'Yükselen ekonomiler' gelişmiş ülkelerin mali aracısı mı?

-
Aa
+
a
a
a

12 Temmuz 2010Referans Gazetesi

Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) 2010 yılında yükselen ekonomilerin tümü için büyüme hızının yüzde 6,3 olacağını öngörüyor. Bu, 2009'daki yüzde 1,4 büyümeden sonra önemli bir hızlanma. Büyümenin önemli kaynağı da iç talep artışı olarak ortaya çıkıyor. Bu ülkelerin ödemeler dengelerinin cari işlemler hesabı 2010 yılında da fazla verecek. Bu miktar 373 milyar dolar olarak tahmin ediliyor. Bu, 2009'dan yüksek ama 2008 düzeyinin ancak yüzde 60'ı kadar. Özetle, yükselen ekonomiler hızlı büyüyen ve cari işlemler fazlası veren ekonomiler görünümü veriyor. Tabii bu grup içinde tanımlanan her ekonomi için geçerli değil. Örneğin Türkiye bu tanıma uymuyor.
Bu ülkelere 2010 yılında 709 milyar dolar tutarında özel kaynak girmesi bekleniyor. Buna 55 milyar dolar tutarında resmi kanallardan giren kaynak da eklendiğinde, gelişmekte olan ülkelerin yaklaşık 765 milyar dolar dolayında kaynak girişi sağlayabileceği ortaya çıkıyor. Bu rakam her ne kadar 2007'de bu ülkelerin temin ettiği dış kaynak toplamının sadece yüzde 58'iyse de 2008 ve 2009'daki düzeylerinin epeyce üstünde.
Bu rakamlar, uzunca bir süredir gözlenen garip durumun bu yıl da tekrarlanacağını gösteriyor. Yükselen ekonomiler cari işlemler dengesi fazlası veriyor. Başka bir deyişle, tasarrufları yatırımlarından fazla. Buna rağmen, gelişmiş ülkelerde özel kesimin elinde olan fonlar, kalkıp bu ekonomilere akıyorlar. Görece çok daha az olan resmi fonlar (uluslararası kuruluşlar vs.) da bu iki büyüklüğe eklenince, bu ülkelere büyük ölçüde kaynak girmiş oluyor. Peki bu ülkeler ne yapıyor? Onlar da diğer ülkelerde hisse senedi alıyorlar, borç veriyorlar ya da rezerv biriktiriyorlar. IIF'hin öngörüsü, 2010 yılında yükselen ekonomilere bu üç yolla 1 trilyon 138 milyar dolar dolayında kaynak gireceği, bunun 230 milyar dolarlık kısmının diğer ülkelerde yerleşik şirketlerin hisse senetlerinin alımına, 294 milyar dolarlık kısmının diğer ülkelere borç verilmesine ve 614 milyar dolarlık kısmının ise rezerv birikimine gideceği biçiminde.
Rezerv birikimi nasıl kullanılıyor? Bu ülkelerin elinde dolar ve euro cinsinden kaynaklar birikiyor. Onlar da bununla büyük ölçüde gelişmiş ülkelerin çıkardığı devlet tahvili ve benzer likit kamu borçlanma araçları satın alıyorlar. İşte gariplik de burada. Yükselen ekonomiler, gelişmiş ülkelerin özel kesiminden fon topluyor, sonra bunları götürüp büyük ölçüde bu ülkelerin devlet tahvillerine yatırıyor. İnsanın aklına iki soru geliyor: Gelişmiş ülkelerin özel kesimini oluşturan karar alıcılar niçin bunu doğrudan yapmıyorlar da araya yükselen ekonomileri koyuyorlar? İkinci soru ise yükselen ekonomilerin bu işten kazancı ne? Herhalde bu sorunun yanıtı ‘bu yolla iyi kazanç sağlamak' olamaz. Çünkü en gözde olan ABD, Almanya ve Birleşik Krallık devlet borçlanma araçlarının reel getirisi yüzde 1,2'nin altında. Oysa, gelişmiş ülkelerin özel tasarruflarının yükselen ekonomilere yönelmesinin arkasında yatan en önemli neden, buralarda elde ettikleri getirinin kendi ülkelerinde elde edebileceklerinden yüksek olması. O zaman da garip bir durum ortaya çıkıyor: Yükselen ekonomiler gelişmiş ekonomilerden pahalı kaynak toplayıp, bunun önemlice bir kısmını daha düşük getiri karşılığında, aynı ülkelere yatırıyorlar. "Dostlar alış verişte görsün" mü? Tam değil. Çünkü işin bir de likidite ve güven boyutu var. Bu kâğıtların piyasaları çok likit ve şimdilik, gelişmiş ülkelerin şirketleri değil ama devletleri güvenli.
Bu devam eder mi? Etmeyebilir; çünkü bir yandan Avrupa'nın artan finansman gereksinimi, öte yandan ABD'nin cari açığını düşürme gereksinimi bu miktarları düşürücü etki yapacak gibi görünüyor. Başta Çin olmak üzere büyük cari fazlası olan yükselen ekonomiler, bu tür nedenlerle gelişmekte olan ekonomilere borç verme ve ortaklık kurma biçimindeki girişimlerini güçlendiriyor. Cari açık sorunuyla boğuşan Türkiye'nin bu durumda önündeki seçeneklerin neler olduğunu biliyor muyuz?