Sevgili Ömer,Samimi ifadem dışında bir şekilde hitap etmek istemedim. Yıllardır her sabah günüme bir aksilik olmadıkça sizlerle başlamaktayım. Yabancı veya uzaklaştıran bir ifade kullanamadım.Bugün buraya yazmamın sebebi SPOR programınızla ilgili bir eleştiri olacak. Belki de katkı demek daha doğru olacaktır. Alp Ulagay ' ın spor söyleşilerinden ve ayrıntılı anlatımından keyif alan bir SPOR severim. İzlediğim tüm yarışmalarda kaybedenlerin üzüntülerinden üzülen bir SPOR izleyicisiyim. Gönlüm herkesin BİRİNCi olmasını arzu ediyor. Oğlum da bir SPORCU , ne mutlu ona ve tabii biz yakınlarına. Meşakkatli bir Spor dalında faaliyet gösteriyor. Üstelik etrafımızdaki herkes de CANIM ONDAN PARA KAZANAMAZ Kİ.... üstelik de çok ağır. Yazık çocuğa demekte. Oysa o ve tüm arkadaşları yaptıkları spora yürekten sevdalı gençler. Tümünü çok özel buluyor ve tümü için yüreğimin titremesinden büyük keyif alıyorum. Ancak bu ve benzeri spor dallarına programınızda " sizin bile " yer vermiyor olamanız " genelden ayrı" gördüğüm tavrınızla örtüşmüyor.
Amatör Spor dalları neden ilgi çekmez..... bu konudaki samimi görüşünüzü gerçekten duymak istiyorum. İkincisi de aslında en çok teşvik edilmesi gereken SPORCULAR ve aynı zamanda " PARASAL MENFAAT OLMAKSIZIN SPOR YAPAN SADECE SPORTİF BAŞARIYA ODAKLI" GERÇEK SPORCULAR amatörler değil midir. Çünkü bu işten para kazanmak gibi bir amaçları yoktur. Sadece SPORA sevdalıdırlar ve genç yaşlarında iken özellikle SADECE ama SADECE başarıya odaklıdırlar. Üzerlerine titrenmesi ve önem verilmesi gereken yaşları da zaten o yaşlardır. Yoksa onların ilerde de başarılı sporcular olmalarını nasıl MOTİVE edeceğiz. Bu motivasyon yoksunluğu değilmidir ki onları uzun yıllar istikrarla spor YAPABİLMEKTEN mahrum kılan. TÜRKİYE OLİMPİYATLARDA NEDEN YETERİNCE YOK ! sorusunun cevabı burada saklı kanımca....Ben kendi geçmişimde İlkokul 3 den Lise yıllarıma kadar atletizmle uğraşmış orta derecede başarıları olan ancak takım olarak 1972-76 yılları arasında MİNİKLER atletizm yarışlarında büyük başarılara imza atmış bir Milli Eğitim Okulunun öğrencisi idim. ( Selimiye İlk Öğretim Okulu ) O yıllarda gazetelere çıktık. Radyo programlarında yer aldık. Şimdiyse onca kanal onca gazete varsa yoksa Futbol- Basketbol - Biraz da Dünyada ATLETİZM ile TENİS vs elit ve PARASI çok bol baranşlar dışında kimse spor yapmıyor sanki.Benim oğlum KÜREK sporu ile iştigal etmekte. Sapanca da çok güzel bir coğrafyada ve çok keyifli havalarda harika yarışlar olmakta. Ancak ben bunları hiç bir yerde göremiyor ve duyamıyorum. Çok iyi dereceler çıkarabiliyorlar. İlerde Olimpiyatlarda bile yer alması mümkün olabilecek gençler göze çarpıyor. Ama en fazla Lise sonda hepsi ÖSS nedeniyle SPORU bırakmak ZORUNDA. Hepsinin ajandasında yer alan NOT " ÖSS VAR SPORA SON" ......Oysa bir kürekçinin en verimli yaşları 23 lerden sonra . Dünya derecelerine bir göz attığınızda ne demek istediğimi anlayacaksınız. Öylesine güzeller öylesine temiz bir ARZU içindeler ki. Benim için uğraşanların tamamı ŞAMPİYON. Oğlum Yıldızlar grubunda katıldığı yarışlarda sadece altın madalya aldı. Ancak beni en mutlu eden yorumu şu oldu. ( En yakın rakipleri ŞİŞE CAM idi... aylardır birbirlerine karşı hazırlanmakta idiler. Ancak ŞİŞE CAM 2. oldu. Yarış sonrası oğlumun tekne arkadaşları çığlıklar atarken teknede adeta üzgünce oturan tek yarışçı oydu. Ben de tabii paranoyak anne olarak - Amanın çocuk çok yoruldu bir şey olmasın... şeklinde kıyıdan izliyorum) Kendisine yarış sonrası neden öyle durduğunu sorduğumda - Anne Şişe - Cam da en az bizim kadar çalıştı . Ne kadar üzgün olduklarını bile bile orada çığlık atmaktan utandım. O sırada ben onlara üzülüyordum... dedi. İnanın bunda hiçbir eklemem yok. O anda Oğlumla öylesine gurur duydum ki. Bunu ben ona hayatın hangi alanında hissettirebilirdim ki. İşte gurur duyduğum ve beni şimdi bile ağlamaklı yapan duygum bu oldu. Tüm arkadaşları da ŞİŞE - CAM daki sporcular için duygulanmıştı. Bundan eminim , ancak sadece oğlum sevincini kontrol etme gereği duymuş ve etmişti. O artık benim HARİKA SPORCU OĞLUM du... Onunla çok gurur duyuyorum. Tüm arkadaşlarını SPORU bırakmamaları konusunda etkileyebileceği bir anlayışı onda yerleştirmeye çabalıyorum. ÖSS için SPORU bırakmasına izin vermeyeceğimiz konusunda eşimle birlikte bir karar aldı. Lise biter bitmez Ünüversitede olması şart değil. Bir yıl okula gider gibi Dershaneye gidebilir ve gönlündeki Üniversiyete ulaşabilir. Ancak görüyorumki böyle düşünen ve bunu hayata geçirme konusunda kararlı tek aile biziz. Neden.....Bu soruyu Kürek federasyonu başkanına da sorma fırsatım oldu. O da bundan dolayı muzdarip ancak çözüm üretici projeleri yok. Bana sadece oğlunuz çok şanslı dedi. Ben de sadece oğlumun değil tüm gençlerin bu şansa sahip olmalarını sağlamaları gerektiğini ifade ettim. Tabii bunun sadece federasyonun çözebileceği bir konu olmadığını bilmekteyim. SPOR BAKANLIĞI -MİLLİ EĞİTİM-YÖK - MALİYE BAKANLIĞI ......Bunların üzerinde durmanız , örnek olmanız, talepkar olmamız için biz aileleri motive etmeniz gerek. Tabii bunları sadece AÇIK RADYO dani stemiyorum. Ancak sizin bir fark yaratmanızı istiyorum. Belki bir başlangıç olur. Buraya almanızı istediğim KÜREK le ilgilenin gerisinden banane değil. Biliyorum tüm branşlarda ne cevherler ve ne arzular var ama ortaya çıksalar bile bu kısa süreli oluyor. Tıplı KARDELEN ler gibi. Karda yaşam buluyorlar ancak, Güneşi görünce tadına varamadan yok oluyorlar. Çocuklarımıza ve gençlerimize DEVLETTEN hayır olmadığını görüyorum. Hiç bir projeleri hiç bir gelecek planları yok... Bunları biz yapmalıyız. Sizde tabii......SevgilerimleSema KAZAKLI
Merhaba Sema Hanım,
Öncelikle Açık Gazete içindeki Spor bölümüne ilgi gösterip beni de dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Görüşleriniz, Türkiye'de sporun genel sorunlarını yansıtıyor.
Hem az gencin spor imkanlarına ulaşabilmesi hem de birçok spor dalının üvey evlat gibi kalması yıllardır giderilemeyen sorunlar.
Ama bu sorunları ailelerin de beslediğini unutmamak lazım.
Son 15 yılda birçok aile futbol ve basketbolu bir gelir kapısı gibi görüp çocuklarını buralara yönlendirmeye başladı. Sanki her çocuk NBA oyuncusu olacakmış gibi hava oluştu.
Ayrıca, çocuklarını yarış atı gibi görüp onları havuzda, denizde, sahada, salonda illa ki birinci görmek isteyen ebeveyn sayısı da hayli fazla.
Bir de tabii Türk halkına özgü aç gözlülük konusu var: Bizim gençler hem genç yaşta sporda üst düzeye çıkmek hem bundan para kazanmak hem de iyi eğitim almak istiyor.
Tam bir "Kinder yumurta" sendromu.
Bildiğim kadarıyla dünya üzerinde bu 3 faktörü birleştiren bir spor sistemi henüz icat edilmedi.
Çok örnek verilen ABD üniversite sisteminde gençler çok iyi spor yapıyor aynı zamanda istedikleri eğitim de burslu olarak alıyorlar. Ama dört yıl boyunca burs dışında beş kuruş kazanmıyorlar.
Türkiye'de ise voleybolcuyum diyen 18 yaşındaki kız hem 50 bin TL ücret istiyor hem de üniversitede istediği bölüme girmek istiyor. Hatta istediği bölüme girmek için bir de kıyak bekliyor.
Belki bir ulusal spor merkezi kurarak sporculara bir burs sistemi sağlamak bir çözüm olabilir.
Açık Radyo'daki duruma gelince, cuma günleri Spor bölümünde haftanın spor gündemini konuşuyoruz.
Dünyada ve Türkiye'de ön plana çıkan sporcuları, takımları ve aynı zamanda spora yansıyan siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunları konuşuyoruz.
Ayrıca bu benim kişisel kararım da değil, Ömer Bey'ye yaklaşık 10 yıldır hemfikir olduğumuz bir durum.
Amatör spor da bu bölümün konuları arasına girmiyor pek.
Ancak, bu yayın döneminde, yani nisan ayından beri pazartesi günleri saat 10.30'da Şebnem Kürşat ile birlikte Sportaküs isimle bir spor programımız var.
Bu tamamen farklı bir platform. Bu programda amatörlerin yani bizim ve yakınımızdakilerin sporla ilgisi üzerine konuklar alıyor, onların hikayelerini ve sorunlarını aktarmaya çalışıyoruz.
Gençlerin ve öğrencilerin spor-eğitim ikilemine de değindik programda.
Size uygun olursa yaptığımız bant kayıtların birine de sizi konuk alalım oğlunuzla beraber.
Yazdığınız hikayeyi orada dinleyicilere aktaralım.
Saygılarımla.
Alp Ulagay