26 Haziran 2005Umur Talu
Felsefeden hoşlanmayan, "felsefeyapmalan" diyenin bile nihayetinde bir felsefesi var. İyi eğitimlerden geçmiş, iyi mevkilere gelmiş birilerinin haydi haydi.Çünkü, insanlar, insanlığın düşünce, duygu ve vicdan birikiminin zengin çeşitliliği olan "Felsefe"ye, filozoflara karşı ilgisiz, bilgisiz kalsalar da...Edinebildikleri eğitim, içindeki yüzdükleri dünyaya dair "bilgi", inançlar, fırsatlar, çıkarlar vesaire bir "hayatgörüşü" oluşturur.Eh bu da, "Felsefe" alınmasın ama, pekala "felsefe"dir.
Büyük harfli "Felsefe", genellikle, hakim, baskın düşünce, gelenek ve inançların çizdiği sınırların dışında dolaşarak...Evrenin, yeryüzünün, insanlığın...Ve insan düşünceleri, söylemleri, eylemleri, çelişkileri, mücadeleleri, çakışmaları, manaları, inançları, kurumları, hiyerarşilerine dair meraklar, sorgulamalar, tavırlar, münafık ve muhaliflikler üreterek yol alır.Elbette, "filozof" vardır; görevi, aklı, fikri, menfaati yahut hakikaten samimi inancı, o sırada "güçlü,geçerli,hakimolan" yanındadır; onun hizmetindedir.Ancak, "Felsefe" genellikle, dayatılandan, tahakkümden hoşlanmayan ruhun, vicdanın ve aklın özgürlük peşindeki koşusunun yatağıdır.
Büyük bir gazetenin yönetmeni de, ülkesi Türkiye'de, ABD-İngiliz işgalini yargılayan sembolik bir mahkemenin kurulmasını alkışlamak zorunda değil.Bir takım düşünürlerin orada "savaşın,işgalin,gücünfelsefesi"ni yapmalarını, üstelik bununla yetinmeyerek "yargıkararı" vermelerini doğru da bulmayabilir.Çünkü onun da bir "felsefesi" var. Bu felsefenin, sembolik değil, gerçek hukuka, gerçek mahkemelere olan inanç, sadece onları meşru görmek şeklindeki ifadesine saygı da duyulabilir.Tabii, misal, bir savaş, istila, işgal için "uluslararasıhukuk"u da şart koşmuş, ille de onu aramış ama ABD öyle bir hukuka sırt çevirince tepki duymuş bir "felsefe" ise bu.Fakat asıl önemlisi, "felsefe"nin kendini ele verdiği, saf bir içtenlikle kendisini tanıttığı yerdir.
"Yönetici-yazar", İstanbul'da toplanan "Irakmahkemesi"ne bir takım "ilkesel" görünen itirazlar sıraladıktan sonra sadede gelir ve asıl "ilkevefelsefe"sini duyurur: ABhedefindenşaşmamak...ABDileiyigeçinmek...Rusyaileiyiilişki! İşte "Felsefe" asla bu "felsefe"yi anlayamaz.Ne pahasına olursa olsun, bir güçlü ile o sadece güçlü diye "iyigeçinmek" ve asla papaz olmamak, bu yüzden de "biatetmek" felsefesini anlayamaz.İnsanlığın bu uzun ve belki de kısa tarihinde, düşünen, taşınan, daha iyisini, daha doğrusunu, daha insanisini, daha adilini arayan...Onca ırk, etnisite, millet, din, inanç, inançsızlık, fikir, isyan, devrim ve barış ve hukuktan bugüne, bize kalanın bu kadar "gerçekçibirsüflilik"... Bu kadar basit bir "boyuneğme" felsefesi olmasını anlayamaz.Hele hele, bu güçlüler bir güçsüze boyun eğdirirken dahi, o güçsüzün adı misal Latin, Arap, Kafkas olduğunda, ses çıkarmama felsefesini anlayamaz.Anlar, kabul edemez. Bu "felsefe"; diplomasi, küresel gerçekçilik diye giydirilen o felsefe, aslında gündelik hayatın her anına sızar.Bizzat taşıyıcılarını da törpüleyen, örseleyen, eğeleyen, eğip büken bir boyun eğme-eğdirme, biat etmeettirme, güce tapmagücüne tapınma, iktidarının hayranı ve iktidar hayranı olma felsefesidir.En güçlü, en baba, en iktidar, en hakim anında bile; insanlığın o dik başlı mirasını paylaşamadığı için, "Felsefe" olamaz.Kendi ülkesinden küresel düzene, işyerinden toplumsal hayata kadar, "dayatmasilsileleri"ne yaslanarak aradığı konforu; hukuk, insanlık, demokrasi, özgürlük sanmak gibi büyük bir yanılgısı vardır!