Skanbul Connection projesi için Eylül ayında İstanbul'da bulunan Anton Perich ile bir söyleşi:
Anton Perich: Hırvatistan'da, Dubrovnik'te doğdum. İlk gençlik yıllarımda Paris'e taşındım ve beş yıl kadar orada kaldım. Önceleri okuyordum sonra okulu bıraktım ve sanatla ilgilenmeye başladım. Sona: Ne okuyordunuz? Anton Perich: Edebiyat ve şiir. Anton Perich ve Skanbul Connection için makinesiyle yaptığı Atatürk portresi
O zamanlar şiir yazıyordum zaten. Bir süre okudum, sonra okulu bıraktım ve kesinlikle harika olduklarını düşündüğüm bazı sanatçılarla tanıştım.
Lettrizm adlı bir akımdı bu. Sözler olmaksızın, sadece seslerle şiir yazıyor, harflerle çoğunlukla da kaligrafiyle çizim ve resimler yapıyorlardı. Benim de çok hoşuma gitti, onlara katıldım ve başkaldıranlardan biri oldum. Aynı zamanda kısa filmler çekiyordum. Böylece şiir, sinema ve resmi birlikte götürmeye başardım. Son derece faal birkaç yıl geçirdim. Bir süre sonra artık ilgimi çeken her şey New York'tan geliyordu. Pop-Art, Andy Warhol, underground filmler... Paris'te pek bir hareket olmadığını düşünmeye başladım. New York'a gitmem gerekiyordu. Sonunda bir gün kalkıp gittim, ve orada kaldım. Çok ilginç oldu, New York'a varır varmaz ilk birkaç gün içinde birçok insanla tanıştım. Warhol'la, onun yıldızlarıyla ve underground tiplerle... Max's Kansas City adlı lokantada müthiş bir ortam vardı. Herkes her akşam oraya gidiyordu. Ben de her gece oraqya gittim tabii. Fotoğraflar çekiyordum. Bütün Andy Warhol yıldızları oradaydı. Travestiler, gayler. Sonra sanatçılar. Büyük meşhur sanatçılar, underground sanatçılar, sinemacılar.. herkes oradaydı. Aslında oldukça tuhaftı. Zaman zaman bir Fellini filmini andırıyordu ve benim için inanılmaz derecede ilgi çekiciydi. Kameramı alıp her gece fotoğraf çekiyordum, büyülenmiş gibiydim. Daha önce hiç böyle bir şey görmemiştim. Yetmişli yıllardı, Warhol Interview dergisini çıkarıyordu. Ben de Interview'de fotoğraflarımı yayınlamaya başladım. İki üç yıl boyunca sadece dergi ve kendi keyfim için fotoğraf çektim. Ama aynı zamanda resimle de ilgileniyordum ve bir gün tekrar resme dönmek istiyordum. Sanatsal video işleriyle de uğraşıyordum. Her tarakta bezim vardı. O dönemde New York'ta kablo televizyon yeni yeni yayına giriyordu. Ben de ilk video sanatçılarından biriydim ve bu bahsettiğim kişilerin görüntüleriyle birçok video yapmıştım. Bunları kablolu televizyonda yayınladım ve büyük bir skandal patlak verdi. Çünkü hiç kurgu yapmamıştım. Travestileri, gayleri, çıplak insanları olduğu gibi kablolu televizyonda yayınladım. Büyük bir skandal oldu, programım sansürlendi ve basında bol bol yer aldı.
İki yıl kadar devam ettikten sonra bıraktım çünkü gerçekten de resim yapmak istiyordum. Ama televizyonun görüntüsü bana ilham vermişti. Çünkü bu görüntü çizgilerden oluşuyordu. Ben de bu şekilde resim yapmak istiyordum. Ama bunu yapamıyordum. Ancak ekranın fotoğraflarını çekip büyüterek çizgiler elde edebiliyor, sonra da çizgileri elimle boyuyordum. Ama istediğim gibi olmuyordu. Gerçekten de artık ellerimi kullanmadan, elektrikle ve makineyle resim yapmak istiyordum.
1977, 78 yıllarıydı. Yani bilgisayarın sanat alanında kullanılmaya başlamasından uzun zaman önceydi. O zamanlar bilgisayar yazı yazmak, hesap- kitap işleri için kullandığınız bir şeydi, sanat için değil. Benim aklımda da resim yapan bir makine fikri vardı ve bunu kendi ellerimle yaptım. İlk resimlerimde kâğıt, gazlı kalem ve mürekkep kullandım. Bir sonraki adım boya kullanarak kanvas üzerinde boyayan bir makine oldu. Resme elektrik getirmem gerektiğini hissediyordum. Ellerim artık işe yaramaz geliyordu bana, ellerimle yapacağım bir şey kalmamıştı. Makineyle resim yapmak istiyordum ve bugün de hâlâ aynı makineyle resim yapıyorum. Anton Perich'in makinesiyle yaptığı bir resmi ve makinesi
Sona: Lettrizm akımı fotoğraf gibi endüstriyel bir malzemeye insan dokunuşunu taşıyor, onu biraz daha insanileştiriyordu. Resim makinesi de bu süreci tersine çeviriyor sanki.
Anton Perich: Resimlerime baktığınızda elle yapılmadıklarını, bir makinenin ürünü olduklarını fark edersiniz. Hatalar yapan, son derece ilkel bir makine tarafından yapılmışlardır. Ben de makinenin yapacağı hataları keşfediyorum. Ben makinemi icat ettiğimden bu yana geçen yirmi yılda teknoloji çok ilerledi. Fotoğraf, video ve sinemada tam anlamıyla kusursuz, yüksek çözünürlüklü imajlar kullanılıyor. Her şey çok gerçek, çok güzel, hatta harika görünüyor. Bense başka bir yönde gitmek istiyorum. Düşük çözünürlük, çok az bilgi, son derece ilkel bir görüntü. İlkel olanla elektronik olanı birleştirmek bana büyük bir heyecan veriyor. Bence bu keşfedilebilecek yepyeni bir alan. Herkes yüksek çözünürlük, dijital fotoğrafçılık peşinde. Ben başka bir yöne gidiyorum çünkü zaten oradaydım. Ben kendi aklı olan bir makineyle resim yapıyorum. Bu hatalar yapan bir makine ve her zaman benimle aynı fikirde de olmuyor. Bu bir tür kavga aslında, vahşi bir ata binmek gibi. Nereye varacağınızı asla tam olarak bilemiyorsunuz. Halbuki bugün kullanılan teknoloji ve bilgisayarlarla nereye gittiğinizi ve nereye varacağınız zaten her zaman belli.
Sona: Bütün bu mükemmellik merakı aslında biraz sinir bozucu.
Anton Perich: Ben bundan uzaklaşmaya çalışıyorum, çünkü mükemmellikten hoşlanmıyorum. Beni şaşırtacak bir makine istiyorum. Çünkü dijital fotoğrafçılık ve o bilgisayarla yapılan işler beni hiç şaşırtmıyor. Her şey sonuçta istediğiniz gibi çıkıyor. Oysa benim resimlerimde böyle değil. Ancak yarı yarıya.
Sona: 65'ten 70'e kadar Paris'te kaldığınıza göre meşhur Paris baharında siz de oradaydınız.
Anton Perich: Evet 1968'de oradaydım. Çok heyecan verici bir dönemdi. O zamanlar öğrenciydim ve arkadaşlarımla beraber sokaktaydım. Hatta işgal sırasında birkaç gece Odeon'da yattık. Devrim ruhu gerçekten de güzeldi, öğrenciler bazı şeyleri değiştiriyorlardı. Hem de sonsuza kadar. Büyük bir değişim yaşandı ama oldukça üzücü bir şekilde. Ama 1968'de yapılan küçücük, ufacık bir devrim sayesinde bugün Fransa ve Avrupa farklı bir yer oldu.
Sona: Günümüzdeki genç kuşak hakkında ne düşünüyorsunuz? Onlar öfkeli değiller. Başkaldırmak, bir şeyleri değiştirmek gibi bir istek duymuyorlar.
Anton Perich: Bence duyuyorlar. 23 yaşında bir oğlum var. Sonuçta ben de bir zamanlar bu işlerin içindeydim. Oğlumun birçok arkadaşını tanıyorum ve biliyorum ki dünyayı değiştirmek istiyorlar, bunun için de ellerinden geleni yapıyorlar. Ve bence bir yolunu bulacaklar. Onları izliyorum ve onlardan birçok şey öğreniyorum. İlla gidip sokaklarda savaşmaları gerekmiyor, başka yöntemler bulabilirler. İletişim ve internet alanında birçok şey oluyor ve genç insanlar da gerçekten oradalar. Günümüzde genç insanlar büyük birçok şey başarıyorlar. Oradalar. Ben onlara göre çok gerilerde görüyorum kendimi. Halbuki oğlum olan bitenin tam ortasında. Teknoloji, bilgisayarlar ve internetle dünya tamamen değişti ve bu gençlerin sayesinde oldu.
Sona: Bu kadar olumlu yaklaşacağınızı düşünmemiştim... belki de ben öyle olmadığım içindir... Sanırım siz hep doğru zamanda doğru yerdeydiniz. 68'de Paris. Sonra 70'ler New York'a gitmenin tam zamanıydı, atlayıp gittiniz. Biraz o günlerden bahseder misiniz?
Anton Perich: Öyle çok şey yaptım ki... Evet 1968'de Paris'teydim. 70, 71, 72'de New York'ta Max's Kansas City'deydim ve harikaydı. Milyonlarca fotoğraf çektim, herkesle tanıştım. Özellikle de underground tiplerle. Sonra Stüdyo 54 olayı başladı. Ben de her gece oradaydım, sürekli fotoğraf çekiyordum çünkü görüntüler beni büyülüyordu. Bu insanlar o kadar narsistlerdi ki... kameraya bayılıyorlardı. Fotoğraf makinemi ya da video kameramı onlara doğrulttuğumda hemen oyunlar yapmaya başlıyorlardı. Dans ediyor, şarkı söylüyor, konuşuyor, çılgınca ya da tuhaf hareketler yapıyorlardı. Ben de bunlarla fotoğraf ve televizyon işlerimi yapıyordum. Kendi stüdyoma ihtiyacım yoktu. Orası zaten her gece bana açık olan büyük bir stüdyo gibiydi. Oraya gidip her gece eve elimde muhteşem malzemelerle dönüyordum. Grace Jones, Warhol, Candy Darling... herkes oradaydı.
Sona: Paris'te Sitüasyonist ve Lettrist'lerle dünyanı değiştirmeye çalışırken üzerine bu hedonistik hayatın içine dalmış olmanız oldukça ilginç aslında.
Anton Perich: Bana göre hedonistler kendilerini değiştirerek dünyayı değiştirdiklerini hissediyorlar. Sanki burada değillerdi, arada bir yerlerdediler. Oldukça yaratıcı bir Nirvana durumu içindelerdi. Çünkü Max'ın yerindeki ve Stüdyo 54'teki herkes çok yaratıcı tiplerdi. Ahlaki bir çöküş yaşanıyordu ama hepsi bir harikaydı. İnanılmaz şeyler yapıyorlardı. Oyuncular, ressamlar, yazarlar, şairler... herkes. Aynı anda hem güzel ve muhteşem, hem de inanılmaz, gerçeküstü ve tuhaf görünen insanları fotoğraflamak benim kameram için de büyüleyiciydi. Çünkü beni şaşırtacak resimler görmek istiyordum ve her seferinde de böyle oluyordu. Her gece aynı insanların resmini çeksem bile, her gece bambaşka oluyorlardı, ve bunu hissedebiliyordum. Kameraya bakmama bile gerek yoktu. Herhangi bir tarafa doğrultmam yeterliydi. Kaçırma ihtimalim yoktu, her şey zaten oradaydı. Aynı dönemde Stüdyo 54'te Night adıyla kendi dergimi çıkarmaya başladım. Çünkü zaten çok fazla fotoğraf çekiyordum ve birçoğunu yayınlamak istiyordum. Bir kısmı bazı dergilerde yayınlanıyordu ama kendi dergimi çıkarmaya karar verdim. Bu şekilde her ay yüzlerce fotoğraf yayınlayabilecektim, ben de öyle yaptım. Böylece fotoğraflarını çektiğim bütün bu arkadaşlarıma da hemencecik bir ayna tutmuş oluyordum.
Sona: Zaten gece hayatının içindeki insanlar, kendilerinin gece hayatında çekilmiş fotoğraflarını görmeyi çok seviyorlar.
Anton Perich: Evet çok seviyorlar. Geceleri çok rahatlar. Bunlar zaten hiçbir şey yapmayıp sadece her gece dışarı çıkan tipler de değildi. Hepsi bir şeyler yapıyordu. Moda tasarımcıları, fotoğrafçılar, ressamlar, sanatçılar... Gece gündüz durmadan çalışıyorlardı. Gece de geç saatlere kadar çalışıp gece yarısından sonra eğlenmek ve rahatlamak için dışarı çıkıyorlardı. Biraz uyuşturucu, biraz içki...
Sona: Sanırım dergi hâlâ çıkıyor.
Anton Perich: Evet hâlâ arada bir yayınlıyorum. Yılda bir iki kere, çünkü artık ancak iyi bir gösteri, bir olay olursa yayınlıyorum. Jacob gibi bana fotoğraf veren birçok arkadaşım var. Birçok yazar ve şair arkadaşım da bana malzeme gönderiyor. Biraz kolaj gibi aslında. Sadece malzemeleri bir araya getirip arada bir yayınlıyorum.
Sona: Resim makinenize dönersek, eğer bunu Fabrika yerine IBM'de yapsaydınız bugün dünyanın en zengin insanlarından biri olacaktınız.
Anton Perich: Ah evet. Patentini alabilirdim ama almadım. Bu bilgisayarlardan ve inkjet yazıcılardan çok önceydi. Aslında benim makinem inkjet yazıcıların ilk hali aslında, ve aynı zamanda da scanner. Ama ben onu insanlarla paylaşmak istemedim. Sadece bana kalsın istiyordum. Çünkü onunla resim yapmak istiyordum. Resimlerimi imzalıyorum ama makinem sadece bana ait olmalı. O dönemde bunu seri olarak üretmenin kötü bir fikir olduğunu düşündüm. Resimlerimi de makineyle yapıyorum ama seri üretim şeklinde değil. Her bir resmin yapımı günler sürüyor. Makinem ve ben beraber çalışıyoruz ve her zaman bir anlaşmazlık söz konusu. Makine bir tarafa gitmek istiyor, ben başka bir tarafa. Açıkçası Warhol da benim makinemi çok kıskanmıştı. Andy Warhol'un günlükleri adlı büyük kitabında da böyle bir paragraf var. "Aman tanrım" diyor, "resim yapan bir makine, tam da hayalini kurduğum şey, o kadar kıskanıyorum ki..." Ama sanat dünyasında çok sıkıntı yaşadım. Çünkü resmi makineyle yapıyorum diye beni ciddiye almadılar. 25 yıl önce ortam çok farklıydı. Sanat simsarları da makineyle yapılmış diye kestirip attılar. Bu yüzden de sergi açmak, çalışmalarımı göstermek konusunda çok sıkıntı çektim.
Sona: Ama aynı zamanda film de yapıyordunuz.
Anton Perich: Evet birçok video işi yapıyordum. Onun dışında hemen her alanda bir şeyler yaptım, biraz dağınık bir çalışma biçimim vardı. Kendimi hiçbir zaman tek bir şeye adamadım.
Sona: O dönemdeki sanatsal video ortamıyla bugünkünü karşılaştırabilir misiniz?
Anton Perich: Benim durumum biraz değişikti çünkü gerçekten sinemacı olmak istiyordum. Paris'teyken de film çekiyordum. Sonra video çıktı. Sony bir video kamera çıkardı, ben de bir tane aldım. Televizyon işleri yapmak ve film çekmek istiyordum. O dönemde bütün video sanatçıları galeriler için çalışıyordu. Sanatsal işler yapıyorlardı. Ben bununla ilgilenmiyordum. Ben tanıdığım kişilerin oynayacağı, öyküsü olan şeyler yapmak istiyordum. Bir çok oyuncu ve muhteşem karakterler tanıyordum. Benim videolarım galerilerde oturup bir monitörde izlenecek eşsiz eserler değildi, televizyon içindi. Daha geniş bir kitleye ulaşmak istiyordum. Soap-opera diziler gibi ama underground ve çok sert bir şeyler. Televizyonu değiştirmek istiyordum. Çünkü o dönemde Amerikan televizyonu çok bağnazdı. Ve Amerika'da televizyonda çıplak birini gösteren ilk kişi ben oldum. Halbuki şimdi "Sex and The City" gibi diziler var, MTV var, daha bir sürü şey. Ama ben bütün bunların öncülüğünü yaptım. Yani benim misyonum resmi değiştirmek, resme elektrik getirmek ve underground bir sanatçı olarak çalışmalarımı televizyonda yayınlayıp televizyonu değiştirmek, radikal olanı televizyona taşımaktı.
Sona: Bildiğim kadarıyla oğlunuz da bir sanatçı.
Anton Perich: Evet oğlum da bir sanatçı. Müzik ve matematikle ilgileniyor. Aynı zamanda bir besteci ama kısa bir süre önce bir çizim makinesi yaptı. Bundan dolayı çok mutluyum. İnanılmaz bir şey yaptı, sihirli bir şey. Benim rüyamı o gerçekleştirdi. Çünkü benim makinem çok büyük, ve fazla yer kaplıyor, çok da yavaş çalışıyor. Onun makinesi ise küçük bir pakete sığıyor. İki küçücük motor, biraz misina, plastik kablo ve laptop bilgisayarla 50 metre büyüklüğünde çizimler yapabiliyorsunuz. Yani ben bu işin öncüsü oldum, o da tamamladı, bu çok güzel bir bağ. Bundan dolayı çok mutluyum.
Sona: Son olarak şunu sormak istiyorum, dünyanın şu anki hali hakkında ne düşünüyorsunuz?
Anton Perich: Dünya şu anda gerçekten de korkunç bir yer. Amerika'da yaşıyorum ve aklını kaçırmış bir devlet başkanımız var. Irak'ta her gün insanları, çocukları, yaşlıları ve gençleri öldürüyor, petrol için, ve para için. Bu gerçekten de korkunç bir durum. Bu savaş sürekli düşmanlar yaratıyor. Oysa bugün dostlara ihtiyacımız var. Fakat Amerikalılar sürekli düşman yaratıyorlar. Bir sanatçı olarak bu durum karşısında kendimi elimden geldiğince ifade etmeye çalışıyorum.