1 Temmuz 2007Dr. Özcan Baripoğlu
Meydanlarda, konserlerde zılgıt çekerek, zafer işaretleri yaparak, uzatılan mikrofonlara barış nutukları (ya da çığlıkları) atarak barışın gelmediği net olarak ortaya çıktı. Mayın tarlasına dönen Güneydoğu'dan gelen her bir ölüm haberi ümidimizi daha da azaltıyor. İşte böyle bir ortamda seçimlere gidiyoruz. Öte yandan seçimlere bağımsız adayların yoğun biçimde katılması hatrı sayılır bir söylem zenginliği de yarattı. Özellikle "Baskın Hoca"nın gerek toplantıları ve gerekse Radikal İki'deki yazıları "keyifli ve bağımsız" bir seçim ortamı sağlıyor. "Ezber bozma" esprisi üzerine kurgulanan seçim stratejisinin ne kadar tuttuğu sandıklar açılınca belli olacak elbette ama sonuç ne olursa olsun, bu deneyim bundan sonraki adımların atılmasında ciddi bir katkı sağlayacak. Şahsen, seçildiğinde Hoca'nın Meclis'te yapacaklarıyla pek ilgilenmiyorum zira Meclis'in çalışma tarzı bağımsız vekillerin aktivitelerini kısıtlıyor. Hoca da bunun farkında zaten ve basın toplantılarını Meclis çatısı altında yaparak parlamenterlik işlevini yerine getirebileceğini söylüyor. Bu da bir ezber bozma ironisi olsa gerek. Baskın Oran'ın adaylık öncesinde ve "Cumhuriyet mitingleri" sonrasında Radikal İki'de yayınlanan yazılarını yine bir "ezber bozma" referansıyla okumak lazım belki, ama seçim atmosferi nedeniyle bir iki noktayı vurgulamak istiyorum. 1- Bir sosyal bilimci olarak, yüzbinlerce insanı meydana döken sosyal dinamikleri tartışmak yerine, o insanların o meydanlara "piknik yerine gider gibi gittiklerini" belirterek, onların o alanlardaki davranışları, coşkuları, giysi ve sembollerini tartışmayı anlamlı bulmuyorum. Mitinglere katılanlar "tam bağımsızlık-ABD ve AB karşıtlığı" konusunda seri teorik tartışmalar yaparak o meydanlara toplanmış değil ki, onları teorik bir cephe oluşturarak yargılayalım ya da aksiyonlarını "cahillik" olarak kodlayalım. Bu haksızlık olur diye düşünüyorum. Zira bu insanlar hiç kimsenin tahmin edemediği bir biçimde "yüzbinlerce insan" olarak meydanlarda toplandılar ve dertlerini kendilerine göre yansıttılar. Böylesi müthiş bir kalabalık, bu toplumun siyasi tarihindeki en güçlü "ezber bozma" faaliyeti olsa gerek. 2- Bugün profil itibarıyla, müstehzi bir vurgulamayla değerlendirilen o meydan kalabalıklarının, özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ütopyasını hepimiz kadar paylaşabilecek insanlar olduğunu düşünüyorum. O insanlar şu anda farklı bir yerde duruyorlarsa bunun sebepleri var elbet ve ilelebet orada durmayacaklar, biraz ona kafa yormanın faydalı olacağı kanısındayım. 3- Baskın Hoca'yı destekleyen bazı "aydın-sanatçı"ların televizyon kanallarında Cumhuriyet mitinglerine katılanları cunta meraklısı insanlar gibi yargıladıklarını gözledim. Bence bu da bir ezber olsa gerek ve acilen bozulması şart. Ama Hoca'nın seçim sürecini her şeyden daha da fazla önemsiyorum. Bu süreç "sistem dışı" siyasi hareketlerin işbirliği ve güven sınavıdır, demokrat, özgürlükçü bireylerin özgüven testidir.
Kürtler sol mu? Sürecin başında DTP ile oluşturulan ortak liste protokolünün (İstanbul 2. bölgede) bozulmasından şahsen memnuniyet duyanlardanım. DTP'nin son anda yan çizerek kendi adayına destek vermesini de ayrı bir memnuniyetle karşıladığımı paylaşmak isterim. Çünkü sol eksenli bir bağımsız adaylıktan söz ediyoruz. Kürtleri, tüm bu olan bitenlere karşı homojen bir sol grup olarak kabul ederek, böylesi bir yığına sırtını dayayarak seçim stratejisi geliştirmeyi doğru bulmayanlardanım. Bu nedenle Baskın Hoca'yı özgürleşmiş sol bir aday olarak görüyorum. Tam bağımsız yani! Ama öte yandan DTP'nin son anda kendi adayını çıkararak Baskın Oran'ı desteklemekten vazgeçmesini de irdelememiz gerekiyor. Bugün Baskın Oran'la sembolleşen duygu ve düşünce platformunda yer alan insanların hiçbirisinin Kürt demokratlarıyla bir derdinin olduğunu sanmıyorum. DTP yönetiminin "örgütümüzü ikna edemedik" gerekçesini bizlere açmaları lazım. Buna hakkımız olduğuna inanıyorum. DTP örgütü Baskın Oran konusunda hangi yetersizlikleri ya da uyumsuzlukları belirlemiş olmalı ki desteğini geri çekti. Yani ikna olmaları için asgari şartları nelerdi bunları müzakere edebilirlerdi? Aslında hepimiz neler olduğunun farkındayız. İşin asıl acı veren tarafı da burada zaten. Kürt siyasi kadroları Baskın Hoca'nın adaylığına bile tahammül gösteremiyorlarsa ya da onların deyimiyle örgütlerini buna bile ikna edemiyorlarsa, işimiz çok ama çok zor. Eğer Kürt aydınları, siyasetçileri bu girişimlerde yer alan hatta risk alan bu insanları bile muhatap almayacaklarsa, bu ülkede barışın yeniden inşası nasıl becerilecek? Şiddetin bu kadar hakim bir dil haline geldiği, ölümlerin neredeyse sıradanlaştığı, törenlerin ölümlerin önüne geçtiği, halk çocuklarına yakılan ağıtların yüreklerimizi parçaladığı bir ortamda barışın ve kardeşliğin sesi olabilecek bir adım ne yazık ki Kürt siyasetçiler tarafından aynı hassasiyetle algılanmadı. Kürt siyasetçiler ne yazık ki ezberlerini bozamadılar, üstelik bu ilk değil. Belki hâlâ bir şansımız var. İkinci bölgede yaşayan ve bu ülkede birlikte yaşama ümidini koruyan nice "bağımsız Kürt" olduğunu düşünüyorum. Onların da oyları Baskın Hoca'nın potasında birikirse bir umut ışığını yeniden parlatabiliriz.