Radikal
15 Nisan 2009
Bir Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasının medya tarafından bu kadar önemsenmesi ne derecede doğrudur? Demokratik bir ülkede böyle bir konuşma bu kadar ilgiyle izlenip, üzerine bu kadar çok yorum yapılıyorsa o ülkenin demokrasisinde bir sorun var demektir. Bunu biliyoruz ve tabii ki değişmesini ve normalleşmesini istiyoruz.Ben de dahil onlarca gazeteci büyük bir dikkatle konuşmayı dinliyorsa ve üzerinde uzun yorumlar yapmayı gerekli görüyorsa, o ülkede asker-siyaset ilişkisinin normal olmadığı kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor anlamına geliyor.Bu ön girişi yaptıktan sonra Başbuğ'un konuşmasından bazı satırbaşlarını değerlendirmeye girişebiliriz. Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasındaki en sorunlu değerlendirmelerden birisi kimlik siyasetine ilişkin söyledikleridir.."Birinci Meclis'ten beri, Türk siyasal hayatında tüm vatandaşlarımız, etnik köken ve dinî inanç ayrımı yapılmaksızın eşit siyasal, sosyal hak ve yükümlülüklere sahip olmuştur... Yapılanmalarda ve kuruluşlarda ayrımcılık yapıldığını ileri sürmek de yine büyük bir haksızlık olur. Etnik kimliğin siyasallaştırılması, başka bir ifadeyle siyasal temsil aracı olması, toplumsal siyasal kimlik unsuru haline getirilmesi ise, devletle olan siyaset ilişkisinin etnik kimlik üzerinden yapılması demektir. Bu durum ise üst/ortak kimliğin tartışmaya açılması anlamına gelmektedir."Başbuğ'un bu değerlendirmeleri Kürtleri dikkate alarak yaptığı belli. Daha düne kadar 'Kürt yoktur' diyen kimdir? Örneğin askeri mahkemelerde sırf Kürt dediği için yargılanan ve mahkûm edilen yüzlerce aydını hangi devlet cezaevine atmış, işkence yapmıştır? Bu konuda özeleştiri yapılması gerekmiyor mu? En başta da Genelkurmay'ın bunu yapması gerekmiyor mu? Cumhuriyet tarihinde gayrimüslim azınlıklara yapılanları unutabilir miyiz? Birkaç tanesini hatırlayalım: Varlık Vergisi ile gayrimüslimleri toplama kampları benzeri yerlerde angarya ile çalıştırıp, mülksüzleştirmek etnik ayrımcılık değil midir? 6-7 Eylül'de azınlıklara yönelik vahşi saldırıyı kim yapmıştır ve kim yaptırmıştır?Ayrıca kimlik siyaseti demokratik bir haktır. Toplumun bir kesimi kendi kimliğinin kabulü için demokratik bir ortamda siyasi mücadele veremez mi? Örneğin Bulgaristan'daki Türklerin partisi etnik bir temsili ifade etmiyor mu? Burada sınır şiddettir. Etnik siyaset demokratikleşmenin bir parçasıdır. Başbuğ'un bu yaklaşımı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın DTP'ye yönelik 'kimlik üzerinden siyaset yapıyorlar' değerlendirmesinin benzeridir ve doğru değildir. Kimlik için siyaset meşru bir siyasettir. Bu yaklaşım, 'Kürt yoktur'dan gerilemiş bir tutumun demokratik olmayan başka bir mevzide tutunmak istenmesi değil midir?.***Başbuğ'un şu sözlerini yeni bir açılım için dikkate çekici bulduğumu söyleyebilirim: "Devlet, dağ kadrosunun Örgütten ayrılmasını sağlayacak şekilde, mevcut yasal düzenlemelerin daha iyi şekilde uygulanabilmesini sağlamak için bazı değişiklikler yapmalıdır." Hükümetin PKK'yı silahsızlandırmak ve dağdan indirmek amacıyla bazı hazırlıklar yaptığından söz ediliyordu. Tabii bu hazırlıkların en önemlisi bir Af Kanununun çıkarılması. Talabani de bu konudaki önerilerini dile getirmişti.Başbuğ'un bu değerlendirmesini, hükümetin bu alanda yapacağı yeni açılımlara bir destek olarak görmek mümkün. 'Bazı değişiklikler'le neyi kast ettiğini bilmemekle birlikte bunun olumsuz değişiklikler olduğunu söyleyemeyiz.Genelkurmay Başkanı bu konuşmayı yaparken Güneydoğu'da DTP'ye yönelik geniş gözaltı operasyonu, kafalarda değişik sorulara neden oluyor. Acaba bu konuda yeni adımlar atma izlenimi verilirken bir hayalden mi söz ediliyor, sorusu akıllara geliyor.Bu tutuklama furyası, 'etnik siyaset yapılamaz' diyen Hükümetle Genelkurmay arasında bir işbirliğini mi ifade ediyor? Böyle bir yaygın tutuklamanın Kürtler içinde kitlesel tepkilere yol açması hesap edilmeden mi böyle bir yola girildi? Hesap edildiyse o zaman ne yapılmak isteniyor?***Türkân Saylan hocaya yönelik uygulananları son derece zararlı ve hukuka ciddi bir saygısızlık olarak görüyorum. Onun darbecilere ne kadar karşı olduğunu bilen bir dostu olarak, yapılanlardan büyük bir üzüntü duyuyorum. Ergenekon davasının ülkemizin geleceği ve hukuk devletine ulaşmamız için bir imkân olduğunu bu köşede defalarca dile getirdim. Bu görüşüm yapılan yanlışlara rağmen değişmedi. Türkân Saylan'ı bu davanın hiçbir yerine koyamadım.Kendisinden bu ülkenin hoyratlıkları adına özür diliyorum.NOT: Aralarında Taraf ve Zaman'ın da yer aldığı bazı gazetelerden hiçbir gazetecinin Başbuğ'un konuşmasına çağırılmamasını doğru bulmadığımı ifade etmek isterim.