Çağdaş Türk bestecisi İlhan Mimaroğlu, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan yeni kitabı “New York Kapı Dışı Sanatı” ile yayınevinin İzdüşümler / Düşizleri dizisinin üçüncü halkasını tamamlıyor.
İngilizce “Outdoor Art” diyebileceğimiz “Kapıdışı Sanatı” kavramı, Türkçeyi bir simyager şaşırtıcılığıyla işleyen Mimaroğlu'nun Büyük Elma sokaklarında son 20 yıla sığan gözlemlerini fotoğraflarla belgelemiş ve ölümsüzleştirmiş olmasıyla vücut bulmuş.
Kiremit rengi kapağında, akıl çelen adı ve insana umursamaz gözlerle, fragmanlar halinde bakan bir kadın/erkeğin kapıdışı imgesiyle okuruna tanıştırılan eserde, Mimaroğlu'nun metinleri/güncesi için elyazısını andıran bir karakter seçilmiş. Bu akıllı ve insani, “gündelik özensizliği” çağrıştıran detay, fotoğrafların konumuyla bütünleşiyor ve tüm eser görüntülerine hayli okunaklı/dokunaklı bir altyazı oluşturuyor. Mimaroğlu kitabında, kimi anonim, kimi rumuzlu, kimi ise bizzat kendi imzasıyla kapı dışı sanatı'nı icra eden Stefano, Elmyr de Hory, West Broadway'de çalışan “dünyanın en iyi sanatçısı” Rene ya da Le Pointre'ün (ressam) veya Trotsky ya da Lars Westwind'in eserlerini |
Kitabı üzerine kendisiyle yazılı bir röportaj gerçekleştirdiğimiz besteci Mimaroğlu, “11 Eylül’ün getirdiği yıkımın New York’taki kapı dışı sanatı ürünlerinin silinip gitmeleri yanında, kıyaslama bakımından bir hiç” olduğunun altını çiziyor. Mimaroğlu bu arada, sayfalar arasında Soho sokaklarına grafitileriyle Bedri imzasını "çakan" sanatçı Bedri Baykam'ı da gözden kaçırmamış.
Kitabınızın okuruyla buluşması zarfında, hemen girişte de işaret ettiğiniz gibi 15 yılı bulan bir gecikme mevzubahis. Bu süre dahilinde görüntülediğiniz ‘kapı dışı sanatı’ eserlerinin akıbeti üzerine gözlem ve değerlendirmeniz nedir? Geçen yıllar kitabın kimliğini de 'eskitti ve yaşlandırdı' mı?
Yılların geçmesiyle çoğu, belki de hepsi ortadan kalkacak resimlerin bazılarının bu kitapta göz önünde bulundurulması, gecikme sakıncasını gidermiş oluyor. Hiç olacağına geç olsun.
Bu eserleri görüntüleyerek, saptayarak ortaya koymak istediğiniz bir tür ölümsüzlük müydü? Yoksa söz konusu olan sanatın 'fani'liği ya da sokaktaki sanatseverin yaşadığı 'körlük' müydü?
Birçok sanat ürünü, gizli kalmışlık bakımından bir fanilik (kalımsızlık) durumunda. Sokaktaki sanatseverin 'körlüğünden' söz ettiğimiz orandaysa, çoğu sanatsever, kör değilse bile, bir aldırmazlık içinde olabiliyor. Ne ki, bakıp görenler ve unutmayanlar da var.
Ticari ya da özel değil, doğrudan kamusal mekanda sanat üretimi, fotoğraflarınızı üst üste, topyekün okuduğunuz anda New York için - hele hele 11 Eylül sonrasında - neyi ifade ediyor?
11 Eylül'de insanlar öldüğüne göre, silinme ya da yıkılmayla duvarlardaki resimlerin yok olmalarının, kıyaslama bakımından ne önemi var ki?
Yapıtlar bir bakıma özel mekanların kamusallaşmasına / kamusal olanın ise özelleşmesine önayak oluyorlar, değil mi?
Sorunuzun yanıtı sorunun içinde yer alıyor. Sözünü ettiğiniz kamusallaşma / özelleşme konusunun uzanımları üzerinde hukukçuların da söyleyecekleri birşeyler olsa gerek.
Kitaba kaynaklık eden fotoğrafları çekerken 'ayrıntı' ve genel görünüm üzerine de ayrı ayrı yoğunlaştığınız görülüyor. Eserleri fotoğraflarken hangi ölçütleri göz önünde bulunduruyordunuz?
Fotoğraf makinesinin vizöründen gördüğüm, ayrıntıların ve genel görünümlerin boyutlarını saptamış oluyor. Fotoğraflar ortaya çıktıktan sonra yaptığım seçmeleri de unutmayalım. Gözlemleriniz doğrultusunda, ticari kaygı gütmemeye çalıştığı, hatta buna karşı koyduğu oranda çaresizce piyasada prim yapan bir sokak sanatı ruhu sözkonusu. Günümüz kapı dışı sanatçısının etik değerleri üzerine değerlendirmeniz nedir? Sokak sanatçıları, sanat piyasasının ilgisini çekip köşeyi dönmeyi gözetmiyor değiller. Aralarında köşeyi dönenler de var. |
Doğançay da sokakları, duvarları, özellikle kapıları gözlem altında bulundurmuş bir sanatçı. Bundan önceki bir sorunuzla sokak sanatçılarının köşeyi dönmeleri konusu açılmış olduğuna göre, işte size, sorunuzda adları geçen, Jean-Michel Basquiat ve Keith Haring.
Bu duvarların üstlendiği şeye, bir tür 'haberci'lik, ya da kentliyi içindeki mağara adamına binyıllar sonra tekrar tanıştıran, hayli özgürce üstlenilmiş bir görsel propaganda kampanyası gibi bakabilir miyiz?
Duvarlara yapılan resimlerde politik bildiriler olduğu oranda görsel propagandadan söz edilmesi gerekir. Kentlinin içinde mağara adamı kalmış olmasıysa ancak, yoksulluk nedeniyle, mağaramsı yerlerde yaşamak zorunda kalmış olanlar için söz konusu. O gibilerin arasında da yaşadıkları yerlerin duvarlarına resimler yapanlar olduğunu sanıyorum.
Kitapta grafitileri Soho duvarlarını kaplayan Bedri Baykam'ın örneğini de veriyorsunuz. Baykam'ın 'galeri evreni' ve 'sokak sanatı' arasında kalması, sizce bu iki mecra arasında olumlu bir cereyana mı, yoksa olumsuz bir sirkülasyona mı kaynaklık etmiş olabilir?
Baykam'ın Soho'daki duvarlara resimler yapmış olması onu 'galeri evreni' ile 'sokak sanatı' arasında kalmış bir sanatçı olarak nitelendirmeyi gerektirmiyor. Önemli bir sanatçı saydığım Bedri Baykam'ın her yaptığını, her düşündüğünü olumlu sayıyorum.
Yakın gelecekte hangi projelere imza atacaksınız?
Bu yakınlarda İstanbul'da Pan Yayıncılık'ın piyasaya çıkaracağı, İngilizce yazılarımdan kurulu bir kitabım var. Henüz üzerinde çalıştığım, 'Sinema Köşelerinde' adını taşıyan kitabım da günün birinde yayımlanmış olabilir. Bunlardan öte, ne yapacağımı henüz bilemiyorum.
Sizce bir kapı dışı sanat eserinin yaşam ve anlam süresi - varsa - ne kadardır?
Bir kitabın ömrü sonsuz diye bildiğimiz süreye uzandığına göre, 'New York Kapı Dışı Sanatı'nın da öyle bir ömrü olsa gerek.
İlhan Mimaroğlu / 'New York Kapı Dışı Sanatı, Yapı Kredi Yayınları - İzdüşümler - Düşizleri Dizisi No:3, 93 Sayfa.12 milyon lira