6 Mart 2008NTVMSNBC
1990’dan bu yana sayısını unuttuğumuz operasyonlardan biri daha sona erdi. Ancak bu kez yapılan sınırötesi harekatın sonucundan çok neden bitirildiği ve bitiriliş süresi tartışılıyor. Operasyonun neden bu kadar çabuk bitirildiği, neden Irak Kürt bölgesindeki kampların ele geçirilmediği ve askerin o bölgeye neden yerleşmediği soruluyor.
Bu ve benzeri sorular olan bitenin önüne geçti. Hatta emin olun askerin ‘Zap kampına girerek bayrak dikmesini’ dört gözle bekleyenler, başka bir ülkenin topraklarına bayrak dikmeyi bile düşünecek kadar akıl, düşünme melekelerini yitirenler de olduğu biliniyor. Irak Kürt bölgesinde kameraların ve objektiflerin görmediği bir savaşta televizyon ve gazeteler olan bitenin uzağında olmasına rağmen, yine her şeyi ‘sıcak’ bir atmosferde yansıttı. Zaten medya için operasyonun gerekçesinden ve sonucundan önemlisi ‘olmuş’ olmasıydı.MEDYANIN HAREKATITürkiye’nin, bu tür harekatlarla PKK sorununun çözülüp çözülmeyeceğini tartışması kadar, bu tür harekatların medyada nasıl ele alındığını enine boyuna düşünmesi gerekmektedir. Neyse ki eskiye göre askeri çözümün yanında siyasi çözümü savunanların sayısı artıyor.Bu operasyondan sonuç alınmış ya da alınmamıştır. Bu uzun süre tartışılacak. Ama “operasyon niye bitti”, “savaş neden erken sona erdi” diye hayıflanmak vicdansızlıktan öte savaşseverliktir. O doğa koşullarında, o soğukta çatışanları, çatışan insanlardan her gün haber bekleyenleri, televizyon başından ayrılmadan kötü haber almamak için dua eden binlerce aileyi düşünmeden “neden erken döndüler” diye sormak hangi mantığa ve insani duruma sığar. Asıl yanıtı verilmesi gereken soru, operasyonun bitirilişi ile ilgili siyasi baskı ve senaryoların dışında düşünülmesi gereken, budur. NİYETLER VE OLGULARMedyanın görevi olgular ve doğrulanmış bilgiler üzerinden hareket ederek, kamuoyunu gerçeğe en yakın şekilde aydınlatmaktır. Özellikle bu tür kriz durumlarında yüzde yüz gerçeğe ulaşmak hatta normal bir haberde dahi bunu iddia etmek mümkün değildir. Ama kalemler ve kameralar olabildiğince gerçek için çalışmalıdır. Haberciliğin temel düsturu ise niyetler değil olgular üzerinden haber yapmaktır. Ancak, bu tür durumlarda medyanın bir kısmının niyeti, haber ve olguların önüne geçip, gerçek dışı durum yaratmakta, beklentileri artırmaktadır. Bu kelimenin tam anlamıyla kamuoyunu yanlış yönlendirmek ve manipüle etmektir.MEDYANIN DİLİÖte yandan medya, savaş ve kriz durumlarını sever; bunun karşılığı da vardır tabii ki. Seyirci ve okur da bu tür durumlara kilitlenir. Ancak en fazla manipüle edilen ve yönlendirilen haberler de, bu tür ortamlarda karşımıza çıkar. Çünkü herkes kendi kartını oynar, savaşın psikolojik yönünü kazanmak ister. Medya kullanılır ya da kendini kullandırtır. Ancak aslolan, medyanın benzer durumlarda soğukkanlı davranıp olguları öne çıkarması ve kullandığı dile dikkat etmesidir. Kullanılan dil, kamuoyunun savaşa karşı olan tavrını da belirler. Kışkırtıcı ya da barışçı dil, medyanın kendi tercihine kalmıştır. Barış dili, naif bir barış söylemi değildir tabii ki. Kullanılan dilin kışkırtıcı, düşmanlık yaratıcı olmaması, olanı biteni bir milli maç havasına sokmadan, savaşın insani bir durum olduğunu unutmadan, gerçek olgu ve rakamlara dayanması gerekir. UZMANLAŞMA ZORUNLULUĞU Irak Kürt bölgesinin bir bölümüne operasyon düzenleyen orduyu Kandil’e çıkarmaya çalışan, “Hedef Kandil” başlıkları atanlar, niyet beyanından öte sadece habercilikten değil, temel askeri kavramlardan ve askeri hareket tarzından habersizdir. Zap ile Kandil arasında büyük farklılıklar olduğunu ve Kandil’in coğrafi şartlarının her türlü harekata müsaade etmediğini bilmeden hedef saptırılmıştır.Dünyanın hemen her yerinde özel uzmanlık alanı olarak ortaya çıkan; ancak Türkiye’de sayıları çok az olan ‘savunma uzmanları’nın bilgilerine bile başvurma gereği duyulmadan, okurlarını amiyane tabirle ‘dolduruşa getiren’ medya, kendi oluşturduğu ortama şimdi kendi yanıt aramaktadır.Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak topraklarına girdiği gün The Independent “Irak’ın Yeni İşgali” başlığı ile durumu abartıp ve okurunu yanlış yönlendirirken daha sonra Irak Kürt bölgesi ile Gazze arasında paralellik kurmaya çalıştı. Bu paralellik Gazze’de yaşananlar göz önüne alınınca insafsızcaydı. Oysa gazetenin deneyimli yazar-muhabiri Patrick Cockburn, iki bölgede yaşananların benzer olmadığını çok iyi bilenlerin başında geliyordu. Demek ki, önyargı ve sempati de gazeteciliğin önüne geçtiğinde, gerçekler çok kolay çarpıtılabiliyor. Gazeteciler olarak barış dilinden başka çaremiz yok gibi görünüyor.