9 Eylül 2007
Radikal, sivil anayasa taslağında en tartışmalı konular olan 'laiklik' ile 'din ve inanç özgürlüğü' maddeleriyle ilgili değişiklik önerilerinin tam metnine ve gerekçelerine ulaşırken taslağı hazırlayan kurulun başkanı Prof. Dr. Ergun Özbudun, Cumhuriyet gazetesinin anayasanın 'değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez' maddelerinin değiştirildiği ve laikliğin yeniden tanımlandığı yollu dünkü haberinin gerçeği yansıtmadığını söyledi. Özbudun, haberde vahim çarpıtmalar olduğunu, haksız noktadan kendilerine hücum edildiğini savunurken "Biz laikliği yeniden tanımlamadık, aksine din eğitimini isteğe bağlı hale getirerek, laikliğin inançsızlığı da koruması gerektiğini belirterek laikliği güçlendirdik" dedi. Özbudun, Anayasa'nın değiştirilmez denilen maddelerinin değişmediğini, temel niteliklerinin korunduğunu belirtirken, 24. maddedeki değişiklikte 14. maddeye atıf yapılan bölümün çıkarılmasıyla ilgili düzenlemenin de çarpıtıldığını savundu. Özbudun, Radikal'in sorularını şöyle yanıtladı. Vahim çarpıtma: Bu konuda açıklamada bulunmak isterim, son derece vahim bir çarpıtma. Biz laikliğe yeni tanım getirmedik, bilakis laikliği güçlendiriyoruz, bu yönde ilkeler var; din eğitiminin isteğe bağlı olması gibi. Dolayısıyla gazete manşeti zaten bir çarpıtma. Haberde bizim taslağımızda olmayan bölümler var. Laikliğe iki boyut: Anayasa'da laiklik zaten değişmez hükümdür. Madde gerekçesinde klasik anlamda laiklik izah ediliyor, hem devlet, hem bireye hitap eden boyutları açıklanıyor, devletin din kurallarına dayandırılamayacağı da anlatılıyor. Bu ifadeler her anayasa ders hukuk kitabında bulunabilecek ifadelerdir. Bu gerekçeler yeni değil: 24. maddede din ve vicdan hürriyetiyle ilgili, orada da aşağı yukarı 82 Anayasası'yla benzerdir. Hatta din eğitiminin isteğe bağlı hale getirilmesi söz konusu, bu yönüyle de çok daha demokratik ve laiktir. Haksız noktadan hücum: Bu haberle bize haksız noktadan hücum edildi. Kapsamlı değişiklik talepleri ve bizim bugün söylediklerimiz yeni değişiklikler değildir, geçmişte CHP dahil, SHP, DYP tarafından ve 90'lı yıllardan bugüne kadar söylenegeldi. haberde taslağımızın maksatlı gizli bir planların parçası vs. gibi gösterilmesi son derece üzücü. Endişeler için gerekçeye ek yaptık: ('Laikliğin yeniden tanımlanması tutumunuz yok mu' sorusu üzerine) Kesinlikle öyle bir çabamız, laikliğe yeni bir tanım yok, ne ifadelerde ne gerekçelerinde. Haberlerde buna kanıt gösterilen gerekçe de tabii eksik. Biz gerekçelerimizi taslağı bitirdikten sonra yazdık ve daha sonra da bunda değişikliklere de gittik. Bugünkü haberde ise bu değişiklikler yok, yani o gazetenin elindeki metin daha eski metindir. Eski metin de çok farklı bir şey değildi. Ve biz gerekçemizi elden geçirirken, kamuoyundaki endişeleri de dikkate alarak, laikliği ifade eden, alışık olunan o bildik keskin ifadelere yakın ifadeler de kullandık, ama laikliği yeniden tanımlamadık. Biz madde gerekçesindeki gerekçelere tereddütleri gidermek için eklemeler yaptık, bunun bilinmesi lazım. İnançsızlığa da koruma: Laikliği bırakın zayıflatmayı, güçlendirici çok önemli ilaveler yapıldı; bunlardan en önemlilerinden biri gerekçemize laikliğin inançsızlığı da koruma altına aldığı, laik devletin tüm din ve mezheplere eşit mesafede olacağını da belirttik. Ancak haberde o kısımlar atlanmış, herhalde. Din ve vicdan hürriyetiyle ilgili kısımlar öne çıkarılmış diğer kısımlar ihmal edilmiş. Anayasada laikliğin tanımı olmaz: Taslak çok yakında kamuoyuna deklare edilecek. Birtakım tereddütler de ortadan kalkacak. Haberde yazıldığı gibi, laikliğin yeniden tanımlanması yok. Zaten anayasada bir bilim kitabı anlamında laikliğin tanımı olmaz. Anayasa neyin yasak neyin serbest olduğu kuralları yazar. Örneğin 50 ayrı düzenlemede siyasi parti lafı geçer ama siyasi parti tanımı anayasada yapılmaz, buna gerek yoktur çünkü."
İnsan haklarına dayanan devlet Prof. Dr. Ergun Özbudun, Anayasa'nın 'düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü'yle ilgili 26. maddede öngörülen ve bu özgürlüğün 'Cumhuriyet'in temel nitelikleri ve devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması amacıyla sınırlanabileceğini' belirten fıkranın madde metninden çıkarılmasına yönelik eleştirileri de haksız buldu. Her hürriyeti düzenlerken, devletin bölünmez bütünlüğü anlamında tekarının anlamsız olduğunu belirten Özbudun, Terörle Mücadele Yasası'nda bölünmez bütünlük aleyhine propaganda yasağı getiren 8. maddenin kaldırılmasına da dikkat çekti. Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri arasında yer alan bazı ifade değişikliklerinin temel niteliği değiştirme anlamına gelmeyeceğini belirten Özbudun, mevcut 2. maddede Türkiye Cumhuriyeti'ni 'insan haklarına saygılı' devlet olarak tanımlarken kendilerinin 'insan haklarına dayanan' ifadesini getirdiklerine de dikkat çekerek şunları söyledi: "Şimdi biz bu maddeyi değiştirmiş mi olduk, hayır. Taslak ile insan hakları kuvvetlendirildi 'birey odaklı anayasa' olduğu için insan haklarına saygı değil insan haklarına dayanan devlet dedik, daha güçlü ifade."
Taslakta değiştirilmeyen Madde 2 Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Mevcut Anayasa'da Madde 2'nin gerekçesi: Türkiye Cumhuriyeti'nin her şeyden önce Atatürk milliyetçiliğine bağlı; yani bütün fertlerinin kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, diğer bir deyişle, milli dayanışma ve adalet anlayışı içerisinde yaşayan bir toplum olduğu açıklanmıştır. Bu toplum, insan haklarına saygılı, başlangıçta belirtilen Atatürk ilkelerine dayanan siyasi rejimler içinde insan haysiyetini en iyi koruyan, gerçekleştiren ve teminat altına alan demokratik rejim benimsenmiştir. Demokratik rejimin de, laiklik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine dayandığı belirtilmiştir. Demokrasi, egemenliğin millete ait olduğu bir siyasi rejimdir. Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir. Sosyal hukuk devleti ise, bizzat devletin koyduğu hukuk kurallarına uyacağı ve çalışan, çalıştığı halde elde ettiği ürün ile mutlu olabilmek için, tasarladığı maddi ve manevi değerlere sahip olamayan kişilerin yardımcısı olacağı ilkesini belirtmektedir.
Taslakta Madde 2'deki laiklik ilkesinin gerekçesi Cumhuriyet'in temel niteliklerinden biri olan laiklik, Türkiye'de siyaseten ve hukuken en çok tartışılan kavramlardan biridir. Kavramsal olarak, laikliğin biri devlete, diğeri birey ve topluma hitap eden iki boyutu vardır. Devlete hitap eden yönüyle lâiklik, din kurallarının yönetimde gerek kanun koyarken gerekse uygularken belirleyici olmaması anlamına gelmektedir. Bunun nedeni, laik düzenlerde siyasî iktidarın kaynağında halk veya millet iradesi gibi tamamen dünyevi kavramların bulunmasıdır. Diğer yandan laiklik, devletin de din kurallarını değiştirmeye ve yorumlamaya kalkışmasını engelleyen bir ilkedir. Laik bir sistemde, devletin resmî dinî bulunmaz ve devlet bütün dinlerin mensuplarına eşit davranır. Laikliğin bireye yönelik cephesinde ise din ve vicdan hürriyeti vardır. Ancak, burada da muhatap devlettir. Devletin, tüm dinî inanışlar karşısında eşit mesafede durarak, herkesin inançlarına uygun şekilde yaşaması için gerekli ortamı sağlama yükümlülüğü bulunmaktadır. 1982 Anayasası'nın 2'nci maddesinin gerekçesinde laikliğin bu anlamına dikkat çekilmiştir. Buna göre, "Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dinî inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir." Bu anlamda laiklik, farklı dinî inançlara sahip olanlar kadar hiçbir dinî inanca sahip olmayanların da hak ve hürriyetlerini koruyan bir ilkedir.
Mevcut Anayasa'da Madde 24 MADDE 24- Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine s ahiptir. 14'üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır. Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.
Mevcut Anayasa'da Madde 24'ün gerekçesi: Bu maddedeki anlamıyla din ve vicdan hürriyeti, kimsenin dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden ve dini inancının gereklerini yerine getirip getirmemesinden dolayı kınanamayıp, suçlanamamasıdır. Maddenin üçüncü fıkrasında yer alan bu husus, birinci fıkranın tabii bir sonucudur. Keza, birinci fıkranın tabii sonuçlarından bir diğeri de, kamu düzenine, genel ahlaka ve bu amaçlarla çıkarılan kanunlara aykırı olmamak kaydıyla, ibadet, dini ayin ve törenlerin serbest oluşudur. Üçüncü fıkra hükmüne göre, istismar ve suiistimali önlemek amacıyla, din ve ahlak eğitim ve öğretimi devlet denetimi ve gözetimi altına alınmıştır. Keza bu eğitim, ilk ve ortaöğretimde zorunludur. Gayrimüslimler, bu zorunlu eğitim dışında bırakılmışlardır. Nihayet, maddenin son fıkrası ile de dinin ve dini duyguların siyasi amaçlara alet edilmesi yasaklanmıştır. İlave etmek gerekir ki, bu anlamda dini inanç ve kanaat hürriyeti, niteliği gereği hiçbir sınırlamaya tabi tutulamayacaktır. Bu husus 15'inci maddede açıkça belirtilmiştir. (Milli Güvenlik Komisyonu Anayasa Komisyonu'nun değişiklik gerekçesi) 14'üncü madde hükümleri de göz önünde bulundurularak maddeye açıklık getirilmiş ve maddenin dördüncü fıkrasında yer alan "Din ve ahlak eğitim ve öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu olup, devletin denetimi ve gözetimi altında yapılır. İslam dinine mensup olmayan kişilerin din derslerini takibi isteklerine bağlıdır" şeklindeki hükmü, "Din ve ahlak eğitimi ve öğretimi devletin gözetimi ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır" şeklinde değiştirilmek suretiyle din eğitim ve öğretiminin, devletin denetimi ve gözetimi altında olmak kaydıyla kişilerin kendi isteğine, küçüklerin ise kanuni temsilcisinin talebine bağlı olduğu, ancak din kültürü ve ahlak öğretiminin ilk ve ortaöğretim kurumlarında, okutulması gerekli zorunlu dersler arasında yer alacağı gösterilmiştir.
Taslakta Madde 24 Madde 24- (1) Herkes din ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hak, tek başına veya topluca, alenen veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama ve bunları değiştirebilme hürriyetini de içerir. (2) Kimse ibadete, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve düşüncelerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç, düşünce ve kanaatlerinden ve bunları değiştirmekten dolayı kınanamaz, suçlanamaz ve farklı bir muameleye tabi tutulamaz. (3) İbadet ve dinî ayin ve törenler, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlakın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması amaçlarıyla sınırlanabilir. 4'üncü fıkra iki alternatifli: Alternatif 1: (4) Devlet, eğitim ve öğretim alanındaki görevlerini yerine getirirken, eğitim ve öğretimin ana ve babanın dinî ve felsefî inançlarına göre yapılmasını isteme hakkına riayet eder. Din eğitim ve öğretimi, kişinin kendisinin, küçüklerin ise kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır. Devlet bu taleplerin gereğini yerine getirmekle yükümlüdür. Alternatif 2: (4) Devlet, eğitim ve öğretim alanındaki görevlerini yerine getirirken, eğitim ve öğretimin ana ve babanın dinî ve felsefî inançlarına göre yapılmasını isteme hakkına riayet eder. Din kültürü ve ahlak öğretimi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bu dersten muafiyet, kişinin kendisinin, küçüklerin ise kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır. 5'inci madde üç alternatifli: Alternatif 1 (5) Din ve inanç hürriyeti, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini din kurallarına dayandırmaya yönelik eylemler biçiminde kullanılamaz. Alternatif 2 (5) Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya şahsî çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun dinî veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. Alternatif 3 (5) Din ve inanç hürriyeti, anayasal düzeni din kurallarına dayandırmaya yönelik eylemler biçiminde kullanılamaz.
Taslakta Madde 24'ün gerekçesi: Din hürriyeti, inanç ve ibadet hürriyetinden oluşur. İnanç hürriyetinin muhtevasında ise, birincisi, herkesin dilediği inanç ve kanaate sahip olabilmesi şeklinde olumlu, ikincisi de, dilerse hiçbir inanca sahip olmama şeklinde olumsuz, birbirinden farklı ve birbirini tamamlayan iki yön bulunmaktadır. İnanç hürriyeti sadece bireylere herhangi bir dine inanma hürriyetini tanımakla kalmaz, onlara inançlarının içeriğini ve niteliğini tamamen kendi kanaatlerine göre belirleme ve dilediği takdirde bunları değiştirebilme hakkını da verir. Devletin din kurallarının anlam ve içeriklerinin belirlenmesi ve yorumlanması konusunda hiçbir müdahalesi söz konusu olamaz. İbadet hürriyetine gelince, bu da kişinin inandığı dinin gerektirdiği bütün ibadetleri, ayin ve törenleri serbestçe yapabilmesi ve başkaları üzerinde cebir ve şiddet kullanmamak, genel ahlaka ve kamu düzenine aykırılık oluşturmamak şartıyla inancına göre yaşayabilmesini ifade eder. Bu düşünceler temelinde, din hürriyeti ile ilgili olarak 1982 Anayasası'nın 24'üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "14'üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dinî ayin, ve törenler serbesttir" hükmüne, gereksiz bir tekrar olduğu için yer verilmemiştir. 14'üncü maddede düzenlenen kötüye kullanma yasağı, tüm hakları kapsayan genel bir hüküm olduğu için, temel hak ve hürriyetleri düzenleyen maddelerde ayrıca belirtilmesine gerek yoktur. Kaldı ki, bu maddenin son fıkrası din hürriyeti için özel bir kötüye kullanma yasağı da içermektedir. Bu maddenin ikinci fıkrası din hürriyetinin mutlak, üçüncü fıkrası ise sınırlı boyutunu ifade etmektedir. 'İbadet, dinî ayin ve törenler', Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde bu hak için öngörülen sınırlamalara tabi kılınmıştır. Maddede yer verilen en önemli hükümlerden biri, devlete çocukların eğitimi alanında ebeveynin dinî ve felsefî inançlarını dikkate alma yükümlülüğü getiren düzenlemedir. Bu hüküm, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek 1 Nolu Protokolün 2'nci maddesine paralel olarak düzenlenmiştir. Alternatif 1 Dördüncü fıkrada din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasından çıkarılarak, 1961 Anayasası'nda olduğu gibi din eğitimi ve öğretimi isteğe bırakılmıştır. Ancak, 1961 Anayasası'ndan farklı olarak, devlete kişilerin ya da küçüklerin kanunî temsilcilerinin din eğitimi ve öğretimi konusundaki taleplerinin gereğini yerine getirme yükümlülüğü yüklenmiştir. Bu düzenleme, bir yandan 1982 Anayasası'nın 24'üncü maddesinde yer alan zorunluluğu ortadan kaldırması, diğer yandan da sadece bu eğitimden yararlanmak isteyenlerin talepte bulunmalarını gerektirmesi sebebiyle hem laik düşünceyle, hem de hürriyetçi bir zihniyetle bağdaşmaktadır. Alternatif 2 Dördüncü fıkrada, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin, ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında bulunmasına yönelik düzenleme korunmakla birlikte, isteyenlerin bu derslerden muaf tutulacakları belirtilmiştir. Bu şekliyle, fıkra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle de uyumlu hale getirilmiştir. Zira Strasbourg organları, muaf tutulma yollarının açık olması ve derslerde "Devletin, ebeveynin dinî ve felsefî inançlarına saygı gösterilmediği değerlendirmesine fırsat verecek şekilde bir aşılama (endoktrinasyon) amacı gütmemesi" durumunda zorunlu din dersleri uygulamasını Sözleşmeye aykırı bulmamaktadırlar.