12 Eylül 2007Afşin Yurdakul
Nijeryalı sığınmacı Festus Okey’in Beyoğlu Emniyeti’nde gözaltındayken ölmesi, Türkiye’deki mülteci ve sığınmacılar sorunun yakıcılığını hatırlattı. NTVMSNBC, hayatları tehlikede olduğu için ülkelerinden kaçıp, sığınma ya da Avrupa’daki refaha ulaşma hayaliyle Türkiye’ye gelen, ancak sadece “umuda yolculuk” sırasında kaza geçirirlerse haber olabilen, Türkiye’deki binlerce mültecinin sorunlarını, Türkiye’nin mülteci politikasını tartışmaya açtı. Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin verilerine göre, her yıl, Türkiye’ye mülteci statüsü alabilmek için 40’tan fazla ülkeden binlerce insan geliyor. Çoğu sığınma hakları olduğundan habersiz. Çoğunlukla işkence görmüş, maddi geliri olmayan ve Türkçe konuşamayan bu kişilerin barınma, sağlık, eğitim gibi hizmetlere erişim olanakları son derece sınırlı. Mülteci olmak için gelenlerin, Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) ya da Türk otoritelerine resmen başvurması, başvurusu sonuçlanıncaya kadar devletin belirlediği 26 şehirdeki misafirhanede kalması gerekiyor. Buradan izinsiz çıkmaları yasak. Oysa mülteciler İstanbul’a gelip Kumkapı, Tarlabaşı ya da Dolapdere’ye yerleşiyorlar. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Temsilcisi Anna Frank ile mülteci olmak için gelenlere ücretsiz hukuki ve psikolojik destek sağlayan tek sivil toplum örgütü olan Helsinki Yurttaşlar Derneği Sözcüsü Özlem Dalkıran, Türkiye’deki mültecilerin durumunu NTVMSNBC’ye anlattı.
Anna Frank (BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Temsilcisi)TÜRKİYE’DE BİR AVRUPALI MÜLTECİ VAR!Türk hükümeti, mültecilere karşı “coğrafı sınırlama” uyguluyor. Fakat, Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde -AB’nin öngördüğü üzere- bu sınırı kaldırmak durumunda kalabilir. Türkiye zor ve problemli komşulara sahip. Bu ülkelerden binlerce mülteciyi ülkesine kabul ve entegre etmek gibi bir yükten muaf olmak istiyor. Fakat pratikte Türkiye’de başka ülkelerden de sığınma hakkı isteyenler oluyor.BMMYK Avrupalı olmayanları mülteci olarak tanıyor ve Türk hükümetinin de onları kabul etmesi için resmi süreç başlatıyor. Biz bu insanların Türkiye’de değil, ABD, Avustralya ya da Kanada gibi üçüncü ülkelere gitmek üzere Türkiye’de bulunduğunu farzediyoruz. Dolayısıyla, Türkiye’ye sadece Avrupa’dan gelenler mülteci olma hakkına sahip, diğer ülkelerden gelenler ancak üçüncü ülkelere gitmek üzere “geçici sığınma statüsü” alabilir.Genelde Avrupa’dan Türkiye’ye mülteci gelmesini beklemeseniz de, Avrupa’dan gelen ve resmi olarak Türkiye’de mülteci statüsüyle bulunan tek bir mültecisi var. O da Azeri bir sanatçı. DAHA İYİ BİR HAYAT İÇİNTürkiye uluslararası göçmenler için bir transit geçiş ülkesi. Bunların içinde bazıları sığınmacı olarak burada kalmak için başvuru yapıyor. Geçiş yapanların çoğu Avrupa’ya daha iyi yaşam şartları için göç ediyor. Fakat bu insanların hepsinin Türkiye’de sığınmacı olmak gibi bir niyetleri yok. Bunlardan acil olarak korunmaya ihtiyacı olanların korunması lazım. Fakat bunların çoğu Türkçe konuşmuyor. Bu yüzden de Türk otoriteleri, bu yabancıların neden Türkiye’de bulunduklarını, hangilerinin sadece Türkiye’den geçtiğini, hangilerinin ise burada yasadışı olarak bulunduğunu tesbit edememekten ötürü problemler yaşıyor. BMMYK’nın Van, Silopi ve Ankara ofislerinde de bunun için çaba harcanıyor.10 BİN ‘SIĞINMACI’, 50 BİN ‘KAÇAK’ VARMültecilerle ilgili bu sorunlar Malta, İspanya ve İtalya’da da sık yaşanıyor. Normal şartlarda Türkiye’ye giren bir yabancı, polise ya da başka bir otoriteye giderek burada sığınma hakkı aradığına dair kayıt yaptırmak zorunda. Bazıları bunu bizim yardımımızla ya da kendileri yapıyor, bazıları da bu yöntemi bilmedikleri için başını belaya sokuyor. Sadece “İstanbul’a gitmek istiyorum, Avrupa’ya gitmek istiyorum, akrabalarımın yanına gitmeyi istiyorum” diyor. Fakat bu her zaman kaçak oldukları ve kasten resmi kayıt yaptırmadıkları anlamına gelmiyor. Türkiye’de resmi rakamlara göre 10 bine yakın sığınmacı olduğunu düşünüyoruz. Fakat, İçişleri Bakanlığı’nın geçen yılki açıklamalarına göre ülkede kaçak olarak bulunanların sayısının 50 bine yakın olduğu tahmin ediliyor.Özlem Dalkıran (Helsinki Yurttaşlar Birliği Sözcüsü)2012’DE COĞRAFİ SINIRLAMA TARTIŞILACAKMültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi, taraf devletlere bu sözleşme altında mültecilerin korunmasına yönelik üstlenecekleri taahhütlere bir “coğrafi sınırlama” getirerek, sorumluluklarını “sadece Avrupa’da meydana gelmiş olaylardan dolayı mülteci durumunda bulunan kişilerle sınırlama imkanı” veriyordu. Türkiye devleti bu “coğrafi sınırlama” seçeneğini kullanmayı tercih etti.Bu politikanın gerekçesi, elbette devletin kendisinden sorulmalıdır; ancak bugünkü uygulamaya baktığımızda şöyle açıklayabiliriz: Çevresindeki ülkelerdeki savaşlar ve çatışmalar nedeniyle yoğun insan hareketi yaşanan Türkiye, bu kadar çok kişinin kalıcı ikametini sosyal ve ekonomik olarak kaldıramayacağını düşünüyor olabilir.Sıklıkla dile getirilen bir diğer unsur da, yoğun mülteci kabul eden ülkelere taahhüt edilen uluslararası sorumluluk paylaşımının yerine getirilmemesi. Ancak, Ulusal Eylem Planı uyarınca 2012 yılında coğrafi kısıtlamanın kaldırılması yönünde tartışmalara başlanacak.DEVLET FESTUS’A SAHİP ÇIKMALITürkiye de her devlet gibi, vatandaşı olsun olmasın, toprakları üzerinde bulunan herkesin güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Hakları ihlal edilen kişinin mülteci, turist ya da vatandaş olması birşey değiştirmez. Nitekim, geçtiğimiz haftalarda Beyoğlu Emniyeti’nde gözaltındaken hayatını kaybeden Festus Okey olayında da hem idari, hem adli soruşturma başlatılmış bulunuyor. Ancak sığınmacılarla ilgili temel sorun, bu ülkeye girdiklerinde nasıl bir yasal prosedür izlemeleri gerektiğini bilmemeleri. Şikayetçi oldukları uygulamaların kaynağı devlet görevlileri olursa, misilleme ya da olumsuz sonuç yaratacağı endişesiyle resmi kanallara başvurmamayı yeğliyorlar. KAÇAK GÖÇMENLER SAHİPSİZ VE SUİSTİMALE AÇIKTürkiye’de sığınmacılara yardımcı olan kuruluşların sayısı çok az. Biz, Helsinki Yurttaşlar Derneği-Mülteci Destek Programı olarak sığınmacı başvurusunda bulunacak kişilere hukuki destek sağlıyoruz. Hukuki desteğin yanı sıra psiko-sosyal destek, çevirmen eğitimi, uydu kentlerde farkındalık yaratmayı amaçlayan çalışmalar ve genel olarak savunuculuk alanlarında çalışmalar yürütüyoruz. Bir konuya dikkat çekmekte fayda var. Sığınma başvurusunda bulunmayan, yani Türkiye’de kayıtlı bulunmayan yabancılar, yani “kaçak göçmenler” tamamen sahipsiz durumda. Bu da onları her türlü suistimale daha açık kılıyor.MİSAFİRHANELER DENETİME AÇILMALIBizim, sığınmacılarla ilgili kurumlardan biri olan BMMYK’nın prosedürlerine erişimimiz mümkün oluyor. Bize başvuranların görüşmelerine gözlemci olarak katılabiliyor, dosyalarına erişebiliyoruz. Ancak İçişleri Bakanlığı’nın prosedürleri daha kapalı işlediği için bu süreci izlememiz ancak başvuruyla ilgili karar tebliğ edildiğinde mümkün olabiliyor.Sığınmacılar ya da sığınma başvurusunda bulunamadan yakalananların yerleştirildiği “misafirhane”lere STKların düzenli erişimi ise mümkün değil. Tutulanlarla ancak telefon aracılığıyla ya da avukatla gidildiğinde görüşmek mümkün olabiliyor. İşkenceye Karşı Sözleşme’nin Seçmeli Protokolü (OPCAT) kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları her mekanın bağımsız komisyonlar aracılığıyla denetlenmesini sağlıyor. Türkiye bu Seçmeli Protokolü imzaladı ancak henüz onaylamadığı için uygulamaya geçilmedi. Bu mümkün olduğunda yalnızca sığınmacıların bulundukları yerler değil, her türlü gözaltı birimi denetlenebilecek. Dolayısıyla OPCAT’in hayata geçmesi çok önemli.TÜRKİYE’DEKİ MÜLTECİLERİN DAĞILIMITürkiye’de 958’i başvurusu incelenen, 3 bin 307’si mülteci statüsü kazanmış 4265 Iraklı, 1563’ü başvurusu incelenen, 2 bin 90’ı mülteci statüsünde 3653 İranlı, 947’si başvurusu incelenen, 281’i mülteci statüsünde 1228 Somalili, 573’ü başvurusu incelenen, 172’si mülteci statüsünde 845 Afgan, 133’ü başvurusu incelenen, 25’i mülteci statüsünde 158 Sudanlı bulunuyor.