Sevgili Ömer,
Yahu ben sabah mahmurluğuyla haddimi aştım. Mil pardon.
Zaten programın devamında halt ettiğimi anladım ama "send" e basmıştım bir kere. Bir nevi aculculuk yeri düşünüp haberlerin tamamını dinlemeden yapılan bir hata. Nedamet getiriyorum. Sorgulamacı tavır konusunda hiiiç bir lafım yok . "A" Plus.Neyse, senin aşağıdaki önem sırasını bir de "ink on paper " görünce, içime bir korku gelmedi değil.
Bilinmeyenler çok ve hep olacak. Öğrenilenler is hep sizin sayenizde öğrenilecek. Var olun
Sizi çok seviyorum. Diğerleri de ...
Nevzat Fresko
Sevgili Nevzat,
"Sesini" e-mail yoluyla da olsa, duymak ne güzel. Selam. Sorgulamacı tavrımızdaki eksikliği sorgulayan mesajını cevaplamak istedim. Bugünkü Açık Gazete programının ilk bir saati içinde dile getirdiğimiz sor(g)ulardan belli başlı olanları, benim gözümdeki önem sırasıyla, şunlardı:
SRİ LANKA'da genosid olasılığı: Sri Lanka'da 100 bine yakın sayıda sivilin topyekûn katledilmesi an meselesi olarak görünüyor... BM "Plajlarda bir kan banyosu!" , özellikle çocuklar mahvolacak bu "tanıksız savaşta" diyor. Doğru mu? Bilmiyoruz. Çünkü, BM oraya insanlık adına müdahale etmiyor. Büyük devlet liderleri de susuyor ve karışmıyor. Neden karışmıyorlar, bilmiyoruz. Ayrılıkçı Tamil Kaplanları örgütü, "Sri Lanka ordusu katliama girişti, sivilleri de kalkan olarak kullanıyor," diyor. Doğru mu? Bilmiyoruz çünkü Devlet ve Ordu oraya ne gazeteci sokuyor, ne de yardım kuruluşu. Ordu sözcüsü, "örgüt abartıyor, biz sivillerin nerede, örgüt liderlerinin nerede olduğunu biliyoruz, asıl onlar sivilleri kalkan yapıyor" diyor. Doğru mu? Bilmiyoruz, ayrıca, serbest bırakmadıkları binlerce çocuk, kimi hamile bir yığın kadın ve yaşlı insanı teroristlerden neden ayıramadıklarını da bilmiyoruz. Orada kendilerinden başka gözlemci ve tanık yok çünkü. Türkiye'deki gazetelerin, TV'lerdeki haber bültenlerinin hiçbirinde, kısacası bizim o mütevazı Açık Gazetemiz dışında hiçbir yerde, değil manşet, haber bile olmuyor bu. Neden? Bilmiyoruz.DÜNYA'da "ekosid" olasılığı: Geçen 50 yılda dünyadaki 925 büyük ırmağın neredeyse hepsinin debisinin düştüğü, bu ırmaklardan denizlere akan suyun toplam miktarının da düştüğü Journal of Climate adlı saygın hakemli dergide yayınlanacak bir araştırmada ortaya kondu. Ayrıca, Tibet platosunda ve başka birçok bölgede ormanlarla buzulların yok olmasının durumu daha da kötüleştireceği, yani dünyayı gerçekten çok büyük ve önemli bir felakete dönüştürebileceği belirtiliyor. Bütün büyük ırmakların debisi düşerken sadece bir yerde Güney Kutbundaki nehirlerinki yükseldi. Neden? Küresel Isınma yüzünden. Ayrıca NASA uydu görüntülerinde kuzey kutbunda buzun müthiş inceldiği net olarak görüldü. Yaz buzu tamamen ortadan kalkmak üzere. Bu da en az 5,500 yıldan beri görülmemiş bir olay. Erime daha da kötü sonuç verecek. Neden? Çünkü Albedo etkisi, yani "positive feedback loop". Varacağı yer? Felaket! Erime önlenebilir mi? Hayır, artık imkân yok! Neden önlem alınmıyor? Bilmiyoruz. Temiz Kömür çare olabilir mi? Hayır, "sağlıklı sigara" gibi. Öyle birşey icad edilemedi henüz maalesef (Gore). Obama Niye "temiz kömür" ar-ge kanunu çıkarılmasına önayak oluyor ve olmayan temiz kömür reklamı yapıyor? Çünkü, kendisi o dev kömür endüstrisinin "ücretli kölesi" (indentured servant) - (RFK, Jr). Bütün bunlar Türkiye'de gazete ve tv'lerde neden konuşulmuyor da sadece bizim kılkuyruk AG'de "manşet"e taşınıyor? Bilmiyoruz. Peki Türkiye'de, "ölüm fabrikaları" denen (Hansen) kömürlü termik santrallerin 46 tane daha yenisini yapmak için bu koşturmaca neden? Türkiye'de de AKP hükümetinin, çevre ve enerji bakanlarının, muhalefet milletvekillerinin "indentured servant" olma durumu olmasın sakın? Suç işliyor olma ihtimalleri çok fazla! Peki bu suç vurgusuyla birlikte bunu neden "kıçıkırık" AG dışında kimse dile getirmiyor koca TC medyasında? Bilmiyoruz. Bakan, hidrojen enerjisi gibi "absurde" denebilecek bir "çareden" bahsederek, dikkatleri tamamen başka yöne çekmeye çalışırken, neden bir tek gazeteci de çıkıp, "siz neden bahsediyorsunuz allahaşkına sayın bakan?" tadında bir soru sormuyor? Bilmiyoruz. Ayrıca, neden ABD'de Başkan'a böyle denebiliyor da mesela Türkiye'de böyle birşey demek düşünülemez bile? "Biz" de demokrasiye "onlar" kadar layık değil miyiz yoksa? Bilmiyoruz. ÜLKEMİZ'de darbe ve kaos olasılığı: İSTEK Vakfı başkanı ve Ergenekon davasının, hakkında yakalama kararı bulunan "şüpheli firari"si, eski İstanbul Belediye Başkanı, Yeditepe Üniversitesinin "sahibi" Bedreddin Dalan, Ergenekon'un 10. dalgasında gözaltı listesinde vardı, ama operasyondan 2 ay kadar önce ABD'ye gitti, soranlara "by-pass oldum, 10 gün sonra Türkiye'deyim," demişti, ama bu dediği doğru çıkmadı, sonra diş tedavisi yaptırdığını, o biter bitmez döneceğini söyledi, ama bu dediği de doğru çıkmadı ne yazık ki. Dalan aylardır orada ve dönmedi. Dolayısıyla, bu sözlerin inandırıcılığı konusunda tereddüt izhar edilmiş, "acaba doğru söylemiyor olabilir mi?" denmişti daha önceki AG programlarında. Bir ilim ve irfan yuvası olan Üniversitesindeki ofisindeki kasasından 5 tabanca ve 7 bin mermi çıkmasını soranlara da "ruhsatlı silahlarının karşılığı olarak devletten hakkı olan tahsisin kullanılması sonucu mermilerin birikmiş hali" mealindeki tuhaf yorumuna da AG programcıları olarak "kafa yormuş" idik, o zamanlar da dinlediysen. Biz kafa yormuştuk yormasına da Bedreddin beyin kafası farklı yerde anlaşılan: "Hiç kafamı yormam. Hakimler, savcılar, askerler yorsun (...) Ormanda silah bulunsa, Başbakan mı sorumlu diyeceğiz. Arazinin kullanımı bende değil ki, bana sorumluluk çıksın," diyor başında bulunduğu İSTEK Vakfının arazisinde yapılan kazıda 10 LAW silahı, 5 roketatar, 250 gr. C4 patlayıcı, 40 elbombası, bir yığın sis bombası, 800 civarında taarruz silahı mermisi vb mühimmat ele geçirilmesi üzerine yaptığı açıklamada. (Vatan) Söyledikleri inandırıcı mı? Bilmiyoruz. Ama, şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki sevgili Nevzat, bu spesifik konuda canalıcı soruların hemen hepsi soruldu bu sabahki AG programında: Yani, Başkanı olduğu vakfın arazisinde çıkan muazzam cephaneliği Vatan'a ABD'den telefonla "izah ederken" söylediklerinin büyük bir bölümünü okuduk radyoda. Bu sözlerden sadece iki olasılık çıkabilir sonuçta: 1) Ya gömülü silah ve mühimmatın çıkarıldığı arazi kendi sorumluluğunda olduğu için İSTEK Vakfı ve B. Dalan'ın kendisi hesabını vermelidir bu cephanenin neyin nesi olduğunun. 2) SAT Komandolarının eğitim alanı olarak da kullanılan bu arazi, İSTEK vakfının tapusunda olduğu halde, tamamen SAT komandolarının tasarrufunda ise, SAT Komando Komutanlığı, yani askeriye vermelidir bunun hesabını. Üçüncü bir olasılık var mı? Yok maalesef. Ama biz de tastamam bunu yaptık ya işte bu sabah: AG programında aynen bunu söyledik! Şöyle dedik: Bu gayrıkanuni silahları (cache) ya Dalan ve adamları gömüp saklamış, ya da TSK gömüp ve saklamış. Üçüncü şık? Yok. İki olasılık. Her iki olasılık da birbirinden beter. Seç seç, beğen beğen, al. (Bana sorarsan, ikincisi daha da tüyler ürpertici - sen dersin bilmem, bilemem.) Dahası var maalesef. Dalan şöyle devam ediyor: "...Komutanlarla görüştük. Bize, 'Siz Türk milliyetçisisiniz. Bize Dokunmayın,' dediler. Biz de cebelleşmedik. Şöyle düşündük... devlet seferberlik ilan etse, arazimiz de, malımız da onun. Sesimizi çıkarmadık. Böylece fiilen askerî alan olarak kaldı." Bu cümleleri de sabah programda "mot à mot" okuduk biz de -- ve sonra sorduk: Ülkenin tapu kanunları, mülkiyet hukuku mu değişti yoksa, biz duymayalı?" diye. Çünkü, Dalan inanılması güç şeyler söylüyor. Herşeyden önce bu sözlerde orada "komutanların" yürüttüğü illegal faaliyetler vb. olduğundan kendisinin haberdar olduğu yolunda bir ima var. Yoksa, ne de demek komutanların "siz milliyetçisiniz bize dokunmayın..." lafı? İkincisi, devlet seferberlik de ilan etse ne zamandan beri mülkü zapt ve müsadere etme hakkına sahip oluyor? Böyle birşey duydun mu hiç hayatında? Üçüncüsü, hadi bu da doğru olsun, devletimiz ne zaman ve neden seferberlik ilan etti de bu yüce, kaadir-i mutlak devlete koskoca arazi üzerindeki tasarruf haklarımızı devrettik? Dördüncüsü, "O arazinin tapusu bizde, ama 15 yıldır fiilen bizim değil," ne demek? Zilyedliğini TSK'ya mı devretmiş? TC tarihinde duyulmuş, görülmüş birşey mi bu? Beşincisi, eğer 15 yıldır devam eden böyle bir "fiili (de facto) durum" geçerliyse, ihbar üzerine arama yapmaya giden ekiplere "fiili durum" sahibi SAT komandoları taburu ya da hangi cihet-i askeriye ise o, neden engel olmamış peki? "Durun, burası bizim, giremezsiniz, arayamazsınız, yasak!" dememiş? Ya da, "askerî alana bilmeden giren sivil, ölü çıkar" (Dalan) dememiş? Altıncısı, Ergenekon operasyonları kapsamında daha önce bazı muvazzaf subayların ve eski özel harekâtçıların evlerinde bulunan krokiler doğrultusunda Ankara'da, Kayseri'de vb. yapılan kazılarda çok sayıda silah ve mühimmat ele geçmişti. Şimdi de benzer bir ihbar (kroki var mı bilmiyoruz) üzerine yapılan aramada belki de en büyük cephanelik çıkması, bu olayın da Ergenekon'la bağlantılı olduğuna dair önemli bir karine teşkil etmiyor mu sence de?Sevgili Nevzat, senin de isabetle söylediğin gibi çok soru var ortada. Ben yukarıdaki 3 ana maddede dile getirdiğim soruları sıraladım sadece. (Sana bu cevabi mesajı yazdığım sürede Sri Lanka'da tehlike içindeki sivillerin sayısı 81 bine çıktı (BBC), insan sağlığı için havayı temizlemenin tehlikeli iklim değişikliğini daha zorlaştıracağı açıklandı (aa), İSTEK Vakfı kazısında ele geçen silah ve mühimmatla ilgili olarak 4'ü muvazzaf subay, 10 kişi gözaltına alındı (NTVMSNBC). Geride daha bir yığın soru var şüphesiz. Senin maalesef pek de o kadar isabetli olmayan (ve bize haksızlık eden) tesbitindeki ciddi eksiklik şurada bence: Evet çok soru var gerçekten ama biz de hepsini sormaya çalışıyoruz -- gücümüz yettiği, dilimiz döndüğü oranda neredeyse hepsini. Ve sevgili Nevzat, müsaadenle sormak istediğimiz son soru da şu oluyor: Soru sormadığımı(zı), "sorgulamacı tavrı" bir yana bıraktığımızı nereden çıkardın kuzum - "Gerçeklik tüneli"nden mi geçiyoruz yoksa? 68'lilerin dilinden düşmeyen o meşhur cümleyi hafifçe eğip bükerek sorsam sana, ne dersin:
Is truth in the ear of the beholder?
Sevgili Tim'in külleri uzay boşluğunda dolanıp duruyor biliyorsun ve sonsuza kadar da dolaşacak...
Seni, Sabrina'yı ve Lara'yı sevgiyle kucaklıyorum.
Ömer
Hâmiş: Mesajını ve cevabî mesajımı(zı), iznin olursa imzan ile, yoksa adını vermeden acikradyo.com'da dinleyiciden köşesinde yayınlamak istiyoruz.
Ömer abicim,
Bu adamları savunmam ama sorgulamacı tavır nereye gitti?
Bu askeri yasak bölgeye herhangi bir özel şahıs giremiyor bile , nerde kaldı gayrıkanuni bir takım özel şahıslar silah saklayacak. ....
Acaba bu silahlar askerlere ait olmasın. Muhtemelen bu araziyi oportünistik bir şekilde iktisap ettiler ama arazi hala yasak bölgede
Çok soru var ama hiçbirini sormuyorsunuz
so far....
Nevzat Fresko