Ekonomi Notları: Lula'dan alınacak dersler

Ekonomi Notları
-
Aa
+
a
a
a

Ekonomi Notları –  49

 

Ömer Madra: Bugün Türkiye dışında bir konuyu tartışacağız, o da Brezilya.

 

Hasan Ersel: Brezilya’ya birkaç nedenle değinmek istiyorum. Bir kere çok ilginç bir ülke, ikincisi yanlışlıkla Türkiye ile Brezilya arasında çok paralellik kurulur. Doğrusu bazı şeyler de benzer hakikaten, hiç benzemez değil ama, herşey benzemez… Bu da yanılmalara yol açıyor. Ama öğrenilecek bir şeyler var orada. Bir de son seçimden sonra ortaya çıkan durum önemli. Lula diye özetlenen –herhalde ayıp olmuyor, tam adı Luiz Inácio Lula da Silva-, herkes Lula diyor herhalde uzun olduğundan…Uygun bir davranış mı acaba bir ülkenin devlet başkanına?...

 

ÖM: O bir sevgi ifadesi.

 

HE: Öyle, değil mi? Yani ayıp etmiyoruz?

 

ÖM: Kesinlikle, bu konuda uzun bir yazı okumuştum: Brezilya’da onu destekleyen insanlar, Lula’dan başka herhangi bir şey söylenmesini kabul etmiyor “O, bizim Lulamız” diye bakıyorlar.

 

HE: Tamam o zaman biz de "bizim Lulamız" diye bakabiliriz, çok ilginç bir insan. Brezilya tarihinin çok önemli isimlerinden biri olma potansiyeline sahip bir insan. Brezilya tarihinde önemli liderler var, bunlardan ilki Getúlio Vargas. Vargas, önce 1940’larda diktatör olarak sonra da 1950’lerin başında seçimle iktidara gelmiş ama seçimle geldikten sonra işler karışmış, orduyla arası bozulmuş ve intihar etmiştir. Brezilya’nın sanayileşmesini başlatan adamdır. Esas mücadelesini bu plantasyonların sahipleri, kabaca toprak ağaları diyelim, onlarla sanayileşme uğrunda yaptı.

İkinci önemli adam Jusceline Kubitscek, bu kişinin önemi de Brasilia kentini başkent olarak kurmasıdır. [Bu kent deniz kıyısında değil. Daha içerilerde. Getulio Vargas'ın başlattığı "Brezilyalılık ruhunu" oluşturma girişimini güçlendiren bir hareket olarak yorumlanıyor.] Kubitschek harcamacı bir lider. Zaman içinde epeyce ters düşüyor orduyla. Fakat ona bir şey olmuyor. Darbe 1961’de o görevden ayrıldıktan sonra başkan olan sosyal demokrat eğilimli Joao Goulart'a karşı yapılıyor. Askerler Brezilya'yı 20 yıl süreyle yönelttiler.

 

ÖM: Evet, kanlı bir dönem.

 

HE: Brezilya tarihinde önemli bir lider daha var. O da Lula’dan önceki başkan Fernando Henrique Cardoso. Bu insan ortanın sağında bir politikacı ama Brezilya'da genelde politikacı denince akla gelen rüşvetçi, populist vs. bir lider değil, tam tersine bir insan. Üstelik uyguladığı program da ilginç, en büyük başarısı kalabalık ve büyük olmasına rağmen bu ülkenin ilk öğretimdeki muazzam açığını kapatıp dünya standartlarına getirmesi. İkinci mücadele verdiği alan da adalet sistemini çalışır hale getirmek. Brezilya sokaklarında terörün kol gezdiği, adaletin ise kötü işlediği bir ülke olarak tanımlanıyor. Cardoso bu alanda pek başarılı olamıyor ama gayret gösterdiği açık. Öte yandan Cardoso'nun ortanın sağında bir politikacı olması onu toplumsal adaletsizliklerle uğraşmaktan alıkoymuyor. Tabii onun arkasından gelen Lula için Cardoso'nun programının ötesine geçmesi sadece bir zorunluluktur… İki nedenle: birincisi Cardoso'nun geldiği nokta, ikincisi de Lula’nın siyasi çizgisi…

 

Seçim öncesinde iddia edilen şuydu: "Lula gelecek, Brezilya ekonomisinin işleme mekanizmasını dünya sistemine eklemleşme biçimini boş verecek, o yüzden de Brezilya’da büyük bir krize yol açacak..." Artık dedikodu mu diyeyim, korku mu diyeyim ne olduğu belli değil.

 

Kontr propagandayı Lula boş çıkardı

 

ÖM: Müthiş bir kontr propaganda yapılmıştı.

 

HE: Pek bilmiyorum, belki buna kendisi de katkıda bulunmuştur, böyle bir şeyler söylemiş olabilir.  Sonuca bakalım şimdi: Korkulan olmadı, bir kere Lula yardımcı olarak iş çevrelerinin güvendiği bir iş adamını seçti. İkinci olarak merkez bankası başkanı olsun, diğer profesyonellere olsun hürmet edeceğini gösterdi. Sonra da açıkca güven telkin etmeye başlayarak programını şuna oturttu: “Tamam, ülkenin bir borç yükü var, ülkenin sosyal güvenlik sisteminde çok büyük problem var -dikkatinizi çekerim bunlar bize çok benziyor- biz bu alanlarda gerekli olanları yapmaya çalışacağız, bunun için de ciddi önerilerimiz var ve bu yönde çalışıyoruz. Fantezilerle, onun külahını alıp ötekine giydireceğiz gibi oyunlarla vakit geçirmeyeceğiz.”

 

Bu olunca ne oldu? Birdenbire finans çevrelerinin - işlerin beklendiği gibi gitmemesini ilk sezecek ve rahatsız olacak olanlar finans çevreleridir- Brezilya ile ilgili tavırları olumluya döndü. Ben geçen hafta bir uluslararası konferanstaydım, Brezilya’yı Rodrigo Azevedo adında bir iktisatçı sundu. Credit Suisse-First Boston’da çalışıyor. Sunumu özünde "Brezilya'da ciddi sorunlar var ama olumlu birşeyler de oluyor" biçiminde özetlenebilir.

 

ÖM: Bu çok önemli, çünkü bir iki de rakam vermek gerekebilir belki; Brezilya’nın dünyanın en büyük nüfuslu ülkelerinden biri olduğunu, yüzölçümü olarak devasa bir ülke olduğunu da belirtmeliyiz, değil mi? Nüfusu 180 milyon civarında galiba?

 

HE: Evet böyle bir ülke, aşağı yukarı 9 milyon km2’ye yakın alanı var ve bu ülkede büyük doğal kaynaklar var, madenler vs. var. Bu ülke biliyorsunuz kahve, kakao üretiyor ama sanayi de çok gelişmiştir. Örneğin kendi tasarımı olan jet yolcu uçakları yapıp bunu Amerikan ve Avrupa pazarına büyük ölçüde satıyor, öyle göstermelik değil, Afrika’ya büyük ihracatı vardır. İhracatı büyük ölçüde Amerika üzerine yoğunlaşmıştır, ülkenin ihracatının %25’i Amerika’ya gidiyor. Büyük gücü olan bir ülke.

En büyük sorunu hep ödemeler dengesi açığı veriyordu. Bunun nedeni ise ihracat-ithalat dengesizliği değil. Brezilya genelde ihracatı ithalatın üzerinde olan bir ülke -son yıllarda böyle değildi. Fakat diğer döviz kazançları zayıf, özellikle dış faiz ödemeleri yüksek. Bundan dolayı ödemeler dengesinde cari açık var. Brezilyalılar sonuçta bizler gibi biraz olanaklarının üzerinde harcama yapmaya alıştırılmışlar. O yüzden hem iç hem de dış borcu epeyce yükselmiş.

 

ÖM: Bir de tabii muazzam bir gelir dağılımı adaletsizliği problemi var.

 

HE: Evet o da var, çok kabaca söylersek, ülkenin güneydoğusu, yani Sao Paolo, Rio de Jeneiro gibi büyük kentleri olan 73 milyon nüfuslu bölgede adam başına gelir 8800 Real iken ülkenin kuzeydoğusunda, yine deniz kıyısı olmasına rağmen, sadece 3000 Real, yani 1000 ABD Doları (3 Real yaklaşık 1 USD). Üstelik burada 47-48 milyon kişi yaşıyor. Ülkenin kuzeyinde (Amazon bölgesi) yaşayanların sayısı az, yaklaşık 13 milyon kişi, orada da adam başına gelir 3900 Real (yani 1300 ABD Doları) dolayında.

 

ÖM: Bahia eyaleti, vs. değil mi?

 

HE: Evet. Böyle bir sorunu olan bir ülke.

 

Mustafa Arslantunalı: Fakat öte yandan muazzam doğal kaynaklara sahip bir ülke, bu doğal kaynakların ekonominin canlandırılması için hızla tüketilmesi de sadece Brezilya için değil, dünya için de çok büyük bir tehlike haline gelebiliyor, deniyor.

 

Para hırsı etnik zenginliği yok etti

 

HE: Brezilya’nın güçlü bir ordusu vardır. Ama bu ordunun son zamanlarda organizasyonu büyük ölçüde bu ormanları korumaya yönelik olarak değişmiştir. Brezilya’nın uzun zamandır, 100 küsur yıldır komşularıyla hiçbir derdi yok. Deniz kuvvetleri ülke için yaşamsal önem taşıyan deniz yollarını koruması görevini üstlenmiş. Ordu ise Amazon’da koruma görevini yapabilecek, oraya müdahale edebilecek şekilde donatılıyor. Çünkü -nihayet diyelim- Brezilyalılar bu işin vahametini anladılar ve bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ama bu bir iktisadi savaş, yani orayı tahrip etmekten kazananlarla onu durdurmaya çalışanlar arasındaki bir mücadele.

 

ÖM: Kereste ve altın avcılığı, orada korkunç şeyler yapıyorlar, yerli halkı da katlederek.

 

MA: 1900 yılından bu yana 87 etnik grup tamamen yok olmuş, katledilmiş.

 

ÖM: Öyle bir vahamet de var tabii.

 

HE: İşin ilginç tarafı, Güney Amerika ülkeleri arasında ırkçılığın en az olduğu ülkelerden biridir, hatta belki de birincisidir. Yani bu iş ırkçılık nedeniyle olmuyor.

 

ÖM: Para hırsı!

 

HE: Evet, tamamen para hırsından oluyor. Orada beyaz da olsa, sarışın da olsa, kim olsa yok edecekler çünkü o kereste gerekli… Gaddarca bir iktisadi çıkar savaşı o.

 

Brezilya'ya bakınca böyle bir ülkenin başına bu insan ve bu kadro geldiğinde, iş ciddi tutulduğunda imajın ne kadar kısa zamanda değiştirebileceğini görüyoruz. Bence Türkiye’nin buradan alması gereken ders var… Bir nokta daha eklemek istiyorum. Uluslararası ortamda Brezilya'dan ekonomi bakanı veya üst düzey bir yetkili gördüğümde hep etkilendim. Ne dediklerini, ne yaptıklarını bilen, iyi yetişmiş insanlardır.

 

ÖM: Bu senin başından beri üzerinde temel olarak durduğun konu, yani saygınlık, sözüne güvenirlik, inandırıcılık meselesi ile çok yakından bağlantılı olsa gerek.

 

HE: Evet. Bu noktada Cardoso “uzun vadeli iş yapmamız lazım”ı ön plana çıkaran ilk önemli politikacıydı, Lula burada hiçbir hata yapmadı, kesinlikle ucuza kaçmadı. “Bu problemi çabuk çözeriz, haftaya çözeriz, vs.” dediğini de hiç okumadım –tabii Portekizce bilmediğim için her gün ne yaptığını da bilmiyorum ama dış basına yansıyanlarda okumadım. “Problem budur” dedi, çözüm yolları üzerinde düşündü. Tabii bir destek de umuyor, bu da normaldir.

 

Çok rakama boğmak istemiyorum ama Brezilya’nın büyüme hızı 2001 ve 2002 yıllarında aşağı yukarı % 1.5, şimdi Lula iktidara geldi ve politikaları belli oldu, dış ülkelerde yapılan tahminlere göre Brezilya'nın 2003’de büyüme hızının artacağı düşünülüyor. Enflasyonun da hafif artacağı düşünülüyor ama % 10’larda devam eden bir enflasyon bu, dış ticaret dengesi yine fazla veriyor, ihracatının ithalatından 12.5-13 milyar dolar fazla olacağı bekleniyor 2003 yılında. Borç yükünü de istikrara kavuşturabilecek gibi gözüküyor. Kamu borcunun milli gelire oranını –bütün herşey hesaba katıldıktan sonra, net olarak- 2002 yılında aşağı yukarı % 56 idi, bekleyişler bunun % 54.5’a düşeceğini gösteriyor. Çok büyük bir düşüş değil diyebilirsiniz ama sorun o değil. Borç yükündeki artış eğilimi ters dönüyor. Çünkü kamu kesimi borcunun gayri safi yurt içi hasılaya oranı 2000'de % 49.4’den 2002'de % 56’ya çıkmıştı.

 

ÖM: Kritik sınır da % 60 idi yanlış hatırlamıyorsam?

 

HE: Evet. Şimdi aşağıya doğru çevirebileceğini görüyoruz. Nereden görüyoruz? Dediğim gibi uluslararası finans çevrelerinin dökümanlarından görüyoruz. Görüldüğü üzere yeni yönetim bu konuda, işleri gereği, en kuşkulu olabilecek olan çevreleri ikna edebilmiş. Demek ki ciddi olursa kazanılabiliyor. Benim en çok altını çizmek istediğim nokta bu.

 

Toprak reformunda "öndeyiz"

 

ÖM: Yalnız Türkiye’ye değil, bütün dünyaya da önemli dersler çıkıyor. Tabii çok ilginç olan kişiliğinden iki kelime ile bahsetmek de iyi olabilir; ayakkabı boyacılığıyla ve çok uzun süren bir sendikacılık mücadelesiyle seçim üstüne seçim kaybederek, ama aynı zamanda PT adlı işçi partisinin saflarında tabanını müthiş güçlendirerek olağanüstü sevgi ve saygınlık kazanmış bir adamdı. Yanılmıyorsam bir tek konuda bağışlayıcı olmayacağını, ödün vermeyeceğini söyledi, kilise avlusunda polislerin çocukları katletmesi gibi akıl almaz bir olay vardı, “O konuda benden polis korksun. Hiçbir insanın, hiçbir kurumun Brezilya insanlarına, halkına bu şekilde davranma hakkı tanınamaz” dedi. Onda da haksız olmadığını düşünmek mümkün doğrusu.

 

HE: Evet, bu Brezilya’da kanayan bir yara, felaket bir şey. Dediğim gibi Cardoso baş edememişti, hatta örnek söyleyeyim, Cardoso bütün iktidarı boyunca bir tane eğitim bakanı ile çalışıyor, bu adam da bu işi biliyor ve başarısı da işte meydanda, ilkokul eğitiminde dünya standartlarına ulaşıyor. Ama adalet bakanı 9 tane! Yani bu iş yürümüyor, liderin bir kabahati olduğunu sanmıyorum, orada çok ciddi sorunlar var, onun mutlaka çözülmesi lazım. Oradaki ‘gecekondu’ diye söylediğimiz şey bizdekine benzemiyor, çok daha kötü durumdalar. Ülke başka açılardan belki Türkiye’den daha zengin, daha güçlü, vs. ona hiç şüphe yok ama buraya baktığınız zaman bir sosyal yara ve çok fazla kanayan bir yara. Bunda herhalde mutlaka sert olacak ve bir düzen getirme üzerinde çalışacak.

 

ÖM: Evet, çünkü sokak ortasında bayağı insan avı oldu, çocukları resmen katlettiler, hem de çok sayıda çocuk. Bir de tabii çok önemli, bir topraksız köylüler hareketi var orada.

 

HE: Evet. Programında iki tane şey var, bir tanesi Fome Zero (sıfır açlık) programı. Açlık çeken kalmayacak, "fakirlere günde üç kere yemek sağlanacak." Bunun nasıl yapılacağı, finansal açıdan, vs. tartışılıyor; ikincisi de toprak dağılımı üzerine. O açıdan da Türkiye’den farklı bir ülke, muazzam plantasyonları olan bir ülke, Türkiye’de biraz büyük toprak sahipleri var ama oradaki gibi değil.

 

ÖM: Ülke gibi çiftlikler var değil mi?

HE: Brezilya tarihi budur, bu plantasyonların sahiplerinin tutuculuğu ile sanayicilerin atılımcılığının savaşlarıdır ve pek çok darbenin nedeni de budur. Bu tarihi kalıntıyı da toparlamak gerekiyor: Anladığım kadarıyla zor iş.

 

ÖM: Bir de toprak reformu gibi çözümü dünyanın belki de en zor konusu... Herkesin gündeminde olup da, bütün sosyal demokrat ve sol iktidarların bütün tarih boyunca en büyük direnişle karşılaştıkları bu olmuştur bildiğim kadarıyla.

 

HE: Aslında biz onu çözdük.

 

ÖM: Nasıl?

 

HE: Medeni kanun yoluyla! Toprak sahiplerinin çok çocuk yapmasını sağladık, her birine de eşit arazi dağıtınca birdenbire arazi küçülmeye başladı ve yok oldu.

 

ÖM: Beklenmedik ama belki de olumlu bir sonucu sayılabilir mi, bilmiyorum.

 

HE: Hakikaten çok zor bir konu. Bir de sonuçları ürün cinsine de bağlı. Örneğin kahvenin özel üretim biçimi var, onun için belki belli bir ölçek gerekli. Dolayısıyla yapılması gereken sadece araziyi bölüp küçültmek olmayabilir. Araziyi böldükten sonra uygun ölçekli tarımsal işletme kurulması sağlanmalı; örneğin kooperatif gibi. Herkesin kendi arazisi olur ama kooperatif olmanın avantajından yararlanır. Yani tarımda yeniden yapılanma gibi benim hiç anlamadığım bir konudur. Çok da tehlikeli bir konudur, yanlış yaptığınız zaman saçma sapan sonuçlar alırsınız. Dünyada epeyce yanlış örneği vardır. Ama mutlaka da yapılması gereken bir şey.

 

ÖM: Lula’nın bütün dünyada, başta uluslararası finans çevreleri olmak üzere tabii ki sivil ve daha soldaki kitleler tarafından kucaklanıyor olması da bu karanlık ufukları olan bir dünyada ciddi bir umut ışığı olarak görülebilir. Bu bakımdan da iyi oldu bu örneği getirmen. Bizim Lula’yı tanıma biçimimiz çok dolaylı yoldan ama hem sosyal duruşu, siyasi fikirleri hem de müziği itibariyle çok beğendiğimiz ve sürgünde de ömrünü biraz çürütmüş olan Gilberto Gil gibi bir adamı getirip kültür bakanı yapması doğrusu bizim için hoştu. Gilberto Gil’e de bir tebrik telgrafı çektik biz, çünkü Radyo’yu da ziyaret etmişti, çok sempatik, cana yakın bir adamdı. Onun için dolaylı yoldan olumlu şeyler düşünüyoruz Lula hakkında doğrusu.

 

(1 Mayıs 2003 tarihinde Açık Radyo’da yayınlanmıştır.)