26 Nisan 2010Referans Gazetesi
Her şirket, bir ya da daha çok işsizi ‘bordrosuna alırsa' ne olur? Ne olmayacağı açık. İşsizlik sorunu bu yolla çözülmez. Sanırım, bu konuda görüş birliği var. Bu nedenle ‘ne olur' sorusu üzerinde durmak daha ilginç. Önce ‘bordroya almak' ile iş vermek arasında fark olduğuna dikkat etmek gerek. Eğer bir şirkette işçiye gerek var, fakat yönetim işçi almıyorsa, eksik kadroyla çalışıyor demektir. Bunun bir nedeni olmalı. İlk akla gelen nedenler şunlar: 1) Şirket aradığı niteliklere sahip işçi bulamamıştır. Aramaya devam etmektedir. 2) Şirket satışlarının artmamasını ya da düşmesini beklemektedir. Bu durumda bir kişiyi daha istihdam etmektense, iş yükünü, anlaşarak (örneğin fazla mesai gibi bir düzenleme yaparak), çalışanlar arasında bölüştürme yoluna gitmektedir. Şirket bu nedenlerden birisine varabilmek için yaptığı analizde haklı olabilir ya da yanılabilir. Haklıysa, durumu değiştirecek bir gelişme olmadıkça yeni işçi istihdam etmeyecek demektir. Haksızsa, hata yaptığını saptadığında, bunu düzeltecek ve yeni işçi istihdam edecektir.
Bir şirket bu konuda hata yapabilir. Ama tüm şirketlerin aynı anda hata yapmaları pek beklenen durum değildir. Zaten böyle bir olasılık var ve kaygılanılacak derecede yüksekse, rekabetçi piyasa ekonomisini, hatta merkezi olarak yönetilmeyen herhangi bir ekonomiyi savunmak olanaklı değildir. O halde, bir ekonomide tüm şirketler aynı anda, gerekli işgücünden daha azını istihdam ediyorlarsa, ya işgücü arzı kısıtlıdır ya da şirketler kesiminin bekleyişleri kötümserdir. Türkiye'de nitelikli işgücü arzının, belki de ülkenin potansiyel büyüme hızının yükselmesini engelleyecek ölçüde, kısıtlı olduğu söylenebilir. Ancak bu, Türkiye'nin yapısal bir sorunudur. Son bir yıl içinde ortaya çıkmış değildir. Şirketler de hangi nitelikte işçi bulabileceklerini bilerek teknoloji seçmekte ve yatırım yapmaktadırlar. Dolayısıyla düşük istihdamın nedeninin bu olmaması gerekir. Buna karşılık, şirketler kesiminin bekleyişlerinin yeni işgücü talep edecek kadar düzelmemiş olduğunu düşündürtecek epeyce neden var. Bu durumda ise şirketlerin istihdamı artırmamaları bekleyişleriyle tutarlı bir karardır.
Bu yol kapalı olduğuna göre, söz konusu öneri ‘işi olmayan birisinin bordroya alınması' anlamına gelmektedir. İktisat kuramında bu türlü çalışıyor gibi görünmekle birlikte aslında çalışmayan kişilerin var olmasına ‘gizli işsizlik' adı verilir. Gizli işsizlik bir kişinin işten çıkarılmasının üretimde bir azalmaya yol açmadığı (teknik deyimiyle işgücünün marjinal verimliliğinin sıfır olduğu) durum olarak tanımlanır. Bu tür işsizliğin önemli olduğu alanlar olarak tarımda aile işletmeleri ve kamu kesimi gösterilmiştir. Tarımda bir aile düşünelim. Arazisini kendi işliyor olsun. Ailenin fert sayısı toprağı işlemek için gerekli işgücüne eşit olsun. Bu aileye bir kişinin daha katıldığını düşünelim. Bu kişi istese bile mevcut koşullarda üretime katkısı olamayacaktır. Ama ailenin ferdi olduğu için o da elde edilen üründen payını alacaktır. Dolayısıyla marjinal katkısı sıfır olduğu halde, ailenin toplam kazancına ortak olacaktır. Yani bu kişinin katılmasıyla kişi başına ortalama kazanç düşecektir.
Kamu kesiminde fazla istihdam nedeniyle, bu kesimin mal ve hizmet üretimine hiç katkı yapmadığı halde ücret/maaş alanların varlığı ve bundan duyulan rahatsızlık bizler için hiç de yabancı değil. Kamu kesiminde, ‘çalışıyormuş gibi görünenlerin' sayısını artırarak, ‘işsizliği azaltıyormuş gibi görünmek' uzun süre pek çok ülkenin ve bu arada Türkiye'nin de izlediği bir politikaydı. İşsizi ‘gizli işsize' dönüştürüp kendimizi kandırmaktan, bir dereceye kadar, devletin mali krizi nedeniyle vazgeçmek zorunda kalmıştık. Özel kesime bir toplumsal sorumluluk yüklenecekse bu, istatistiklerdeki görünümü düzeltmek değil, iktisadi etkinliği artıracak biçimde yatırım yapmak olmalıdır.