27 Eylül 2010
Nihayet, bu anayasayla yaşayamayacağımızı, bütün partiler anladı. Halkımızı yakalamış, bırakmayan ‘Anayasa kapanı’ herkese korkunç yüzünü; yaratabileceği bütün felaketleri yaşamadan görebildik!
2011 seçimleri öncesi tartışmalarının başlıca konusun un yeni anayasa olacağı iki yıl öncesinde söylenmişti.
Halkoylamasının hiç yararı olmadıysa, bir kemsimize anayasayı tanıttı. Önümüzdeki dokuz ay her yazımız, her konuşmamız dolaylı ya da dolaysız anayasayla ilgili olacak. Bizim gibi bir ülkede yeni anayasanın ön görüşmesi için 9 ay uzun bir süre değildir, hatta kısa bile sayılır!
Kürt sorununu iki yıla yakındır konuşuyoruz, henüz belirgin mutabakatlara varamadık.
Ben, 1987’den bu yana anayasanın temelden değişmesini isteyenlerdenim.
Değiştirme kararına ulaştığımız bugün, kaybettiğimiz zamanı mesele yapmadan önümüze bakmayı doğru sayıyorum; hep birlikte vardığımız bu sonuçla övünüyorum.
Geçmişte zaman kaybettirenler ve bugün geldiğimiz yere ulaşmamızı sağlayanların kimler olduğunu düşünmeden, yeni zaman kayıplarından sakınmaya çalışalım istiyorum.
Önümüzdeki kısa sürede, hepimiz, her köy ve mahallede, her ortamda anayasayı konuşmalı, görüşlerimizi, önerilerimizi, isteklerimizi dile getirmeliyiz.
Genç- yaşlı, okumuş- okumamış, anayasadan anlayan-anlamayan insanlarımızın hepsi; siyasal partiler ve ilgili ilgisiz dernekler, yeni
anayasa hakkındaki görüşlerini mümkün olduğu kadar yüksek sesle, nereye kadar duyurabiliyorsa duyurmalı; başkalarının görüşlerini de işitmeye, okumaya ve anlamaya çalışmalı; dinleyip okudukları arasında, gördüğü doğruları ve yanlışları açıkça belirtmelidir.
Bu biçimde yaygın, geniş ve derin tartışma süreci sonunda hazırlanacak yeni
anayasa toplumsal sözleşme özelliğini taşıyabilir. Kapağına ‘Anayasa’ diye yazılan her kitap toplumsal akit olmaz, tam tersine bizim 1982 Anayasamız
gibi toplumsal çekişme kaynağı, birlik sağlayan değil, ayrışma dayatan bir belge olabilir!
Konuşmaya yeni anayasanın tanımı ve temel yaklaşımıyla başlamalıyız.
Anayasa devlet kurumlarını ve bunların ilişkilerini ne ayrıntıda tanımlayacak, düzenleyecektir?
1982 Anayasası gibi her kurumu, kesin ve aşılmaz kurallarıyla mı tanımlayacak, yoksa ilkeleri belirtmekle mi yetinecektir?
Demokratik devlet yönetimimiz, bütün yerleşim yerlerinde ve merkezde, temsili meclislere mi dayanacaktır; yoksa merkezde başkanlık
sistemi mi kabul edilecektir?
Demokrasimizi ve devletimizin temel ilkelerini koruyacak kurum ya da
kurumlar tanımlanacak mıdır, yoksa kurumlar ve meclislerin çalışma ve görev ilişkileri dengesi bu korumaya yetecek midir?
Bugünkü anayasamız, bu saydığım ve benzer temel ilkelerden biri seçilmeden ayrıntıya girildiği için otuz yıldır sıkıntı çekiyoruz.
Yeni ve heyecan verici bir imtihanın kapısındayız. Bu yeni döneme adım atarken, bütün yurttaşlara başarılar diliyorum.