Ömer Madra: İki kanattan sıkıştırılmış olarak devam ediyoruz biz; kerpetenin ya da cımbızın dişleri arasında.
HE: Ne yazık ki sizi kurtarabilecek durumda değilim.
ÖM: Bir taraftan anti demokratik Radyo Televizyon yasası, bir yandan kanın gövdeyi götürdüğü Filistin – İsrail bölgesi. Gazetelerde de pek fazla birşeye rastlamak mümkün olamıyor her iki konuda da maalesef... Neyse biz konuşalım hizmetlerin serbestleştirilmesi konusunu. Bugün gündemde galiba, audio-visual hizmetlerin özellikle, tabii bu cımbızın kanatlarından birine de ilişkin bazı yönleri olabilecek bir konu.
Hasan Ersel: Bu konu hem Türkiye’yi hem de dünyayı ilgilendiriyor, iki konuyu da kapsamış oluyoruz diye düşünüyorum. Geçen hafta Tunus’ta bir konferansa katıldım. Fas, İtalya, Mısır ve Tunus’tan araştırmacılar vardı, Türkiye’den de ben vardım. Konu ilginçti, Dünya Ticaret Örgütü’nün görüşmeleri başlıyor, bunun içerisinde hizmetler var, GATS diye bilinen hizmet ticaretinin genel sözleşmesi var. Hizmetlerin dünyada nasıl hareket edeceği, bu konuda ne gibi kurallar oluşturulacağı tartışılıyor. Siz çok daha yakından takip ediyorsunuz Türkiye'deki basını, bu konuda bir haber gözünüze çarptı mı hiç?
ÖM: Hayır, birşey göremiyoruz.
HE: Bana da ilginç geldi, ben bu projede çalışıyor olmasaydım herhalde ben de hiçbir şey duymamış olacaktım. Örneğin, Türkiye ne yapıyor onu hiç bilmiyoruz…Gizli olduğundan değil… Yanlış anlamayın, Hazine Müsteşarlığı’nın web sitesine girerseniz orada malumat var, bizden saklanıyor değil…Fakat ne oluyor, bundan sonraki pazarlıklar için Türkiye’nin görüşü ne, nereye doğru gidiyoruz? Bilmiyoruz…
Bu toplantının kısaca amacını söyleyeyim: Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin (bu arada Türkiye de teknik bir nedenle dahil edildi) hizmetlerin uluslararası ticarete konu olmasına ilişkin pazrlıklardan yarar sağlayabilmeleri için nelere dikkat etmeleri gerektiği saptanmaya çalışıldı. Bu konferans ise Italya'daki Istituto Affari Internazionali ve Dünya Bankası Enstitüsü'nün desteği ile yapıldı. Tunus Uluslararası İlişkiler Bakanlığı ve Tunus Üniversitesi de organizasyona yardım ettiler. İtalyan araştırma kurulunun burada önemli bir konumu var. Bunun nedeni de Avrupa Birliğinde (AB) olup bitenlerin, özellikle, Kuzey Afrika ülkelerini çok etkilemesi. Dolayısıyla AB'de olup bitenleri inceleyeip sunmak görevi bu kuruluşla ilişkili araştırmacılarındı. Bu proje içerisinde yer alan diğer araştırmacılar ise kendi ülkelerinin deneyimlerini inceliyorlardı. Benim görevim de, Türkiye veMısır’ın mali alanda serbestleşmesinin tarihçesine bakmak, neler yapıldığını incelemekti.
İşin önemli tarafı GATS 2000 adı altında hizmet ticaretinin serbestleştirilmesi için yeni bir görüşme dizisi başlıyor. Bu konuda da farklı görüşler ve kaygılar var. Sorun şurada: Bu görüşler arasında bir uyum sağlanabilir mi? Ülkelerin hizmet ticaretinin serbestleşmesinden yararlanması için neler yapılmalı? Burada, kendi alanımdaki konular var ama benim ilgimi çeken, audio-visual endüstrisinde ne yapmak gerekeceği oldu…
Bu ilginç bir konu, çünkü iki farklı boyutu var olayın. Bir tanesi GATS anlaşmasının ruhu… O da ‘ayrımcılık yapmama ilkesine’ dayalı olarak artan ve yaygınlaşan serbestleştirme yapılmasıdır. İkinci boyut ise audio-visuel endüstride çok önemli olan kültürel boyut… Radyo, televizyon yayını, film gibi ürünlerin bir de kültürel boyutu var. Kültürel farklılıkların korunmasının, geliştirilmesinin, kamu politikaları ve kuralları yoluyla sağlanması diye bir ilke var. Mesela AB anlaşmasının 151. maddesi “sanatsal ve edebi yaratının audio-visual sektör dahil, desteklenmesi için işbirliği yapılmasını” öngörüyor. Bu işi geliştirelim, koruyalım diyor.
ÖM: Kültürel farklılıkları?
HE: Evet, ve onları koruyalım diyor, koruyabilmek için birşeyler yapalım diyor. Böylece birisi tanesi serbestliği savunan ötekisi ise korumacı olan iki ilke var. Biraz bunun iktisadı üzerine gideyim, enteresan bir konu bu, iktisadi açıdan bakınca iki tane sayılarla ifade edilemeyen toplumsal amaç var. Sayılarla ifade edilemeyen derken şunu kastediyorum. Örneğin enflasyonu % 35den 20’ye indirmek ya da büyümeyi %3'den %5'e çıkarmak sayılarla ifade edilebilen amaçlardır. Ama bu konudaki amaçlar sayılarla ifade edilemiyor. Amaçlardan birisi uluslararası iktisadi birleşmenin derinleştirilmesi, bu GATS’ın amacı. Tabii ülkeler için hayırlı olacak bir bir şekilde birleştirilmesi… İkincisi, kültürel farklılığın toplumsal değeri. İşte bu bağlamda önemli bir görüş ortaya çıkıyor. Amerikalı iktisatçı Albert Hirschman bu tür iki amaç arasında "bölünemez bir çelişki" olacağını söylüyor. Yani piyasa mekanizması bu iki amacın hangi oranda gerçekleştirileceği biçiminde bir çözüm veremiyor. Şu kadar kültür şu kadar serbest ticaret olsun diye bir çözüm yok… Çözüm, ya birine ya ötekine ağırlık vermek biçiminde oluyor. Çözüm de siyasal…Bu olgu GATS bünyesinde ve başka yerlerde de Amerika Birleşik Devletleri ile bazı ülkeleri karşı karşıya getiriyor. (Merka etmeyin ülkemiz ABD ile karşı karşıya gelenler arasında yer almıyor) ABD'nin ağırlık verdiği boyut bu ürünlerin serbest ticarete konu olması…Bu alanda daha fazla serbestleştirme yapılabileceğini savunuyor ABD…
ÖM: Bu, ABD’nin zaten genel tavrının bir uzantısı, herşeyi mutlak olarak serbestleştirilmesini istiyor.
HE: Çünkü diyor ki “her mal veya hizmet gibi bunların da ticaretinin serbest olmasının avantajları vardır”. Bunun karşısında yer alanlar var: AB, Avusturalya, Brezilya, Kanada, Mısır ve Hindistan, aktif bir şekilde karşılar. Onlar da kültür boyutuna ağırlık vermek istiyorlar ve bu yüzden korumacı, yani kültür boyutunun korunması yönünde önlemlerin sisteme sokulmasını savunuyorlar.
ÖM: Burada Çin’in durumunu bilmiyoruz.
HE: Çin Dünya Ticaret Örgütü içinde yoktu daha önce…
ÖM: Evet, yeni girdi.
HE: Onun için ben de bilmiyorum durumunu.
ÖM: Ama onun dışında, Brezilya, Hindistan, Mısır, Kanada ve Avusturalya’yı katınca bunun “dünyanın geri kalan kısmı” sayılabilir.
HE: Bizim tarafsızlığımızı unutmayalım!
ÖM: O en önemlisi, köprü rolü oynuyor Türkiye.
HE: Bir benzetme var. Bu toplantıya tebliğ sunan Lelio Iapadre isimli bir İtalyan akademisyen, “bu tarıma benziyor, çünkü tarımda da korumacılık meselesi hep var, tarımsal üretimin dışsal etkileri vardır, çevrenin korunması, doğanın korunması, uygarlık, hatta ağız tadı geleneklerinin korunması gibi" diyordu. Ben böyle düşünmemeiştim, ilginç geldi.
Bu konuda bazı görüşler de ortaya atıldı. Söz gelimi, “acaba dökümanter, kültürel ağırlığı yüksek filmlerle eğlence filmlerini içeren audio-visual malzeme ayırımımı yapalım?” Konunun uzmanı olmadığım için bir yargıya varmam olanaksız. Ama akşam televizyonda seyrettiğimiz bir eğlence filmi de bir kültürü aktarıyor gibi geliyor bana… Olayın bir başka yönü ise salt iktisadi…Amerikan sinema endüstrisi çok gelişmiş, çok büyük ölçekli üretim yapıyor. Maliyetlerini düşürebiliyor, -çok pahalı filmler yapıyor ama hasılatı ile karşılaştırıldığı zaman rahatlıkla çıkarabiliyor-. Bu ona rakiplerini piyasada altetme olanağı tanıyor. Büyük bir olasılıkla Amerika'lıların serbest ticaret istemeleri bu avantajlarından güç buluuyor. Özetle bu konu çok ciddi bir sorun olarak gündemde ve gündemde de olacak… Türkiye’nin bu konudaki tavrını bilmiyorum. İyi bir arama yaptığımı da söyleyemiyeceğim gerçi…Amerika’ya mı yakınız?
ÖM: Yok bir tavrı herhalde diye düşünülebilir, çünkü genellikle, Kyoto’da meselâ, küresel iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda da bir tavrı yoktu. Başka konularda da fazla belirgin bir tavrı olduğu görülmüyor. Öte yandan, bu kültürel farklılıkları koruma, -AB anlaşmasının 151. maddesi dedin galiba- Brezilya, Mısır, Hindistan, Kanada ve AB gibi diğer ülkelerin savunduğu şey, bu yeni çıkan radyo televizyon yasasında, Cumhurbaşkanı’nın veto edip de hiçbir şekilde değişiklik yapılmadan, Adalet Komisyonu’ndan geçen metin o türlü audio-visual hizmetleri de tam bir merkezi denetime tabi kılıyor, mevcut denetimi de Başbakanlık’a daha sıkı bir şekilde bağlıyor. Ayrıca, YÖK’ü tekrar devreye sokuyor, MGK’yı da devreye sokan bir uygulama getiriyor ve açıkça anti-demokratik bir şey getirdiği gibi de bu kültürel farklılıkları, Avrupa sınırötesi İletim sözleşmesine aykırı hükümleri de barındırıyor. Bir de konuşmamız gereken çok önemli bir husus kaldı, o da internet. İnternet de audio-visual alanların dağıtımında hayati önem taşıyan bir şey. Burada da, yeni yasada çok önemli bir şey var, 4676 sayılı yasa -ki, apar topar hiç kimsenin beklemediği bir anda, milletvekillerinin dahi haberinin olmadığı bir anda geldi bu- ve komisyondan geçti, orada da pek çok şey Haberleşme Yüksek Kurulu’nun belirleyeceği strateji çerçevesinde üst kurulca tespit ediliyor, her türlü teknoloji ve her türlü iletişim ortamında yapılacak yayın ve hizmetler, bu usul ve esaslar merkezi denetime tabi kılınıyor. Haberleşme Yüksek Kurulu’nun onayına sunuluyor, bu yayın ve hizmetlerin mevzuata uygunluğu da üst kurulca denetleniyor, diye çok merkezi bir denetim oluyor. Kültürel farklılaşma bir yana bırakılsın, internetin çok sayıda da internet mekanının şimdi protesto ettiği bir olay. Cumhurbaşkanı’nın, internetin işleyişine de, yani hizmetin işleyişine de aykırı olduğunu belirttiği “veto” gerekçelerinde de açıkça yer alıyordu. Yani ciddi bir sıkıntı var. Bu yeni yasa esas alınırsa Türkiye’nin tavrının ne olduğu daha iyi ortaya çıkar diye de yorumlayabilir miyiz acaba?
HE: Yalnız, benim yine bu toplantıda dinlediklerimden çıkarabildiğim kadarıyla, bu tutumun Avrupa ile hiçbir ilgisi olmadığı açık… Üstelik hakkında genç bir Mısırlı bilim adamının üç Arap ülkesinde (Mısır, Tunus ve Fas) bu alandaki gelişmeleri inceleyen tebliğinde de eğilimin devletin bu anlamda karışmasından uzaklaşma yönünde olduğu gösteriliyordu. Tunus'da biraz daha müdaheleci görünüyordu bunlar arasında… Bizde de garip bir ters eğilim gözüküyor.
ÖM: Korumaya yönelik tavırlar almak en azından bir açıdan doğru gibi görünmüyor mu?
HE: Ama korumanın da sınırları çok dikkatle çizilmiş… Söylenen ‘koruyorum’ adı altında herşeye müdahale etmek değil, amaç o endüstriyi korumak. Örneğin, sübvansiyon vermek… Yoksa ötekini yasaklamak değil.
ÖM: Tam da bunu söylemek istiyordum, burada koruyalım derken, bütün radyo, televizyon yayınlarının, üstelik de internetin tamamen denetim altına alınması alınmasını öngören çok merkezi bir yapılanma amaçlanıyor.
HE: Bunun Avrupa'da karşılığı herhalde yok, Avrupa’da gidilen en uç nokta “Amerikan filmleri için kota koyalım” olabiliyor. Onun uygulaması bildiğim kadarı ile yok… “Amerikan filmlerini yasaklayalım” diyen kimse yok.
ÖM: Cımbızdan çıkamadık gene, ne yapalım, bir dahaki sefere.