Levent Mertoğlu

Dinleyicilerimizden
-
Aa
+
a
a
a

Sayın Madra ve Sayın Haligua,Danıştay baskını ve sonrasında ortaya çıktığı savlanan "Susurluk bağlantısı" vesilesiyle bu haftanın başından beri sürdürdüğünüz yayınları ilgiyle ve istihzayla izliyorum. Çarpıcı bir kaç gözlem :1) Daha önce Açık Gazete programında yurt içinden (çevre, küresel ısınmanın Türkiye'ye yansımaları, AB adaylık süreci dışında) konulara pek fazla zaman ayırmıyor olmanıza karşın; bu konuyu Irak ve küresel ısınma konularının da önüne geçirmeniz ilgi çekici. Ama sanırım derin devlet ve CHP eleştirisi gibi başlıklar konunun içinde olmasaydı, bu baskın sizin çok da gündeminizde olmayacaktı.2) Katilin kim olduğu görgü tanıklarıyla ve itirafıyla ortada. Ordudan atılan yüzbaşının da kim olduğu ve "Susurluk bağlantıları" da fotoğraflarla ortada. Ama bu yüzbaşının, Danıştay baskınını planladığına dair ve katili azmettirdiğine dair ortada henüz elle tutulur bir kanıt yok. Böyle bir kanıt yokken ve hükümetin de bu baskını hazırlayan koşulların oluşumundaki sorumluluk payını gözlerden uzak tutmak için şimdiden bu tür kanıtlanmamış bağlantılar öne sürüyor ve pompalıyor olabileceği hiç de zayıf denemeyecek bir olasılıkken; sizin kolaylıkla bu kanıtlanmamış bağlantıların üstüne atlayıvermenizi en hafif değimle yadırgadım. Şimdiye kadar savladığınız soğukkanlı habercilik ilkenizden çok dramatik bir sapış. Hele bu durumu Deniz Baykal'a sarkastik bir saldırı yürütme vesilesi olarak kullanmakta 2. Cumhuriyetçi militan köşe yazarlarından geri kalmayışınız, CHP'li olmamama karşın vicdanen beni çok rahatsız etti. 3) Ülkenin böyle bir kutuplaşmaya yönelmesindeki baş aktörlerden biri olan AKP'ye 3 yıldır gösterdiğiniz toleransın Danıştay baskını ile birlikte vardığı nokta, pseudo-tarafsızlığınızın altında yatan taraflılığı afişe etmekte. Sırf AB adaylık sürecinde bir takım kararlar aldı diye (ki bunun gerisinde AB ilkelerine samimi bir bağlanmadan ziyade bir siyasal oportunizmin yattığı ortada), iktidarı söylediklerinizle ama daha çok da söylemediklerinizle (en bariz olarak yok pahasına özelleştirmeler, herkese eşit olarak sunulması gereken saglık ve eğitim alanında kamunun tasfiyesi çabası) kayırmakta buralara varacağınızı 3 yıl önce kestirememiştim.4) Emekli yüzbaşının suç örgütleriyle bağı olabilir ve suçu da ortaya konabilir. Ancak, yalnızca kendi işledigi suçlar onun aleyhine bir kanıt olarak kullanılabilir. Babasının vaktiyle İlhami Soysal'i dövmüş olması, suçların şahsiliği ilkesi uyarınce onun aleyhine kullanılamaz. Bu tarihsel gerçeği, sanki bir suç (ya da suç işleme eğilimi) babadan oğula mirasla geçen bir şeymiş gibi, bulvar gazetelerini aratmayacak bir istihayla ballandıra ballandıra aktarıyor olmanız da başka bir size yakışmayan husus.Saygılarımla,Levent Mertoğlu(2 yıl önceki sponsorlarınızdan)

Sayın Mertoğlu,

İlginiz ve eleştirileriniz için çok teşekkür ederiz.

Sizi tatmin eder mi bilemem, ama Açık Gazete programında 10 küsur yıldan beri yapmaya çalıştığımız şey konusunda birkaç cümle yazmaya çalışayım müsaade ederseniz: Genel olarak insanlığın durumu, onun ‘iyiliği’ ve hakları konusundaki kaygılara ilişkin gündem konularında ön sırada gelmesi gerekenleri seçmeye ve bunları dinleyiciyle paylaşmaya çalışıyoruz. Bu seçimler elbette sübjektif.  Ama düşünür Chomsky’nin son kitabında belirttiği gibi, bunlardan bazıları kaçınılmaz görünüyor; çünkü, adam gibi bir geleceğimiz olmasını istiyorsak, ayakta kalmamız açısından doğrudan etkili olacak konulara eğilmeliyiz. Bunlar arasında savaşlar ve nükleer  tehdit, iklim ve çevre felaketi tehdidi, dünyanın tek süpergücünün militarizminin dünya insanları için oluşturduğu büyüyen tehdit gibi konular yer alıyor. Bunlara bir de, her yerde göze çarpan  “demokrasi açığı”nı, yani kamuoyunun fikri ile kamu adına uygulanan politikalar arasındaki büyüyen uçurumu katabiliriz. (Bkz.: Noam Chomsky, Failed States, Metropolitan books, Nisan 2006, s.1-2)

İşte biz de, rahmetli Profesör Seha Meray’ın deyişiyle, kendimizi değil, işimizi ciddiye aldığımızdan, bu konuları sıkça “işlemeye” çalışıyoruz. İşlemekten kasıt da, her zaman yaptığımız gibi, Türkiye’den günde 10 gazete ile dünyadan 20 kadar haber ajansı ve yayın organının internet sitelerinden aldığımıız haberleri, bundan ayrı olarak yorumları ve her ikisinden de ayrı olarak kendi “köşe” programcılarımızın yorumlarını aktarmak... Çok iddialı olmazsa, etrafımızı çevreleyen tehlikeli dünyaya bir “pencere” açmaya çalışmaktan ibaret diyebiliriz. Ya da, .daha demokratik, daha şeffaf, daha hukuka uygun bir dünya olması için uğraşmak. 

Bu bâbda, pseudo filan değil, hiç bir şekilde tarafsız sayılmayız doğrusu. Tarafsız olduğumuzu asla ileri sürmedik, hep altta kalanlardan yana taraf olduk. “Derin devlet” denen cinayetlere, işkencelere veya diğer bilumum korkunçluklara ilişkin belirtiler ne zaman ortaya çıkarsa, onları o zaman ön planda işlemek zorunda hissediyoruz tabii kendimizi. Son birkaç gündür birçok gazeteden yaptığımız derlemeler de bu “işleme” çabasının bir parçası. CHP, AKP, hükumet, iktidar, vesairenin bu bağlamda elbette hiçbir önem arzetmediğini, bizi bunca yıl dinlemekte olduğunuza göre siz de gayet iyi biliyor olmalısınız. Şemdinli operasyonları, savcının işinden atılması, düşünceye özgürlük davaları, davaların basılması, Terörle Mücadele ek yasa tasarıları vb, her fırsatta üzerinde konuşmaya, güç kimdeyse onu, iktidarda kim varsa onu, demokrasinin gereklerini yerine getirmeye – haddimiz olmadan – çağırmaya çalıştığımız konular. Bunlara elbette sosyal güvenlik yasasının eksiklikleri, TCK’daki anti demokratik maddeleri, yoksulluk ve işsizlikle mücadeledeki yetersizlikleri, kadınların dövülmesini, 2 B konusundaki karanlık niyetleri, İstanbul’un altına konacak karayolu tünellerini, üstüne dikilecek Dubai burgu kulelerini, üstünden geçirilecek 3., 4. 5. köprüleri, Çevre Bakanı’nın Kyoto konusundaki inanılmaz tuhaflıktaki açıklamalarını, SEKA’yı, sağlık referandumunu, Dışişleri Bakanı’nın İran konusundaki tuhaf değerlendirmeleri ve bunlar gibi nice konuda yaptığımız nice programı, bilgilerini paylaşmak için çağırdığımız sayısız konuğu da dahil edebiliriz. 

Bu çerçeveden bakınca, mevcut iktidarı gizlice destekleyip muhalefeti de gözardı ettiğimiz konusundaki yargınız hiç de doğru gelmiyor bize. Belki programlarımızın çoğunu dinleme fırsatı bulamadınız. O zaman biraz eksik bilgiyle hareket ettiğiniz sonucuna varabiliriz. Yok eğer dinleyip de bu tepkiyi dile getirdiyseniz, o zaman da ancak “seçici algılama”dan söz edebiliriz herhalde. Tüm gazete ve televizyonlarda sergilenen – ve hayli karanlık, demokrasi dışı ilişkileri gösteren o fotoğraflardan, darbelere, özel harplere, çetelere vb. uzanan şemalardan vb bir vatandaş olarak etkilenmemiş ve insanlığın geleceği açısından biraz kaygılanmamış olabilir misiniz? Doğrusu, böyle bir ihtimali düşünemiyoruz bile...

İlginiz için tekrar teşekkürler ve saygılar, 

Ömer Madra