18 Mart 2007Seyfetten Gürsel, Ahmet İnsel
Bugün CHP'nin demokrasi ve özgürlükler konularında yarattığı büyük temsil boşluğu, çok geniş bir demokrat seçmen kitlesinin seçimlerde ne yapacağını bilememesine yol açıyor. Parlamentoya girme ihtimali olan hiçbir parti bu sol seçmen kitlesinin beklentilerini yanıtlamıyor. İç politikada olduğu gibi, dış politikada da, Avrupa Birliği, Kıbrıs ve Kuzey Irak sorunlarına CHP'nin yaklaşımı sol seçmenleri çok büyük bir hayal kırıklığına uğratıyor. Buna rağmen, önümüzdeki milletvekili seçimlerinde sol parti kimliği artık tartışmalı olan CHP'nin dışındaki sol partilerin bir kısmı, hatta hepsi birleşseler dahi, yüzde 10'luk ülke barajı nedeniyle, parlamentoya herhangi bir temsilci sokma şansları olmayacak. Bu, başta sol seçmen olmak üzere, herkes tarafından bilinen bir gerçek olduğu için, sol partiler bir kez daha potansiyel toplam demokrat sol oyların çok altında oy alacaklar. Böylece Türkiye'de solun yeniden yapılanarak siyasal arenada etkili bir varlık göstermesi girişimlerinin inandırıcılığına yeni bir darbe vurulmuş olacak. Ama bu bir kader değil. Belli seçim çevrelerinde sol güçlerin destekleyeceği bağımsız demokrat adaylar aracılığıyla yüzde 10 barajına takılmadan solun parlamentoda temsil edilmesi pekâlâ mümkün. Türkiye'de uygulanmakta olan seçim sisteminde ülke barajı yüzde 10, seçim formülü de d'Hondt kuralı olarak belirlenmiştir. Seçim çevreleri çoğunlukla illerle çakışmakta, bu nedenle çıkardıkları milletvekili sayıları 2 ile 25 arasında değişmektedir. İstisnai olarak İstanbul ili 3, Ankara ve İzmir illeri 2 seçim çevresine bölünmüştür.
Mevcut sistem Bir partinin milletvekilliği kazanabilmesi için, seçim çevrelerinde aldığı oy miktarı ne olursa olsun ülke genelinde en az yüzde 10 oranında oy alması gerekmektedir. Ancak bu kural bağımsız adaylar için geçerli değildir. Mevcut seçim sistemi 12 Eylül yönetiminin tasarladığı ilk şeklinde ülke barajının yanı sıra bölge barajı da içeriyordu. Ancak bölge barajı 1991'den sonra Anayasa Mahkemesi tarafından kaldırıldı. Bağımsız adaylar için yasal bir barajın olmaması azınlık görüşlerinin parlamentoda temsili için önemli fırsat yaratmaktadır. İyi organize edildiği takdirde ülke genelinde yüzde 10'un hayli altında oy desteğine sahip görüşler, partiler ya da örgütler gösterecekleri adayların seçilmesini sağlayabilirler. Bunun için d'Hondt sayım kuralı çerçevesinde asgari oranda oy almak yeterlidir. D'Hondt sayım kuralı genelde en çok oy alan partiye nisbi olarak daha fazla milletvekilliği kazandıran bir özelliğe sahiptir. Ancak sandalye sayısı ne kadar yüksekse, düşük oy alan parti/adayın milletvekilliği kazanma şansı o ölçüde artar. Ülke barajı durumunda formülün diğer bir özelliği, barajı geçen parti sayısının sandalye dağılımını etkilemesidir. Bir seçim çevresinde barajı geçemeyen partiler yüksek oy almış olsalar da sandalye tahsisine katılamazlar. Bu durumda barajı geçen ama söz konusu seçim çevresinde düşük oy alan bir parti adayının ya da bağımsız adayın şansı artar. Bu çerçevede bağımsız adayların seçilebilmek için almaları gereken asgari oy oranları tahmin edilebilir. Bu çalışmada, barajı geçen partilerin dikkate alınan seçim çevresinde yüzde 10'un üzerinde oy aldıkları, barajı da en fazla 4 partinin geçtiği varsayılmıştır. Tahminler, sandalye sayısı 8, 10, 14 ve 24 civarında olan dört farklı büyüklükteki seçim çevreleri için yapıldı. Birinci partinin yüzde 35, ikinci gelen partinin yüzde 20, üçüncü ve dördüncü gelen partilerin de yüzde 12 civarında oy aldıklarını varsayıyoruz. Barajı 3 veya 4 partinin geçtiği durumlar arasında bağımsızların seçilmesi için gereken asgari oy oranlarında dikkate değer bir fark görülmüyor. Buna göre: - Sandalye sayısı 8 civarında olan seçim çevrelerinde asgari oy oranı yüzde 7, seçilmeyi garanti eden oy oranı yüzde 8,5, - Sandalye sayısı 10 civarında olan seçim çevrelerinde asgari oy oranı yüzde 6, seçilmeyi garanti eden oy oranı yüzde 7, - Sandalye sayısı 14 civarında olan seçim çevrelerinde asgari oy oranı yüzde 5, seçilmeyi garanti eden oy oranı yüzde 6, - Sandalye sayısı 24 civarında olan seçim çevrelerinde asgari oy oranı yüzde 3, seçilmeyi garanti eden oy oranı yüzde 3,5 çıkıyor. Barajı sadece 2 partinin geçtiği durumda asgari oy oranlarının 0.5 ile 1 puan arasında daha düşük değerler aldıkları görülüyor.
Son seçimdeki rakamlar 2002 seçimlerinde 7 ve üzerinde milletvekili çıkaran 31 seçim çevresi vardı. Bunlar büyükten küçüğe doğru şunlar: İstanbul (3) 25, İstanbul (2) 24, İstanbul (1) 21, Bursa ve Konya 16, Ankara (1) 15, Ankara (2) ve Adana 14, Antalya 13, İzmir (1), İzmir (2) ve İçel 12, Şanlıurfa 11, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay ve Manisa 10, Samsun 9, Aydın, Balıkesir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kocaeli ve Trabzon 8, Afyon, Denizli, Erzurum, Malatya, Ordu, Tokat ve Van 7. Bu bölgeler dışında solun göreli olarak güçlü olduğu bazı seçim bölgelerinde demokrat bağımsız adayların seçilebilmesi için genellikle yüzde 10'un daha üstünde oy alması gerekiyor. Bunu oy sayısı olarak ifade edersek, örneğin İstanbul'da 55.000-60.000 oyla, Ankara'da 1 bölgede 53.000-58.000 oyla, İzmir, Kocaeli ve Gaziantep'te 47.000 civarında oyla, 3 veya 4 partinin ulusal barajı aştığı bir seçimde, 2002 seçim verileri temelinde bağımsız seçilmek mümkün. 2007 seçimleri öncesinde seçim bölgelerine düşen milletvekili sayısında yapılabilecek değişikliklerin yukarıdaki sonuçlar üzerinde anlamlı bir etkisi olmayacaktır. Seçmen sayısının ve seçime katılımın değişmesi durumunda, yukarıdaki sayılarda küçük miktarda değişiklikler beklenmelidir. İlgili seçim bölgesinden sadece bir bağımsız aday etrafında sol seçmenin toplanmasının sağlanması, bağımsız adayların seçim kampanyasının desteklenmesi gibi zorluklar, büyük kentlerde bağımsız adaylara oy verme alışkanlığının az olması, başka bağımsız adayların olası rekabeti gibi etmenler dikkate alındığında, Meclis'e girebilecek bağımsız demokrat aday sayısının gene de sınırlı kalması kaçınılmazdır. Bu nedenle, yukarıdaki seçim bölgelerinin tümünde yürütülecek bir bağımsız demokrat aday girişimi kanımızca sınırlı güçleri çarçur etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Buna karşılık, bu seçim bölgelerinin bir bölümünde bağımsız adayın varlığı, bu adayları destekleyen partilerin diğer seçim bölgelerinde seçimlere katılmasını engellemeyecektir. Böylece seçime katılmak isteyen partilere de bu kapı açık bırakılmış olacak, diğer yandan demokrat güçlerin bir kez daha seçimlerden elleri böğürlerinde hüsranla çıkmalarının ve parlamenter siyasal alanın bütünüyle dışında kalma yılgınlığı yaşamalarının önüne geçme şansı olacaktır. Gelecek yasama döneminde demokrasi değerlerini, solun eşitlik ve özgürlük idealleriyle uyumlu biçimde savunacak az sayıda da olsa milletvekilinin TBMM'de yer alması, Türkiye solunun yeniden yapılanmasına gidecek bir dinamik yaratabilir. Türkiye toplumunu bekleyen en büyük tehlike olan milliyetçi patlamanın endişe verici soluğunu hissettiğimiz bu dönemde, demokrasi ve özgürlük güçlerinin parlamenter platformdan bir kez daha dışlanacak olmalarının sonuçları çok ağır olabilir. (Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, Vatan gazetesi yazarı ve Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi / Prof. Dr. Ahmet İnsel: Radikal gazetesi yazarı ve Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi)