14 Nisan 2013Milliyet Gazetesi
Geçende İstanbul-Bandırma hattında yağan çamurdan sonra kendimi Türk TORAKS Derneğinin 16. Yıllık Kongresinde buldum. “Nefes Varsa Hayat Vardır” sloganı ile düzenlenen kongrede Prof. Dr. Hasan Bayram’ın “Çölleşme ve Çöl Tozlarının Sağlığa Etkisi” başlıklı konuşması beni bu yazıyı yazmaya itti. AB standartlarına göre 10 mikron büyüklüğündeki tozun günlük miktarı 1 metreküp havada en fazla 50 mikrogram olmalı. Çöl tozları nedeniyle, bu değerin çok üzerine çıkılmakta. Türkiye’nin güneyindeki iller gibi çöllere yakın olan yerlerde tehlike büyük. Çünkü Dr. Bayram’a göre çöl tozları insan sağlığına zararlı kimyasal ve biyolojik maddeler taşımakta. Böylece havada yoğun çöl tozu olan yerlerde solumun, dolaşım, kalp, menenjit vb. hastalıklarda dolayısıyla da ölümlerde artışlar olmakta.Özellikle Sahra tozları ile günlük insan ölümleri arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çalışmalar var. Örneğin, Parez ve arkadaşlarının 2008 yılında Epidemiology dergisinde yayınladıkları çalışmada Barselona şehrindeki ölümlerin daha çok Sahra tozu olan günlerde gerçekleştiği görüldü. Ayrıca, Middleton ve arkadaşları 2008 yılında yaptığı çalışma, Lefkoşa’da çöl tozlarının hastaneye başvuruları artırdığını göstermiş. Roma’da yapılan çalışma ise Sahra Çölü tozu günlük kalpten ölümleri artırdığını göstermekte. 2012 yılında İspanya’nın Madrid şehri için yapılan çalışma da Sahra Çölü’nden gelen tozların başka yerden gelenlere göre daha ölümcül olduğunu ve kış aylarında solunum yolu, yaz aylarında ise daha çok dolaşım sistemi hastalıklarının artmasına neden olduğunu gösterdi.
Çöl tozları baş ağrısı nedeni olabiliyor
Çocuk Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Elif Dağlı da “Çöl tozları astım hastalarının kriz sıklığını artırıyor” diyor. Çünkü çöl tozunda bulunan silica kristali kuartz, akciğer sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaparken, astım hastalarının kriz sıklığını artırmakta. Kuartz tanecikleri ve toz içinde taşınan mikroplar akciğerde iltihaplanma yapabilmekte. Ayrıca Dr. Dağlı, çöl tozlarının yüz damarlarına etki yaparak baş ağrısına neden olabileceğini de söylemekte.
Özetle pek çok bilimsel çalışma, Sahra tozlarının içerdiği kimyasal, mikrobik, viral ve mantarlar yüzünden insan sağlığına zararlı olduklarını gösteriyor. Sonuç olarak artık kirlenmiş olan Sahra’nın tozu zehirli maddeler içermekte. Ayrıca İstanbul gibi büyük şehirlerimiz, kendilerinden kaynaklanan kirleticilerle beraber üzerlerine başka yerlerden taşınan kimyasal kirleticilerden de kötü bir şekilde etkilenmekte.
Böcek ve kurbağa larvaları yağıyor
Yani yağmurla beraber havadan yere inen sadece çıplak gözle görünen ve çamura dönüşmüş olan toz değil; gözle görülemeyen asit yağmurları vb. bir çok zehir de var. Hatta polenler, böcek, kurbağa ve balık larvaları da sürekli olarak kafamızdan aşağı yağıyor. Bütün bunlar, havadayken onları soluyup ciğerlerimize doldurmak yerine, yağmurla yıkanarak yere indiler diye çok ama çok sevinmeli ve şükretmeliyiz!
Artık tüm yağmurların şifa ya da bereketli olduğunu söyleyemeyiz. Eskiden “çamurlu yağmur, teknede hamur” gibi tekerlemeler yağmurların içinde barındırdığı demir vb. gibi minerallerle bitkilerin gelişiminin hızlandırdığı ve veriminin artığına işaret etmekteydi. Şüphesiz saf yağmurla beraber yağdıklarında!...
Tarihi eserlere bakın. Örneğin, İstanbul Sultanahmet Meydanı’ndaki dikilitaşın çukurda oturduğu yerle şimdi durduğumuz zemin arasında metrelerce fark var. Yani her yıl milyarlarca ton toz havadan taşınıyor. Önümüzdeki yaz aylarında da geçtiğimiz kış aylarına göre daha fazla toz taşınacak ama yazın yağmur olmayacağı için onları soluyacağız. Özellikle de yazın Basra üzerinden Anadolu’ya gelen ters Muson Oluğu’nun etkili olduğu günlerde hava kuru-zehirli tozla yüklü olacak.
Sağlığınız için çamura değil, kuru havalardaki toz tahminlerine bakın. Çamur atın izi kalsın ya da çamura yatın hiç önemli değil, ama çöl tozunu solumayın, içmeyin, oranıza buranıza da sürmeyin! Unutmayın kelin merhemi olsa önce kendi kafasına sürerdi! Tozların her zaman, her yerde kar-yağmur yağdırdığı da bir kent efsanesi!..