10 Eylül 2007Radikal Gazetesi
NEDEN? Tarhan Erdem 22 Temmuz seçimlerinin sonuçlarını bir tek Tarhan Erdem'in araştırma şirketi tam olarak bildi. Erdem'in araştırması Radikal'de yayınlandığında, birçok gazeteci sonuçlara inanmadı. Hatta Erdem'e hakaretler yağdıranlar oldu. Ve Tarhan Erdem, seçimlerden sonra yeni bir araştırma daha yaptı. Bu kez AKP'nin oyu daha da artmış olarak çıktı. Burada önemli olan, bu son araştırmada ortaya çıkan sonuçların biraz sessizlikle karşılanması. Bugün Türk medyasını takip eden ya da ordunun tepkilerine bakan hiç kimse, bu ülkede bugün oyları yüzde 54'e varan bir siyasi partinin varlığını düşünemez bile. Neden ülkenin nabzını tutması gereken medya olan biteni görmekte zorlanıyor? Ordu, AKP'nin oylarının bu kadar istikrarlı artmasının sebeplerini niye fark edemiyor? Türkiye'in gerçeğini en sağlıklı biçimde ölçebilen Tarhan Erdem'e son gelişmeleri, medyayı, orduyu, AKP'yi ve türbanı sorduk. Erdem önemli açıklamalar yaptı. Sizin seçimlerden sonra yaptığınız son kamuoyu araştırmasında AKP'nin oyunun yeniden arttığı ve yüzde 50'yi geçtiği görülüyor. Evet, yüzde 54. Gerginlik her arttığında AKP'nin oyu da artıyormuş gibi görünüyor. Gerçekten de gerginlik ile AKP oyları arasında bir bağ mı var? Bunun gerginlikle alakası yok. Muhalefetle alakası var. AK Partisi'nin oyunu daha çok Demokrat Parti ve Saadet Partisi gibi küçük partiler artırdı. Biraz Genç Parti de dahil olmak üzere, son yaptığımız araştırmada bunların oyu AK Partisi'ne kaydı. Yani Genelkurmay Başkanlığı'yla siyasi iktidar arasında yaşanan gerginliğin seçmen tercihi üzerinde bir etkisi şimdi de yok, 22 Temmuz seçiminde de yoktu. Bunu niye söylüyorum? Niye söylüyorsunuz? Çünkü böyle olduğuna dair elimizde objektif bir bulgu var. Bakın.. Biz tam bir yıl sene önce eylül ayında bir araştırma yaptık. Ardından 2007'nin şubatında bir başka araştırma daha yaptık. Sonra seçim dönemi başlayınca, 18 Mayıs'ta bir araştırma yaptık ve seçimlere kadar da birer hafta arayla bu araştırmalarımızı sürdürdük. Geçen sene eylülde AK Partisi'nin oyu yüzde 45-46 çıkmıştı. Sadece AK Partisi'nin oyu 18 Mayıs araştırmasında yüzde 54'e çıktı. 18 Mayıs öncesinde Türkiye'de ne oldu? 27 Nisan muhtırası verilmedi mi? Evet. AK Partisi'nin oyu sadece bir kez yüzde 54'e çıktı. O da 27 Nisan bildirisinden sonra. Ama hemen sonra yine yüzde 49'a indi. Yani, 18 Mayıs hariç seçimlere kadar yaptığımız diğer sekiz araştırmada AK Partisi'nin oyu yüzde 46 ile 50 arasında gezindi. Bu oyların yüzde 78'i, AK Partisi'ne ekonomik nedenlerle verildi. Ekonomik nedenin içinde istikrar talebi var mı? Var gayet tabii. İstikrar talebinin içinde gerginliğe karşı olmak, gerginlik istememek yok mudur? Vardır. İstikrar talebi, insanların oy tercihinde önemli rol oynuyor. Tabii şu da var. Biz yeni araştırmamızda, vatandaşlara, cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşananların, 22 Temmuz seçimlerinde oylarını etkileyip etkilemediğini sorduk. Önce, 'Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşananlar sizin oyunuzu etkiledi mi' diye sorduk. Sadece yüzde 30 etkilendiğini söyledi. 'Etkilenmedim' diyenlerin oranı yüzde 70 çıktı. Ama ardından şunu da sorduk. 'Cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşananlardan başkası etkilenmiş midir' dedik. 'Evet, başkası etkilenmiştir' diye düşünenlerin oranı yüzde 60'ın üzerinde çıktı. İnsanlar, etkilenmeyi bir zayıflık işareti olarak mı görüyorlar? Gerçeği kendi adlarına değil de başkaları üzerinden mi söylüyorlar? Etkilenmeyi zayıflık olarak alıyorlar. Ama gene de benim kanaatim, cumhurbaşkanlığı sürecindeki olaylar yaşanmasaydı, AK Partisi'nin oyları ancak yüzde 2-3 azalabilirdi veya artabilirdi. İnsanların AK Partisi'ne meyletmesinin nedeni ekonomiktir. Bu, para meselesidir, istikrar beklentisidir. Halk zaten bu yüzden AK Partisi'ni tek başına iktidar yaptı. Muhalefete gelirsek... Halk, CHP ile Genelkurmay arasında bir bağ görüyor mu? Ayniyet, beraberlik, aynı şeyi söylüyor olmalarını görüyor. Gerginlik, demokratik hayatta olmaması gereken bir şeydir ve halkın bunu görmediğini düşünemezsiniz. Halk Partisi hem meşru siyasi hayatın içinde yer alıyor, hem de askerle siyaset yapmaya çalışıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Kabul edilebilir mi? Ayrıca CHP gerçekten çağdaşlığı temsil ediyor mu, laikliği koruyor mu meselesi de çok önemli. Bence CHP çağdaşlığı temsil etmiyor. Laikliği de söz olarak koruyor. Çünkü laikliği gerçekten korumak, bu meseleyi seçim platformunun dışına çıkarmakla başlar. Aksi takdirde laikliğin olmayabileceğini varsaymış oluyorsunuz. Bir siyasi partinin seçim döneminde, 'Laiklik tehlike altında ya da Türkiye bölünecek' diye politika yapması yanlış. Türkiye, CHP'nin ve MHP'nin söylediği gibi laiklik ve bölünme tehlikeleriyle karşı karşıya değil. Ama sizin birkaç hafta önce yaptığınız araştırmanızda 'Şeriat tehlikesi var' diyenlerin oranı yüzde 14.6, 'İhtimal var' diyenlerin oranı da yüzde 14.8 çıktı. Bu ülkede yüzde 30 şeriat tehlikesinin olduğunu düşünüyor. Çok yüksek bir oran değil mi bu? Onlar, CHP'nin ve MHP'nin politikalarının sonucunda ortaya çıkıyor. Olamayacak bir şeyi olabilecekmiş gibi göstermelerine isyan ediyorum. Türkiye'nin laiklikten vazgeçmesi mümkün değil. Türkiye'nin bölünmesi de söz konusu değil. Ben siyasetle iyi kötü uğraşmış bir adamım. Ordu, türban meselesini çok önemsiyor. Siz bu konuda da araştırma yaptınız. Halk, türban konusunda ne düşünüyor peki? Önemli çoğunluk türbanı önemsemiyor. Ama türban tek bir sualle anlaşılacak bir husus değildir. Zira türbanın siyasi simge olup olmadığı meselesi henüz tam yanıtını bulmadı. Bence türban çok önemli bir çoğunluk için siyasi bir kimliktir. Türban takanların yarıdan fazlası bence onu siyasi simge olarak takıyor. Böyle sanıyorum. Geri kalanı dini, sosyal baskı, gelenekler gibi nedenlerle takıyor. Peki halk türbanın siyasi simge olmasını önemsemiyor mu? Önemsemiyor. Son araştırmada, 'Cumhurbaşkanı adaylarından birinin eşinin türban takması sizin oyunuzu etkiler mi' diye sorduk. Yüzde 60'lar düzeyinde, 'Beni etkilemez' dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşinin türbanlı olmasını önemli bir çoğunluk önemsemiyor. Ama ben başbakan olsam, türban konusunda sorumluluk almam. Türban meselesine dokunmam, bu meseleyi çözmem. Niye? Üniversitelerde bütün kız öğrencilerin türbanlı olmasının Türk toplum yaşamında hiç mi bir sonucu olmaz sizce? Herkes türban takarsa Türkiye'de toplumsal hayat hiç mi değişmez? Bu ülkede Türkçe ezan 1932'de başladı. Aradan yıllar geçti, 1950'de Demokrat Parti iktidara geldi. Sanki Türkiye'nin tek meselesi Arapça ezanmış gibi, 12 Haziran 1950'de kanunda bir ibare değişti ve ertesi sabahtan itibaren bütün camilerde Arapça ezan okundu. AKP üniversitelerde türbanı serbest bırakırsa bütün kız öğrenciler sizce türban mı takacak? Tabii. İki sene içinde, hiçbir üniversitede başı açık kız göremezsiniz. Çünkü toplumsal baskı yaratılır. Çok kısa bir zaman sonra da insanlar başörtüsü takmamazlık, üniversiteye başörtüsüz gidememezlik edemezler. Riskleri olan bir meseleyi konuşuyoruz burada. Laiklik risk altında. Ama ben o riskin sonuca ulaşacağını, gerçekleşeceğini varsaymıyorum, varsaymak istemiyorum. Laikliği demokratik mücadeleyle koruyabileceğimize ben hâlâ inanlardan biriyim. AKP üniversitede türban serbestliği getirebilir mi peki? Getirebilir. Anayasayı tek başına değiştirme gücü var. 330 oyu var. 367'yi aramak Sezer zamanındaydı. Şimdi Gül, 330 oyla referanduma sunabilecek. Referanduma sunulduğunda da üniversitede türban kabul edilir. Ama ben demokratik kurumların, bireylerin ve sivil toplum örgütlerinin mücadelesi sonucunda, AK Partisi'nin bu değişikliği yapamayacağını düşünüyorum. Türban, Türkiye'nin önemli olgularından biri. Bunu siyasi hayatta tartışmanın bir faydası yok. Ama hükümetin bu konuda herhangi bir girişimi olduğunda, bunun doğru olmadığına inanan insanlar ayağa kalkmalıdır, karşı çıkmalıdır. Türban gerçekten netameli bir konu. Ben yakın zamana dek ülkede örtünmenin, türban takanların sayısının azaldığını düşünüyordum. Ama şimdi türbanın arttığı izlenimine sahibim. Son zamanlarda duyduklarım hep arttığı yönünde. Türkiye'de demokrasi ve toplumun yaşam biçimi, örtünmenin artmasıyla çok zorlanacak. Niye zorlanacak? Çünkü türban, kişinin hayata bakışını, yaşam biçimini belirleyen en önemli unsurlardan biri. Toplumun yaşam biçimiyle örtünme arasında çok önemli bağlar var. Yalnız şu da var. Örtünmenin artması bugünkü iktidara da yaramayacak. Niye? Çünkü istismar konusunda daima sizden daha ileride olanlar çıkar. Örtünmenin artması Türkiye'de demokrasiye zarar verecek. Çünkü bu, kadının toplumdaki yeri değişiyor demektir. Türbanın çoğalması, kadın erkek eşitsizliğinin arttığını gösterir. Eğer kadın-erkek eşitliği ortadan kalkmışsa, demokrasi çok önemli bir yara almış demektir. Yalnız şu da var. Yaptığımız son araştırmada ilginç bir bulgu var. 'Kızınız veya kız kardeşinizin üniversiteye gidebilmek için türbanını çıkarmasını tasvip eder misiniz' diye sorduk. Yüzde 76.6 'Okulunu bırakmasın. Eğitim için türbanını çıkarsın dedi. Halk türbanı dinin mutlaka yapılması gereken emri olarak da görmüyor. Tanrı emri olarak görmüyor. Sizin yaptığınız kamuoyu araştırmalarının sonuçları beni bir de en çok medya açısından şaşırtıyor. Sizin araştırma sonuçlarınızla medyanın yansıttığı Türkiye arasında büyük fark var. Bugün Türk gazetelerini okuyan hiç kimse AKP'nin oylarının yüzde 54'lere tırmandığını düşünemez. Yüzde 46'yı da düşünemiyordu. Çelişki nereden kaynaklanıyor? Bu sualin muhatabı ben olmamalıyım. Bu, medyayı yönetenlerin problemi olmalı. Bence burada kasıtlı bir yanlışlık yok. Gazeteciler yakın çevrelerinin etkisinde kaldılar. Sizin 22 Temmuz seçimleriyle ilgili yaptığınız araştırmanın sonuçları Radikal'de yayınlandığında, bu rakamlar medyanın büyük kesimi tarafından gerçekdışı olarak değerlendirilmişti. Medya sizin gördüğünüzü görememişti. Medya halktan ve Türkiye'nin gerçeklerinden kopuyor mu? Bazıları siyasal eğilimleri göremedi. Bunun temelinde halka inanmamak var. Bazıları halktan kopuk değil, halkı sevmiyor. Halkın haklı olmadığını, yanlış yaptığını nereden çıkarıyorlar ki? Evinde oturuyorsun, bilgisayarla yazını gönderiyorsun, ondan sonra da halk hakkında şöyledir, böyledir diyorsun. Bakın... Biz bu ülkede dört senedir Ziraat Odaları'ndan, Veterinerler Birliği'nden ve gazetecilerden Türkiye'de tarımın battığını duymadık mı? 'Tarımda sübvansiyon yok. Köylü perişan' denmedi mi? Peki ne oldu? Tarımın oyları AK Partisi'ne gitti. Demek ki halk tarımın batmadığı kanaatinde. Köylü, Ak Partisi'ne oy vererek tarımın batmadığını söyledi. Peki niye tarımın battığı haberleri çıktı medyada? Bu haberler yanlış. 'AK Partisi akılsız mı? Nüfusun yüzde 30-35'ini ihmal eder mi' diye ben o günlerde tarıma baktım. Rakamlarla çıktı ki, AK Partisi hükümeti zamanında tarıma verilmiş paralar ve sübvansiyonlar, gelmiş geçmiş hükümetlerin tarıma verdiği paranın iki, üç katı olmuş. Demek ki yanlış laflar üretiliyor. Medya, olaylara önyargılı mı bakıyor? Önyargılı mı bakıyor bilemiyorum ama yanlış bilgilendiği muhakkak. Burada kasıtlılık değil, basiretsizlik var. Gerekeni yapmıyorlar. Ben seçim sonuçlarını oturduğum yerden tahmin etmedim. Yüzlerce adam çalıştı. Araştırmaların bir tekniği vardır. Medya öyle yapmıyor ki. Onlar gidiyor, iki, üç kahvede, birkaç insanla konuşuyor. Mesela AK Partisi'nin imama, okuması yazması olmayana dayandığı lafı da yanlış. Çünkü bölgelere bakıyoruz. Bu parti Türkiye'nin on iki bölgesinde de üstelik birinci parti olarak var. Mesela Kuzeydoğu ve Ortadoğu Anadolu'da ve Güneydoğu'da bağımsızların oyu yüzde 30'un altında kalırken, AK Partisi yüzde 50'yi geçti. Ege'de de birinci oldu. Bu, AK Partisi toplumun her tarafına yayılmış ve aşağı yukarı eşit dağılmış durumda demektir. Ayrıca toplumun çeşitli kesitlerine bakıldığında da bütün kesimlerde var. AK Partisi, toplumun her tarafında girmiş büyük bir toplum partisidir. Hele bugün oyu en az yüzde 50'dir ve bu da her iki kişiden biri ona oy veriyor demektir. Yerel seçimlere bir buçuk yıl var ama şimdiden seçim süreci başladı bile. AKP, Diyarbakır'ı alacak mı sizce? Hiç kimse 'Alamaz' diyemez. DTP'li Belediye Başkanı Osman Baydemir'in durumu kolay değil. AK Partisi, geçen seçimde Güneydoğu'da DTP çizgisiyle at başı giderken, son seçimde yüzde 51'le bağımsızların iki misli oy aldı. Medya, halkın gerginliğe gösterdiği tepkinin farkında mı? Geçenlerde gene bir araştırma yayınlandı ve orduya güven en üst derecede çıktı. Halk, askere güveniyor ama siyasete girmesini istemiyor. Bunu hepimizin görmesi lazım. Bu halk her konuda sağduyulu ve soğukkanlı. Halkın siyasi kararını etkilemekte ordunun rolü gittikçe azalıyor. Sizin araştırmanızda da bu ortaya çıkıyor. Medya neden halkın tepkisini, orduyu siyasette istemediğini anlayamıyor? Bu medyada yaygın bir yanlışlık. Ama Radikal öyle değil. Sizin seçimden sonra yaptığınız araştırmayla ilgili pek fazla yorum çıkmadı. AKP'nin oylarının yüzde 54'e vardığını söylemeniz üzerine sanki bir sessizlik oldu. Bu sessizliği neye bağlıyorsunuz? Sadece medya değil, pek çok insan ülkede değişimi görmüyor. Türkiye'de sadece ekonomik ilerleme değil, toplumsal ilerleme de var. Demokrasi ilerliyor ve Türkiye dünyaya yakınlaşıyor. Eğer ülkede pek çok şeyin değiştiğini görmezseniz, doğru karar veremezsiniz. Bakın... Toplumdaki bu değişimi günümüz dünyasının projeleriyle yönetebilecek çağdaş bir parti olsaydı Türkiye'de, biz şimdi laiklik gibi risklerin hiçbirini konuşmuyor olurduk. Böyle çağdaş bir parti bulunmadığı için bugün Türkiye'de riskler var. Toplumdaki değişimi AK Partisi'nden başka yönetmeye talip bir parti yok ortalıkta. Ama AK Partisi de çok muhafazakâr bir parti işte... Bizi nasıl günler bekliyor? Eğer bazılarının düşündüğü gibi hükümetin aslında gizli bir gündemi varsa, Türkiye her türlü felaketle karşı karşıya kalabilir. Ben hükümetin gizli gündemi olmadığına inanmak ihtiyacındayım ve inanmaya da hazırım. Ayrıca objektif olarak baktığımda, hükümetin gizli bir gündemi var diyemiyorum. Ama hükümet bu endişeyi, bu şüpheyi ortadan kaldıracak, gizli gündemi olmadığını kanıtlayacak hiçbir şey de yapmıyor.