımla,
Ömer Madra