Kulağınıza ulaşan bir ses olarak size radyonun özellikle açık radyo gibi bir radyonun anlamı üzerine söyleyeceklerim var. Bakmayın siz çevremizdeki sosyal ortamın bu denli kalabalık olduğuna, hepimiz dünyaya yalnız geliriz. Çevremizdeki dünyayla bağlantımızı duyu organlarımız ile sağlarız. Anne karnında duyduğumuz sesler ile başlar dış dünyaya yolculuğumuz. Bu nedenle ilk olarak işitme duyumuz gelişir. Bilinçsizce de olsa işittiğimiz ilk seslerle kendimizi hissederiz. Dünyaya geldikten sonra ise koku, tad ve dokunma duyularımız devreye girse de en çok kulağımızın algıladıkları ile dünyayı kavrarız. Annemizin kucağında onun kalp sesi ile huzur bulur, ninnisi ile uyuruz.
Sonra annemiz ve kendimizin dışında da bir dünya olduğunu keşfederiz. Dünya bize yaklaşır biz dünyaya sarılırız. Bunu yaparken beş duyumuzdan en geç gelişen ancak en güçlü ve etkin olan görme duyumuz her şeyin önüne geçer. Sosyalleştikçe dünyaya yaklaştıkça işittiklerimizin önemi azalır, görme algımız ile yeni bir dünya kurar o dünyaya dahil oluruz. Hatta diğer duyularımız ve algılarımızı da gözümüz yönetir. Yürümeye başlamamız, denge duyumuzun gelişmesi yakın çevremizden uzağı çok uzakları algılamamız hep görme duyusunun gelişmesi ile olur. Aynı evde yaşayan beş kardeş gibidir duyu organlarımız. Kulağımız büyük ağabeydir en küçükleri göz ise en becerikli en afacan ve en baskın olan kardeştir. İnsanı dünyaya açan, insanlara yaklaştıran ve ufkunu genişleten görme duyusudur. Gerçeği algılama ve kavramada işittiklerimizden çok gördüklerimizin gerçekliğine inanırız. Sözün uçucu olduğunu kalıcı olanın yazı olduğunu biliriz. Gördüklerimiz mantığımıza işittiklerimiz ise duygularımıza etki eder.
Hayat dediğiniz de duygular ve mantık arasında bir denge arayışından öte değildir, çoğumuz için.
Gördüğümüz dünyanın gerçek olduğuna inanırız da o dünyanın içinde kendi varlığımızın gerçek olduğunu hissetmek için ne yaparız? Görünen dünyada biz ne kadar gerçeğiz sorusu zor sorudur, çoğumuz sormamaya çalışırız.
Görselliğin bu kadar etkin olduğu günümüzde kendi varlığını hissetmek için yine görselliğe sığınıp başkalarının kendini görmesini sağlamak için çırpınanımız çoktur. Halbuki sadece kendi varlığını hissedebilmek uğruna görülmek, fark edilmek, beğenilmek bir şekilde görsel malzeme olmadan kendimizi hissetmek bu kadar zor olmasa gerek.
Başkalarının bakışlarından bağımsız olarak kendi varlığımızı hissedebilmek için gözlerimizi kapayıp duyularımıza sarılmak yeterlidir. Hatırlayın bir acıyla karşılaştığınızda yakınınıza sarılıp gözlerinizi kapar birbirinizi ve kendinizi hissedersiniz. Sevgilinizle öpüşürken yine gözleriniz kapanır. Tadına baktığınız yemeğin verdiği lezzeti veya keyifli bir müzik eserini dinlerken de gözlerinizi kapatır kendinizi hissedersiniz. Veya
Veya Radyo dinlersiniz. Dışarıdan bakıldığında hiçbir iş yapmıyor muşsunuz gibi görünür. Ama radyonuz kulağınıza bir şeyler ulaştırır. İşittikleriniz beyninizde biçim değiştirir hayal dünyanızda görüntü ve algılara dönüşür. Gözün hükümdarlığı bir süreliğine geride kalır. İşittiğiniz seslerden konuşanların nasıl birileri olduğunu hayal etmeye çalışırsınız, anlatılanları hayal dünyanızda görsel şölene dönüştürürsünüz, çalan müziği daha önce nerede ne yaşarken dinlediğinizi hatırlamaya çalışırsınız.
İşte tüm bunlar olurken kendiniz olursunuz. Sadece kendiniz.
Radyoda bir yemekten söz edilir kokusunu, tadını hayal eder hatta merak edersiniz. Haberin acısını okuyanın ses tonundan hissedersiniz. Tüm bunlar onca kalabalık karmaşık dünyada olanca yalınlığı ile kendi varlığınızı hissetmenizi sağlar.
İşte biraz da bunun için radyo dinleriz.
Radyo böyle bir şey dostlar. Bize hayal kurduran, düşündüren, gözün hükümranlığını biraz olsun sarsıp içimizdeki o yalnız, ürkek ama tutunmaya çalışan gizemli insanı hatırlatır. Bize bizden haber veren, müziği ile sarıp sarmalayan ve duygulandıran dostlarımızdan biridir, radyo.
Radyo böyle bir şeydir de Açık radyo nedir?
Bağımsız, özgür yanıyla size yalan söylemeyen, duymak istemediğiniz doğruları bile kulağınıza fısıldamaktan çekinmeyen ne yaparsanız yapın sizi olduğu gibi kabul edip gönül koymayan kadim dostlarınızdan biridir, Açık Radyo.
Açık radyo bize kendimizi anlatan, ayna tutan, içinde yaşadığımız dünyanın görsel bir aldatmacaya dönüşmekte olduğu konusunda şüphelerimizi ayaklandırıp farklı düşünsel açılımlar sunan bir avuç emektarın kurduğu muhteşem bir organizasyondur. Onlar bize kim olduğumuzu gösterip diğer insanları, olayları ve sesleri görselliğin makyajından arınmış haliyle sunuyor kendi varlığımızı hissedebilmek için sesleri ile bize ulaşıp düşün dünyamızı harekete geçiriyorlar.
Tüm bunları insana inandıkları ve ona güvendikleri için yapıyorlar. Bu çabalarını bağımsız sürdürebilmeleri, sermaye gruplarının etkisinden uzak durabilmeleri ise yine insana, kendi dinleyici kitlesinin desteği ile ayakta durabilmelerine bağlı.