Kuzey Kıbrıs ile Kuzey Irak

Dünya Basınından
-
Aa
+
a
a
a

26 Şubat 2008

‘Kıbrıs’ta yeni dönem!’‘Çözüm için son şans!’ Saymaya kalksak herhalde bu başlık 1950’lerden bu yana yüzlerce defa atılmıştır. Çörçil’in Balkanlar için ‘hazmedemiyeceği kadar ağır bir tarihi vardır’ deyişi ada için de geçerli.

 

Kıbrıslı Türkler 2002-2004 döneminde çözüm için çalıştı ve çözümsüzlük taraftarı  Denktaş’ı devredışı bıraktı. Dünyada bir toprakta azınlık olup başlarına gelenlerden sonra çoğunlukla birleşmek isteyen tek grup herhalde Kıbrıslı Türkler’dir. Ancak çözümsüzlük bu defa güneye sirayet etti ve çözümsüzlük bayrağını Papadopulos devraldı. Papadopulos 2002-2004 döneminde belki yıllardır ilk kez beliren çözüm olasılığını, Annan Planı’nın reddedilmesini sağlayarak ortadan kaldırdı.

 

Türkiye’nin bu seçimde gayriresmî adayı Papadopulos’du. Güney’in çözüme bakışıyla ilgili gözlem, değerlendirme ve kamuoyu araştırmalarının hemen hepsi Rum halkının çözüm istemediği ve halinden gayet memnun olduğu yolundaydı. Bu yüzden Papadopulos’un yeniden seçileceğine kesin gözüyle bakan çoktu. Fiilî bölünmenin hukukî bölünmeye doğru evrildiği yakın dönemde Türkiye’nin de politikası çözümsüzlüğü bir veri olarak kâbul edip KKTC’nin tanınması çalışmalarına hız vermek oldu. Bu durumun yan etkisi olan AB müzakerelerindeki Kıbrıs tıkanıklığı da böylece sineye çekilmiş oluyordu. Papadopulos’un kaybetmesi bu hesapları altüst etmiş durumda.

 

Evvelki Pazar günü Papadopulos’u siyasetçi çöplüğüne gönderen oylar kalıcı bölünme olasılığına tepki olarak gelişti. İki aday da çözüm üzerinden kampanya yürüttü. Hristofiyas’ın seçilmesiyle kalıcı bölünme planı bir nebze olsun aksamış durumda. Her ne kadar Papadopulos’un seçmeni sayesinde seçilmiş olsa da yeni başkan ‘çözüm’ diyor.

 

Bu yeni durum karşısında hızla yeni politikalar üretmek gerekiyor. Zaman kaybetmek istemeyen Rum tarafı politikasız Türkiye’yi çok zorda bırakabilir. AB’de Papadopulos idaresi tarafından engellenen doğrudan ticaret tüzüğünün kabulüyle gümrük birliği ek protokolünün onayı ve dolayısıyla limanların açılması gündeme gelebilir. Ama Kuzey Irak’a odaklanmış bir Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’la hakkıyla uğraşacak hali de olmayabilir.

 

Kuzey Irak

 

Cuma günü başlatılan kara operasyonunun sonucunu görmeye daha çok vakit var. Hava harekâtı başladığından beri ABD ve AB’den gelen anlayışlı demeçler zaman içerisinde yerini daha muhalif açıklamalara bırakabilir. Uluslararası kamuoyu, Türkiye’nin, 2002-2004 döneminde yapılan tüm reformlara rağmen silah bırakmamakta ve şiddette ısrar eden bir teşkilata karşı kendini savunma hakkı konusunda hemfikir. Bunun sürmesi için askerî harekâtın hızla sonuçlandırılması, eşzamanlı olarak Kürt sorununda çözümün sadece askerî olamayacağından hareketle politika üretilmesi ve bunun beyan edilmesi gerekiyor. Aydınlar gibi ABD de her fırsatta bunu dile getiriyor. Misalen, hem de ABD Savunma Bakanı’nın ağzından müttefik ABD, Irak ve Afganistan’daki deneyimlerimiz bize şunu gösterdi. Bir terör probleminin çözümü, güvenlik operasyonlarının yanısıra ekonomik ve siyasî girişimleri de gerektiriyor” diyor. Halbuki bakıyorsunuz bugünlerdeki tek iletişim askerî. Hükümet dahi asker ağzıyla konuşuyor. PKK bitirildi diyelim, Kürt sorununa sivil bir çare var mı? Af konusunda şimdiye dek istenilen sonucu vermemiş olan ‘eve dönüş’ten farklı bir çalışma var mı? Elbette yok. AKP’nin, belediyeleri ele geçirdikten sonra Kürtler din kardeşi oldukları için onlara ihale ve sadaka dağıtarak meseleyi çözme niyetinden başka bir proje yok ortada. Kürtlerin Kürt olarak siyaset yapmalarına ve kendi sorunlarının çözümünde muhatap alınmalarına fırsat vermeyen her çözüm er veya geç çözüm olmaktan çıkma riskini taşır.