Yves Engler30 Ağustos, 2003
Hazır Dünya Ticaret Örgütü'nün Cancun toplantıları yaklaşırken ve kapitalist küreselleşmenin sesleri daha da yükselirken, modern kapitalizmin ne olup ne olmadığını da dikkate alarak, ideolojilerini analiz etmenin tam zamanı.
Küreselleşme yandaşları, gelişmenin uluslararası rekabetin beklenen bir yan ürünü olduğunu öne sürerler genellikle. Hükümetleri bütün kamu ihalelerini çokuluslu şirketlere açmaya zorlayacak "rekabet politikasının" yakındaki DTÖ görüşmelerinde kapsanmasını işte bu nedenle istiyorlar. Aynı şekilde, şirketlerin daha etkin şekilde servis hizmetleri sağladığını, öyle olmasa bile devletin ekonomik faaliyette bulunmasının sorunlar yarattığını öne sürerek kamu harcamalarının azaltılmasını talep ediyorlar. Benim de içinde bulunduğum "küreselleşme" karşıtları bile bu hareketi destekleyen neoliberalizm ideolojisini : yatırım ve ticarette serbestlik, özelleştirmeler, kontrol mekanizmalarının azaltılması (deregulation) ve sosyal harcamalarda kısıntı şeklinde özetliyorlar. "Küreselleşme" özünde küresel piyasada güçlünün yaşaması demek. Bu anlayışta gerçek payı olmakla birlikte, bazı yetersizlikler de vardır. Avrupa'daki bio-mühendislik şirketi Monsanto'ya yakında verilen bir patent bu yetersizliklere iyi bir örnektir. Seth Shulman'ın Technology Review Magazine'in Eylül sayısında yazdığına göre, genetik değişikliğe uğratılmış (GM) soya fasulyesinin Avrupa Topluluğu'ndaki bütün yasal hak ve imtiyazları Monsanto'ya verilmiştir! Bu son örnekte görüldüğü gibi, patent kanunlarıyla şirketler artan oranda korunmakta, patent tanım ve kapsamları genişletilmekte ve böylece şirketlerdeki tekelleşme artmaktadır. Şirketler "serbest" piyasa için lobi yapmazlar; onun yerine kârlarını artıracak patent kontrolleri için, "herkesin malı olan şeyleri özelleştirmek" için lobi yaparlar. Örneğin 1975-94 döneminde Microsoft yılda ortalama dört patent alırken, 1992-2000 döneminde alınan patentlerin yıllık ortalaması 240'a çıktı [i]. IBM 2001'de patent sayısını bir önceki yıla göre %20 artırıp, ABD'de 3,411 patent alarak şirketler arasında rekor kırdı. Şirketin dünya çapında elinde bulundurduğu patentlerin sayısı 37,000. [ii]İzlenen yol açık; Son yirmi yılda ABD'de verilen patent sayısının yıllık ortalaması üçe katladı. [iii] ABD Patent Bürosu 1902'de bir milyon, 2002'de beş milyon patent verdi. 2004'te patent sayısının yedi milyona çıkması bekleniyor! [iv]Faaliyetlerinin kontrol altına alınması, mallarının sınır ötesine gönderilmesi sözkonusu olduğunda "serbest piyasa" için feryat eden şirketler, iş patent almaya gelince görünüşe göre gerek olmasa bile günün birinde lazım olur (karlı olur) düşüncesiyle patent almaktadırlar. Bu oligopolistik şirketlerin "kendi" endüstrilerinde kontrolü sürdürmelerinin bir yoludur. Bir şirket için karlı olmayan bir patent, bir başka şirkete lisans olarak verilmektedir. Canadian Business'e göre "ABD'de patent lisanslarından elde edilen gelir 1990'da 15 milyar dolarken büyük bir sıçramayla 1999'da 100 milyar dolara çıkmıştır." [v]1982'de ABD Federal Temyiz Mahkemeleri Dairesi'nin (U.S. Court of Appeals for the Federal Circuit) kurulması, patent sahipleri için öngördükleri gibi çok daha uygun şartlar yaratmıştır. Patent uzmanı William W. Fisher III şöyle diyor: "1980'lere kadar hem Patent Ofisi hem de mahkemeler, yazılım programlarının "matematiksel algoritmalardan" oluşan patent altına alınması mümkün olmayan "türde fenomenler" oldukları gerekçesiyle, bunlara patent verilmesine karşı çıktılar. 1981'de ABD Yüksek Mahkemesi bu konuda hafif bir gevşeme gösterdi ve sentetik kauçuk bir kalıbın içindeki ısıyı sürekli olarak ölçen bir yazılım programına (bir bilgisayarın içindeki) patent verdi. O zamandan beri Federal Daire gittikçe artan düzeyde hoşgörü göstermeye başladı; bugün her yazılım programı (eğer yeni, daha önce tanımlanmamış v.s ise), bir bilgisayarın içinde bulunduğu takdirde patent alabiliyor. Sonuçta tahmin edildiği gibi yazılım patenti başvurularında patlama oldu."" [vi]Tıpkı kapitalist küreselleşmenin serbest pazar ekonomisi demek olduğu düşüncesi gibi, tavanarasında tek başında buluş yapan mucit imajı da eskidi. Bugün buluşların çoğu işbirliği içinde ve büyük şirketlerin kontrolünde yapılıyor. Şirketler "tekellerin tekeline" sahip (Aslında işin başında patentler tek başına olan mucidi şirketlere karşı korumak için geliştirilmişti. Durum ne kadar da değişti…). Önemli ve açık olan bir başka nokta da , her buluş yapanın büyük ölçüde kendisinden önce yapılmış buluşlara dayanması ve kendi çalışmasını onlarınki ile birleştirmesi zorunluluğu. Fisher'e göre ""tıpkı diğer"tekeller" gibi patentler ve copyright'lar geçmişte tehlikeli olan ve tehlikeli olmaya devam eden araçlardır. Kamuya kesinlikle yararı olacak durumlar dışında bu haklar verilmemelidir."" [vii]İlaç maliyetlerindeki yükselişin ve ilaç firmalarının olağanüstü karlılığının bir nedeni, 1984'te ABD tarafından patent yasalarının sıkılaştırılmasıdır. İlaç endüstrisinin kutsal patentleri yüzünden eğer milyonlarca değilse bile binlerce insan hayat kurtarıcı jenerik(kopya) ilaçları kullanamamaktadır. Aslında DTÖ'nün temel amacı, Entellektüel Mülkiyet Haklarında Ticarete İlişkin Konular Anlaşması'nı (Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights Agreement (TRIPs)) kullanarak dünyadaki patentle korumayı artırıp, ABD'deki uygulama ile harmonize (aynılaştırma) etmektir. ABD ve 7'ler Grubu (G7) ülkeleri, bu işten karlı çıkacakları için TRIPs'i desteklemektedirler. New York Times ekonomi bölümünden Steve Lohr şöyle yazıyor, "Dünya Bankası tahminlerine göre, entellektüel mülkiyet hakları için küresel bir anlaşma gerçekleşirse, bu işten en çok ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkeler kârlı çıkacaktır. Ama gelişmekte olan ülkeler daha fazla para ödemek zorunda kalacaklardır. ABD, Almanya, Japonya ve Fransa bu işten yılda toplam 34.9 milyar dolar kazançlı çıkacaklar ve bu kazanç büyük ölçüde Çin, Meksika, Hindistan, Brezilya ve diğerlerinin kayıplarından oluşacaktır."[viii]. Bunun nedeni, ileri teknolojideki gelişmelerin çok büyük bir bölümünün kapitalist merkezlerde gerçekleşmesidir. Bu yüzden patenti alınmış materyalin büyük bir kısmı G7 ülkeleri tarafından kontrol edilecektir. Bazıları TRIPs anlaşması olmasa ABD'nin DTÖ'yü bırakacağını öne sürmektedirler. Bir başka deyişle DTÖ'nün beğenilen yönü ticareti serbestleştirmesi değil, kısıtlamasıdır. Aynı şey diğer ticaret anlaşmaları için de söylenebilir. Halen ABD ve Orta Amerika ülkeleri arasında müzakere edilmekte olan Orta Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (CAFTA) da patent korumasının artırılmasına odaklanmıştır. Bush yönetimi bu ülkelerden patent korumasını, ABD'de bile olmadığı kadar uzun bir süreye, 25 yıla çıkarmalarını istemektedir. Herhangibir Orta Amerika ülkesinin daha sıkı patent yasalarından yarar sağlayacak yerli bir endüstriye sahip olma olasılığı pek yoktur. Olanlar, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nın imzalanması sırasında olanlara çok benzemektedir. NAFTA uyarınca Meksika patent korumasını artırmaya mecbur edilmişti.
Kapitalist dünyanın merkezindeki büyük iş çevreleri, artan ölçüde patentlere bağımlı hale gelmiştir. Bu çevreler kendi beğendikleri kuralları bütün dünyaya empoze etmek istiyorlar. Teknoloji merkezdeki ülkeler tarafından patent altına alınmıştır. Bu durum özellikle teknoloji konusunda merkeze bağımlı olan sanayileşmekte olan ülkelerin zararınadır. Sanayi devrimi sırasında Avrupa'da olduğu gibi, ülkeler tarihsel olarak teknoloji çalarak gelişmişlerdir. Şimdi DTÖ ve diğer ticaret anlaşmaları ile bir sisteme bağlanan patent korumaları ile zengin ülkelerin teknolojik üstünlüğü, birçok ülkenin teknolojik ilerlemesini tehdit eden bir kanun haline gelmiştir. Patentler şirketlerin tekelci koruma için çaba gösterdikleri tek alan değildir. Bu yılın başında ABD Yüksek Mahkemesi'nin telif haklarını uzatmayı destekleyici kararı, şirket tekellerinin nasıl arttığı yönünde bir başka örnektir. 1998'de eğlence dünyasının Miki Maus'un telif haklarını kaybetmek üzere olan Disney gibi önemli oyuncuları, telif haklarının artırılması için Kongrede lobi yaptılar. Sonuçta telif hakları şirketler için 20 yıl artırılarak 95 yıla, bireyler için yaratıcının ölümünden sonra 70 yıla çıkarıldı. Bu karar telif haklarını güçlendirme eğilimine uygun olarak alınan birçok karardan sadece biri. Son 40 yılda kongre telif hakkı sürelerini 11 kere uzattı.. [ix] Kapitalist küreselleşme şirket tekelleşmelerini yaygınlaştırırken, devletler arasındaki ve işçiler arasındaki rekabeti de artırdı. Bu hafta Hindistan'ın Gujaret eyaleti başkanı, eyalette Meksika'daki "Maquilladoras" veya Doğu Asya'daki bölgeler gibi, şirketlerin vergiden muaf tutulduğu, çalışma kanunlarının geçerli olmadığı ihracat serbest bölgeleri kuracağını açıkladı. IBM patentlerle tekel konumunu sağlamlaştırırken, bu haftaki Business Week'te bir başka konu yer aldı. Bir şirket Macaristan'daki fabrikalarını, işçiliğin Doğu Avrupa'ya göre %75 ucuz olduğu Çin'e taşıyor. [x] Dahası, IBM hem "serbest" ticaret ve yatırımdan fayda sağlıyor hem de aslında karşı çıkması gereken sosyal harcamalardan yarar sağlıyor. Montreal Gazette'in yazdığına göre IBM gibi şirketler Montreal bölgesine taşınmak için milyonlarca dolar vergi iadesi alacaklar.[xi]Neoliberalizmle sosyal yardım, eğitim olanakları ve sağlık gibi sosyal konulardaki devlet harcamalarına genel bir saldırı başladı. Buna karşılık neoliberal eğilimli hükümetler şirketlerin refahı konusunda yapılan harcamalarda çok daha ılımlılar. Bunun açık bir örneği, Eyalet hükümetinin 1996'da"sıfır açık" politikasını benimsediği Quebec'te görülüyor. Hükümet borçların çok arttığını ve hepimizin kemerleri sıkması gerektiğini öne sürdü. Devlet harcamaları kısılmalıydı. Ama aynı zamanda "çeşitli iş çevrelerine yapılan yardım 1995-96'da 1.2 milyar dolarken, geçen yıl 3.3 milyar dolara çıktı." [xii] Sanırım hepimiz kemer sıkarken Eyalet hükümeti iş çevrelerinin kemerlerine fazladan birkaç delik açma fırsatı buldu. Ulusal düzeyde ise Liberal hükümet ülken tarihinde en uzun süreyle uygulanan bütçe kısıntıları sırasında Kanada Teknoloji Ortaklıkları'nı (Technology Partnerships Canada) kurarak "yaratıcı" şirketlere para dağıttı. Kurulduğu 1996'dan Aralık 2001'e kadar verilen paralardan sadece 24.48 milyon dolarlık kredi geri ödemesi (açılan 947.7 milyon dolarlık kredinin %2.58'i) yapıldı. Programa göre 2020'ye kadar 6.4 milyar dolar borç verilecek, buna karşılık en iyi ihtimalle 2 milyar dolarlık geri ödeme yapılacak. [xiii] Ne yazık ki Kanada'nın yaptıkları anormal değil. Havacılık ve Uzay Endüstrisi başkanı Peter Smith'in Montreal Gazette'e yazdığı mektuba göre, Kanada hükümetinin bu endüstrideki araştırma ve geliştirme çalışmaları için harcadığı miktar toplam maliyetin %25'i. Bu oran ABD'de %65 ve Avrupa'da %50. [xiv] Smith için bunlar "küresel bir ortamda iş yapmanın gerçekleri", Kanada hükümeti bunun farkına varırsa iyi olur. Sosyal harcamaların büyük şirketlere kaydırılmasının bir başka örneği de Kuzey Amerika üniversitelerinde görülüyor. Science and Technology'ye göre ABD temel araştırmalara verilen devlet desteği son 15 yılda 5 milyar dolardan 13 milyar dolara çıktı. [xv] Yine bu dönemde Reno Gazette'e göre mali durumu kötü öğrencilere verilen Pell bursunun okul ücretini karşılama oranı 1986'da %86'dan 1999'da %57'ye düştü. Bu konuda devletçe öğrencilere verilen yardım da 1986'da okul ücretinin %75'i iken 1999'da %64'e düştü. [xvi] Kanada'da 2000-2001 öğretim yılında sona eren son on yıl içinde üniversitelere öğrenci başına verilen burs desteği 8,607 dolardan 6,991 dolara düştü. [xvii]Benzer bir mantık Fransa'da da hakim oldu. Le Monde'a göre "Cercle des Economistes" (İktisatçılar Konseyi) ABD'deki düzeyi yakalamak için hükumete A&G harcamalarında büyük artış yapma çağrısında bulundu. [xviii] Bu ekonomistlere göre yapılan harcamalar ekonomik büyüme ile birlikte geri dönecekti. Ancak bu çağrı, AT'nin hüktmetlerin %3'ten fazla bütçe açığı vermesini yasaklayan Büyüme ve İstikrar Paktı kurallarına uymak için Fransa'nın harcamalarını kıstığı bir dönemde yapılıyordu. İktisatçılar A&G harcamalarının muaf tutulmasını istiyorlardı. Bu çağrı ilk bakışta zararsız görülebilir ama eğer Fransa bu pakta bağlı kalmayacaksa bunu niçin A&G harcamalarıyla yapıyor? Sağlık, eğitim ve sosyal yardım gibi konularda Fransız halkına yardım yapmak ülkenin gelecekteki refahı için bir yatırım değil midir?A&G'ye halkın zararına olarak öncelik vermek şirketlerin yararınadır. Aynı şekilde "serbest" ticaret anlaşmalarıyla artan rekabetten kasıt işçi sınıfı ve hükümetlerdir. Şirketler için rekabet kesinlikle sözkonusu değildir. Çünkü aynı "serbest" ticaret anlaşmaları ile şirketlerin patent kolaylıkları artmakta, rekabet azalmaktadır. Buna karşılık insanlar neoliberal küreselleşmenin kaba çifte standartlarından bıktılar. İki hafta önce Larzac'ta(Fransa) küresel adalet hareket için 300 bin kişi toplandı. Geçen hafta Hounduras'ta zaman zaman şiddetin de görüldüğü IMF'nin sert politikalarına karşı yapılan gösterilere onbin kişi katıldı. Kapitalist küreselleşmeye karşı duyulan genel rahatsızlığın boyutları DTÖ görevlilerinin toplanacağı Cancun'da da gözler önüne serilecek.1. Canadian Business September 2 2003 2. http://www.pc.ibm.com/us/why 3. http://www.patentmatics.com/pub72.htm 4. Canadian Business Sept 2 2003 5. Canadian Business Sept 2 2003 6. http://eon.law.harvard.edu/property99/history.html 7. http://eon.law.harvard.edu/property99/history.html 8. NY Times October 14, 2002 9. N.Y. Times Jan 16, 2003. 10. Business Week September 1 2003 11. Montreal Gazette April 19 2003 12. Montreal Gazette April 19 2003 13. Taxpayer.com 14. Montreal Gazette August 18 2003 15. Issues in Science and Technology Summer 2003 16. Online Reno Gazette Journal 5/1/2002 17. Globe and Mail October 23, 2002 18. Le Monde July 8 2003
Yves Engler öğrenci hareketleri hakkında bir kitap üstünde çalışmaktadır. Kendisine [email protected]'dan ulaşılabilir.
Çeviren: İnci Ötügen