30 Haziran 2014Taraf Gazetesi
Gezi’yle birlikte patlayan ve genellikle muhafazakâr-liberal çatışması olarak nitelenen çatışmaya Prof. Çağlar Keyder ¨Hayır öyle değil¨ diyor, durumu sınıf perspektifinden analiz ediyor. Türkiye’deki kapitalist dönüşüm üzerine son derece önemli çalışmaları bulunan Keyder, halen Boğaziçi Üniversitesi ve New York Eyalet Üniversitesi (SUNY) Binghamton öğretim üyesi. Tarihsel sosyoloji, kent sosyolojisi, ekonomi politik alanlarında çalışan Keyder’in kitapları arasında ¨Türkiye’de Devlet ve Sınıflar,¨ ¨Ulusal Kalkınmacılığın İflası,¨ ¨İstanbul Küresel ile Yerel Arasında¨ bulunuyor. Keyder’e yeni orta sınıfı, başkaldırısının nedenlerini, muhafazakârlıkla ilişkisini sorduk.
Siz, Gezi’de temel aktörün yeni orta sınıf (YOS) olduğunu söylüyorsunuz. Tam olarak kimlerden oluşuyor bu YOS?
Evet, hareketi başlatanlar ve esas karakterini belirleyenler YOS ve müstakbel YOS’tu. Bunlar, yabancı dil bilen, muhtemelen yurtdışı ilişkileri sağlam, diploma gerektiren mesleklere sahip insanlar, ya da iyi okullara giden ve bu tür mesleklere sahip olacak öğrenciler...Ama Gezi’nin sonraki döneminde, daha alt sınıflardan, iş bulamayan, polis baskısı yasayan, kendilerini daha aşağılanmış hisseden gruplar ön plana çıktı. Özellikle Alevilere büyük bir şiddet uygulandı.
Peki, yeni orta sınıfı ¨yeni¨ yapan nedir?
Bu, aslında eski bir kategori. Marks’ın analizlerinde, orta sınıf kendi adına çalışan, kendi kendini istihdam eden, küçük yatırımcı diyebileceğimiz insanlardan oluşur ve kapitalizm gelişince yok olmaya mahkumdur, çünkü büyüyen sermayeyle rekabete giremeyecektir. Süreç tam da bu şekilde gerçekleşirken, yine Marksist analizle toplumsal haritayı anlamaya çalışan insanlar fark ettiler ki yeni bir sınıf ortaya çıkıyor. Bu dönemde, büyük ve karmaşık şirketlerde çok farklı mesleklerden insanlar istihdam edilmeye başlandı. Yöneticiler, mühendisler, muhasebeciler... 20’nci yüzyılda hızla büyüyen serbest meslekler, medya, reklamcılık gibi sektörler bu modern kapitalizme ikinci girdi oldu. Doktorların, avukatların, bankacıların ve benzer mesleklerde çalışanların sayısı arttı. Üçüncü olarak, devlet ekonomide daha büyük bir yer tutmaya başladı, şu anda Avrupa’da milli gelirin yarısını devlet harcıyor. Bu şu demek; devletin istihdam ettiği öğretmenler, yönetici gibi kadrolar büyüdü. Devlet için çalışanlar da, genelde yüksek eğitimden kazanılmış bir becerisi olan insanlardı. Sonuçta, klasik sınıf analizinde proletarya ve sermayedar dediğimiz nüfustan epey farklı bir sınıf oluştu.
Neydi bu sınıftaki insanların ortak özellikleri?
Bunlar, dünyadan haberdar olan insanlar, genelde statülerini eğitimli olmalarına borçlular. Standart işçiden daha fazla gelire sahipler. Sosyolojik anlamda beklentileri çok farklı; başka türlü mahalle ve konutlarda oturmak, başka türlü hayat sürdürmek istiyorlar. Ayrıca eğitimleri, dünya görmüşlükleri ve salt proleter olmamaları nedeniyle toplum içinde belli bir konumdalar.
Türkiye’de YOS nasıl ortaya çıktı?
Başlangıçta bu kesimdeki insanlar daha çok devlet için çalışıyorlar, ama Türkiye ve Türkiye gibi bir çok ülkede 1960-70’lerden sonra YOS mensuplarının devlet dışında da istihdam imkanı ortaya çıktı. Bu, büyük bir dönüşüm. Demek ki, özel sermayenin taşıyabildiği, devletten bağımsız bir iktisadi gelişme belirli bir aşamaya ulaştı ve bu tür insanlara ihtiyaç duydu. Türkiye’de süreç 2000’li yıllarda hızlandı; ekonomide modernleşmeyle birlikte üniversite eğitimi de sayısal olarak muazzam bir gelişme gösterdi. Şu anda yılda yaklaşık 500 bin kişi üniversiteden mezun oluyor. Bu insanların önemli kısmı, kendilerini global kıstaslarla da değerlendirmek istiyorlar. Maddi imkânları kısıtlı olsa dahi Avrupa’ya gidip orada insanların nasıl yaşadığını, şehirlerin nasıl örgütlendiğini görmek istiyorlar. Dil bilme oranı yükseliyor. Küreselleşmeyle birlikte, özellikle internet sayesinde dünyadan haberdar olma eskiye nazaran çok fazla. Bütün bunlar, sözünü ettiğimiz grubun, kendisini daha fazla dünyaya ait hissetmesine, dünyada kendisi gibi olan kesimlerle daha fazla ilişkide bulunma talebine yol açıyor.İstanbul’a göç artık heybeyle değil, diplomaylaYOS’un ortaya çıkmasında üniversitelerin öneminden bahsediyorsunuz. Ama üniversite dediğimiz yerler ne kadar üniversite? Taşradaki üniversiteler için iri kıyım lise deniyor...
Bu muhtemelen doğru. Fakat bunun alternatifi, hiç olmaması. Bu insanların, ortaokul veya liseyi bitirdikten sonra genellikle ailenin istediği tür bir izdivaçtan sonra kendi mahallerinde tıkanıp kalmaları ve daha önceden belirlenmiş mesleklerin parçaları olmaları…
Üniversiteden sonra tıkanmıyorlar mı?
Üniversiteden sonra mobilite kazanıyorlar. Başarılı olanlar, nerde üniversiteye giderse gitsin, bir büyük şehre gitmeye çalışıyor. İstanbul’a 40-50 yıl önce sırtında heybesiyle gelenler vardı, şimdi diplomasıyla gelenler var. Ayrıca, üniversite mezunlarının yüzde 47’si kadın. Bu, eskiye göre çok yüksek bir oran. Yetişkin insanlar, dört sene boyunca böyle nispeten serbest bir ortamdalar. Gezi’de kadın-erkek ilişkisinin çok rahat oluşu dikkat çekmişti. Belki bir taşra üniversitesinde bu kadar rahat değil ama buraya doğru atılan bir adım var. Eskiye göre çok daha “modern” bir hayattan söz ediyoruz.
Açık Radyo’daki bir konuşmanızda, artık üniversite mezunu erkeklerin üniversite mezunu kadınlarla evlendiğini söylemişsiniz. Türkiye’de tipik kadın-erkek çifti, erkeğin daha yüksek eğitimli, daha yüksek gelirli ve daha ileri yaşta olduğu çiftti... Şimdi bu kırılıyor mu?
Böyle bir araştırma var mı bilmiyorum; benim söylediğim daha çok izlenime dayanıyor. Ama şöyle düşünün bir üniversite mezununun belli beklentileri var. Kendisiyle aynı beklentileri paylaşan, aynı yaşama uyum sağlayabilecek, çocuklar için aynı talepleri olan bir eş önemli. Ayrıca İstanbul’da gördüğümüz yüksek katlı konutlarda yaşamak, daha güvenli bir ortamda çocuk yetiştirmek, çocuğunu iyi bir okula göndermek istiyor. Bütün bunları tek maaşla yapmak çok zor. YOS’un genel profili iki maaşlı aile, muhtemelen bir veya iki çocuk -Başbakan’ın üç çocuk tavsiyesini sanmıyorum ki, kâle alıyorlar. Dolayısıyla üniversite mezunu biriyle evlenmek aynı zamanda bir gereklilik, çünkü Türkiye’de üniversite mezunlarıyla lise ya da ortaokul mezunları arasında bayağı bir gelir farkı var. Üniversite mezuniyeti çalışma beklentisini de çok arttırıyor. Üniversite mezunu kadınların yüzde 70’ten fazlası çalışıyor, buna karşılık lise mezunu kadınların yaklaşık yüzde 40’ı.¨İstersem buraya köprü şuraya da havaalanı yaparım¨Peki YOS, neye isyan ediyor?
Gelişmiş sanayi ülkelerinde ilk YOS isyanı 1968 olaylarıydı. O zaman da, eğitimli, üniversiteli insanlar, kendilerini katı bir yapının içinde buldular. O yapının esnekleşmesini, özellikle toplumsal cinsiyet açısından hiyerarşilerin kırılmasını, daha meritrokratik, yani insanların becerisine, kabiliyetine daha saygılı bir toplum oluşmasını talep ettiler.
“Benim becerilerim var, daha iyi şartlarda yaşamam gerekiyor“ isyanı mı?
Aynen öyle. Bu hareket, batıda 50-60 yılda çok büyük değişikliklere sebep oldu, sonuçta hakikaten daha meritrokratik bir ortam ortaya çıktı. Fakat, süreç son 15-20 yılda biraz geriye dönmeye başladı. Şöyle ki, YOS ¨Sistemi biz daha iyi yönetiriz, sermayedarlar olmasa da olur¨ gibi bir tavır geliştirirken, esas sermaye sahipleri hamle yaparak kendilerini daha ön plana çıkaracak politikalar uyguladı. Karikatürize ederek şunu söyleyebiliriz: Neoliberal dönemde ve küreselleşmenin getirdiği rekabet zorlamasıyla YOS, sermayedarlar karşısında yenildi. Amerika iyi bir örnek. YOS’un üst kademelerindeki yönetici adaylarını, finans uzmanlarını sermayedarlar kendi saflarına kazandılar. Onlar da bir nevi sermaye sahibi olmaya başladı. Buna karşılık çok daha büyük bir kesim olan alt kademeleri işçileştirdiler. Oysa Türkiye’de, Kore’de Hindistan’da bu eğitimli kadrolar yeni yeni gelişiyor. Birinci dünya ülkelerinde artık sesini duyuramazken bizim gibi ülkelerde yükselme evresinde.
Coca Cola’daki mühendis burada da ABD’de aynı şekilde çalıştırılmıyor mu, işçileştiriliyorsa ikisinde de işçileştirilmiyor mu? Neden, orada değil de burada kendini güçlü hissediyor?
Güçlü hissetmek olarak düşünmeyin. Siyaset sahnesinde boy gösterebilmek gibi bir şeyden bahsediyoruz. ABD’de Coca Cola’da çalışan mühendis kendisini, siyaset alanına atılacak durumda hissetmiyor. Çünkü tamamen sermayenin söylediği şekilde çalışıyor, onun istediklerini yapıyor. Oysa, Türkiye gibi bir yerde bu insanlar kendilerini dünyayla ilişkiyi en iyi sağlayacak; eğitimi, beceriyi üretime ve genel olarak yaşama en iyi tahvil edecek insanlar olarak görüyor. Kendilerini küresel değerleri buraya getirmek anlamında bir modernite ajanı olarak görüyorlar. Nasıl devletin medeniyet getirme vazifesi vardı eskiden, şimdi bu vazifeyi kendilerini daha çağdaş, daha küreselleşmiş gören bu insanlar üstleniyor. Kendilerini daha safların önünde, daha avangart hissediyorlar.
Nelere karşı bu insanlar?
68 olaylarını da düşünerek şunu söyleyebiliriz. Bu insanlar kendilerini, kendinden menkul bir otoriterliğe karşı olarak görüyorlar. Çünkü otoriterliğin arkasında gayet patriyarkal, geleneksel düşünce tarzları var. Ve böyle bir otoritenin hiçbir saygınlığı yok onlara göre. Bu grup, yolsuzluğu da daha arkaik, otokrat, devletin kendilerinden sorulduğunu düşünen bir grubun hareket tarzı olarak görüyor. Beceriye, liyakata, performansa dayanan, meritrokratik sistemi kendileriyle özdeşleştirdikleri için yolsuzluğu kendi yaşam tarzlarını tehdit edecek bir engel olarak görüyorlar. Nitekim yolsuzluk karşıtı hareketler son zamanlarda çok görülmeye başlandı, Türkiye gibi birçok ülkede Hindistan’da, Çin’de ve bazı Latin Amerika ülkelerinde...
YOS aslında kapitalizmin daha “iyi” işlemesini istiyor, öyle mi?
Biraz öyle. Fakat bu kadar naif olmamak lazım. Kapitalizmin iyi işlemesi mümkün mü o başka soru... Ama “modern kapitalizm” diyebiliriz; daha rasyonel, hesaba kitaba dayalı, daha öngörülebilir, daha teknolojik bir kapitalizm. Kapitalizm ne kadar bu modele yaklaşırsa o derecede YOS dediğimiz insanlara ihtiyaç duyacak ve sermayedarın iktidarı azalmış olacak. O yüzden YOS insanları, tabiatları icabı, sermayedarın teknisyenleri dinlemediği, keyfi kapitalizmi sevmezler. O anlamda, evet, rasyonel bir kapitalizmi tercih ederler.Bu tanımlara göre Türkiye’de kapitalizm ne kadar modern?
Son birkaç yılda Türkiye’de kapitalizm giderek modern kapitalizmden ayrışıyor, çok daha keyfi bir hale geliyor. Ankara’daki birkaç insanın o günkü tercihlerine uygun bir ahbap çavuş kapitalizmi ortaya çıkıyor. Bu öyle bir kapitalizm ki, siyasi otorite kimi isterse onu zenginleştirecek, ihaleler keyfi olarak verilecek, kimse onunu göremeyecek... Ahbap çavuş kapitalizmine, bazıları patrimonyal kapitalizm diyor. Padişahlıkta mülkle devlet aynı şeydir, patrimonyal kapitalizmde de bir insan tek başına, bütün mülk onunmuş gibi karar verir: ¨Bunların hepsi benim, istersem şuraya köprü, şuraya havaalanı yaparım¨. Ve modern kapitalizmle, bu ahbap çavuş kapitalizmi, kapkaççı kapitalizm arasında yapısal bir karşıtlık var. Bu karşıtlık içinde YOS’un hangi tarafı tutacağı çok açık.Çatışma muhafazakârla ilerici arasında değilMuhafazakârlar da bu YOS’un parçası mı?
Olabilirler tabii ki... Eğitim açısından, dünyayla ilişki açısından, teknolojik beceri açısından, YOS’un sahip olduğu özelliklere sahip olup, muhafazakâr olan insanlar muhakkak ki var.
Muhafazakâr YOS da bu ahbap çavuş kapitalizminden rahatsız mı?
Mecburen. Şöyle düşünün, çok muhafazakâr olduğu söylenen Kayseri’de artık büyük fabrikalar var. Buralarda da o YOS insanları çalışıyor. Onlar da istemiyorlar mı becerilerinin, performanslarının daha iyi şekilde ödüllendirilmesini, küresel piyasalarla daha iyi ilişkiler kurulmasını, iktisadi kararların keyfi olmamasını? Dolayısıyla çatışma muhafazakârlarla ilericiler arasında değil. Dinamiği bastırmak isteyenlerle, bu dinamiği hızlandırmak isteyenler arasında. YOS’un muhafazakârları ve muhafazakâr olmayanları bir araya gelebildikleri takdirde bir güç oluşturacak, sermaye ve iktidar karşında dönüştürücü etkileri olacaktır. Birlikte, yeni kurumlar, yeni haklar, yeni yasalar isteyeceklerdir.
Peki ama tüm bunlara karşın AK Parti’nin muhafazakâr YOS dahil toplumun tüm kesimlerinden aldığı bir destek var. Bunu neyle açıklayacağız?
Tüm kesimlerden aynı oranda destek aldığını sanmıyorum. Esas desteğin nedeni herhalde popülizm dediğimiz olgu. Türkiye’deki gibi rejimlere verilen ad, otoriter popülizm. Buna çok benzer rejimler Tayland’da da, Venezuela’da da var... Elit tabakanın dışlayıcı hoyratlığını hatırlayanlar, kendilerinin yeni modern kapitalizmin dışında kalabileceğini gören insanlar bu otoriter yönetimleri destekliyorlar. Bu yönetimlerin uzun dönem için bir projesi yok ama kısa dönem talepleri karşılıyorlar.
Gıda yardımı gibi politikalardan mı söz ediyorsunuz?
Tabii... Kötü diye söylemiyorum. Ama rejim bunu bir yurttaşlık hakkı olarak değil anlık taleplere karşılık olarak veriyor. Mesela seçim kazanmak için yapılan harcamalar veya kısa dönemde ekonomiyi şişirecek, ama sonra zarar verecek politikalar olabilir. Otoriter popülizm demek, ekonomiyi ya da siyaseti modernleştirici taleplerde bulunan kesimleri marjinalize edip, sayılara bağlı olarak anlık politika yapmak demektir.
AKP bunu mu yapıyor?
Evet... O yüzden oy alıyor ve oy almaya devam edecek. Ama bunun için sistemi daha sağlıklı şekilde dönüştürme potansiyeli olan pozitif diyalektikten vazgeçmiş oluyor. Bunun maliyeti bu. ¨Onlar milli iradenin dışında¨ deyip insanların konuşmasına, ilerleme sağlayabilecek bir diyalektiğin işlemesine izin vermiyor.
Sizin argümanınıza göre muhafazakâr YOS da AKP’ye karşı olmalı. Ama önemli kısmı AKP’ye oy veriyor. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Sosyolojik analizler birebir siyasi tavra tercüme edilemiyor. Siyasi tavır alma çok daha ideolojik olabilir, özellikle bugünkü gibi çatışmanın çok keskinleştiği durumda. Ama bu insanların doğasına; kendilerinden, çocuklarından beklediklerine; üretim içinde nerede olduklarına bakarsanız düşünme tarzlarının muhafazakâr olmayanlardan çok farklı olmadığını görürsünüz. Çünkü onlar da kendi konumlarını -hem maddi düzeyde, hem de katkılarının getireceği statü açısından- ilerletebilecek şeyleri tercih edecektir. Muhafazakâr olsun olmasın YOS ile hiçbir zaman modern kapitalizme monte olamayacak insanlar arasında büyük fark var. Ama bu demek değil ki, Kayseri’deki mühendisle İstanbul’daki mühendis aynı oyu verecek. Öte yandan şunu da hatırlamak gerekir: Kayseri’deki mühendislerin mensup olmaları daha muhtemel olan grubu da AK Parti dışlamaya başladı. Bu Gülen olayında mesela...
Ve bunun etkilerini bir süre sonra siyasette görmeye başlayabiliriz, öyle mi?
Olabilir.Sosyal demokrat platform kurulabilirTürkiye’de YOS ne kadar güçlü, sistemi dönüştürebilir mi?
Sayısal gücü hakkında bir şey söylemek zor. Ama önemli olan, YOS dediğimiz insanlar her zaman sesi duyulan insanlardır, entelektüeldir, yazı yazar, tv programı yapar. Hegemonya kuruluşunda, ideoloji oluşturmada çok etkili olması beklenen insanlar. Sayılarından bağımsız bir ağırlıkları var toplumda. Bu ağırlıklarını otoriter popülist bir hegemonya kurma çizgisinde mi kullanacaklar yoksa bence kendi doğalarına daha uygun, daha özgürlükçü, akılcı ve global kıstaslara uygun bir perspektifle mi kullanacaklar? Bu, zaman içinde belli olacak. Ama, dünyadaki YOS hareketleri bir göstergeyse o zaman otoriterliğe, keyfiliğe, yerelliğe karşı bir tutum almaları beklenebilir.
YOS isyanını, politikaya tahvil ettiğimizde nasıl bir tablo ortaya çıkacak?
Şu andaki siyasi parti haritası çok kısıtlayıcı. Doğru dürüst muhalefet partisi yok. 68 sonrası Fransa’da, bu insanlar kendilerini hem işçi sınıfından, hem muhafazakâr sermaye partilerinden farklılaştırdılar ve sonuçta bir sosyalist parti ortaya çıktı, daha doğrusu eski sosyalist parti yeni bir hüviyete büründü. Daha genel olarak da, Avrupa sosyal demokrasisinin tabanı YOS’tur. Türkiye’de böyle sosyal demokrat bir parti çok yakında çıkacak gibi gözükmüyor ama tarihteki örnekler, er geç böyle bir siyasi platformun oluşabileceğini gösteriyor.
TUĞBA TEKEREK
twitter: tugbatekerek