27 Mayıs 2010Radikal
Bundan tam 50 yıl önce bu sabah Türkiye, radyodan Albay Alparslan Türkeş’in sesini duymuştu, ordunun yönetime el koyduğunu duyuruyordu.
Asker neden darbe yapmıştı? Bunu bugünün şartlarında akıl ve mantıkla izah etmeye imkân ve ihtimal yok. Evet Demokrat Parti pek de demokratça davranmıyordu. Evet Cumhuriyet Halk Partisi neredeyse kapatılacaktı. Evet CHP üstü kapalı da olsa askeri göreve davet etmişti. Evet ülkede yolunda gitmeyen bir sürü şey vardı. Evet seçim sistemi adaletsizdi, iktidar da sürekli sistemle oynuyordu. Evet, iktidar muhalefetin mitinglerine veya karşılamalarına kendi protestocu kalabalıklarını göndermeyi ‘demokratik hak’ sayıyordu.
Tamam da bütün bunlar askeri darbenin meşruiyetini sağlamaz. Hele hele Yassıada’daki o tiyatrovari yargılamaların ve sonundaki acıklı idamların meşruiyeti hiç sağlanamaz.
Benim gençliğimde etrafta (babam hariç) herkes 27 Mayıs’tan ‘devrim’ diye söz eder, askeri darbeyi överdi. Üstelik bu insanlar demokrasi denince mangalda kül bırakmayan insanlardı. 1961 Anayasası onlar için kutsal bir metin gibiydi. Çoğu kendini ‘solcu’ sayardı.
27 Mayıs’ın ‘devrim’ değil düpedüz darbe olduğunu anlamam için 12 Eylül’ü görmem yetti. 12 Eylül’ü meşru kılacağı sanılan bir sürü lafazanlık vardı, onlardan biri de parlamentonun bir türlü cumhurbaş-kanını seçememesi ve oylamalarda Ajda Pekkan’a falan oy çıkmasıydı.
Tarihteki olaylar için öyle olmasaydı şöyle olurdu gibisinden spekülasyonlar yapmak doğru
değil. Sevsek de sevmesek de 27 Mayıs darbesi çalkantılı demokrasi tarihimizde bir yere sahip. Hem de kötü bir yere.
27 Mayıs olmasaydı, idamlar olmasaydı, 1965 seçimini yüzde 50’den fazla oy alarak kazanan Süleyman Demirel, Başbakanlık’taki makam odasında Adnan Menderes’in hayaletini görür müydü? Göreve böyle bir travmayla mı başlardı? O ve ondan sonra gelen pek çok başbakan (bugünkü dahil) durup durup ‘Siyasetçinin iki gömleği olur, biri bayramlık biri idamlık’ lafını tekrar ederler miydi?
27 Mayıs travması bugün bile yaşayan bir travmadır, 27 Mayıs’tan sonra doğanları bile etkisi altına alacak kadar güçlü bir travmadır.
Askeri darbeler ve askerin siyasette aktif rol alması, gündelik siyasi konular dahil her konuya karışmaya kendinde hak görmesi 27 Mayıs’ın bir geleneğidir ve bugün de bitmiş değildir.
Ergenekon davası sayesinde gördüğümüz, öğrendiğimiz şeylerden biri de, komutanlara sunulan gündelik siyasi durumu özetleyen bilgi notları. Bu notların bugün yazılmadığını, bugün komutanlara her sabah basın özetleriyle birlikte bu ağır ideolojik dokümanların verilmediğini kim biliyor?
İşte o bilgi notları bile 27 Mayıs’ın eseridir.
Türkiye’de özellikle merkez sağdan gelen siyasetçiler 27 Mayıs travmasını belki bu hükümet döneminde yeni yeni atlatıyorlar. Askeri hep bir siyasi faktör olarak bir kenarda görmek ve dikkate almak, çok önce sona ermesi gereken bir alışkanlıkken bugün hâlâ devam ediyor.
Öte yandan ‘sivil’ toplumun bir bölümü de askerin böyle kenara itilmesinden, siyasete müdahale edemez hale gelmesinden fevkalade mutsuz. Onlar hâlâ askeri siyaseti üstten tanzim etmesi gereken bir ‘ağabey’ olarak başlarında görmek isteyen kendine güvensizler kitlesi.
27 Mayıs’ın bu travmatik etkilerini 50 yıl sonra hâlâ konuşuyor olmak başlı başına bir utanç vesilesi bana göre.