Bir ideolojik kitch olarak laiklik

-
Aa
+
a
a
a

4 Haziran 2006Gazetem.netEtyen Mahçupyan

Sanatla ilgilenenler ‘kitch’ kelimesine sıkça rastlamışlardır. Özenle yapılmasına karşın estetik açıdan kaba ve yüzeysel kalan, dolayısıyla gerçekte bir tür kültürsüzlüğü yansıtan nesneler için kullanılıyor. Diğer bir deyişle nesnenin kendisi ne kadar sanat dışıysa, ona sanat muamelesi yapanın da o denli yüzeysel ve kültürsüz olduğunu ima ediyor. Doğrusu bizdeki laiklik anlayışına fazlasıyla uyan bir tanım. Çünkü bizler laikliğin kavramsal derinliğini, toplumsal olanla ve zihniyetle ilişkisini anlayabilen bir entellektüel geleneğe sahip değiliz. Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte otoriter zihniyet içinde kadük hale gelen bir laiklik anlayışını ‘bilimsellik’ ve ‘çağdaşlık’ sanıyor, bunu devlet eliyle topluma benimsetmeye çalışıyor, uyum sağlamayanları gerici sayıyoruz. Aynen sanattan anlamayan görgüsüzün, allı pullu bir nesneyi sırf kendisi beğendiği için sanat sanması ve onu övünçle misafirlerine gösterirken gerçekte rezil olması gibi...

Bu duruma düşmemenin yolu tabii ki sanatı ve laikliği bütün felsefi arka planıyla birlikte içselleştirmekten geçiyor. Ama gücünüz varsa bütün çevrenizi aynı görgüsüzlüğe mahkum eder, bu kanaat birliği sayesinde kendinizi gerçekten sanattan ve laiklikten anlayan biri gibi görebilirsiniz. Eğer söz konusu sanat veya laiklik anlayışı bir iktidar alanı yaratmakta, sizi belirli bir gücün meşru sahibi yapmaktaysa; artık bütün enerjiniz kirch kıvamındaki bu tercihinizi yasaları da kullanarak topluma kabul ettirmeye ve toplumun bu alanlardaki felsefi derinliği görmesine ve anlamasına engel olmaya hasrolur... Nitekim Türkiye’de devletin asli işlevlerinden biri, toplumda gerçek bir laiklik tartışmasını engellemek ve bir ideolojik kitch olan otoriter laikliği ‘evrensel’ bir değermiş gibi topluma kabul ettirmektir.

Dolayısıyla örneğin Cumhurbaşkanı’nın (uygun bir ‘sergi alanı’ olan) Harb Akademileri Komutanlığı’nda “irticai tehdit kaygı verici boyutlara ulaşmıştır” demesi şaşırtıcı değildir. Sezer’e göre “laiklik din ve vicdan özgürlüğüne indirgenmekte ve anlamsız kılınmaya çalışılmakta”. Ayrıca “türban bireysel özgürlük kapsamına alınarak kamusal alanda da uygulamanın kaçınılmaz olduğu vurgulanmak istenmekte.” Yani anlayacağınız Türkiye’nin Cumhurbaşkanına göre din ve vicdan özgürlüğü anlamsızdır... Türban ise bireysel özgürlük kapsamı içinde değildir... Bunlar maalesef üzerinde konuşulmayı bile haketmeyen, göründüğü yerde başkalarına ayıp olmasın diye üstü örtülmesi gereken önermeler.

Cumhurbaşkanı böyle derken medyanın en güzide yayın organının baş yazarı ne desin? “Cumhurbaşkanı’nın uyarısı –anlayan için- çok ağır ve yerindedir ama bizim kanımızca söylenmesi gerekene göre çok ılımlıdır. Çünkü Türkiye’de bugün irticai (yahut gerici) hareketler tarafından enfekte edilmemiş hemen hiçbir kurum ve yöre kalmamıştır.” Demirel ise tam kendisinden beklendiği üzere “çok güzel bir konuşmaydı... çok doğru fikirler ortaya konulmuştur, herkesin dikkatle okuması lazım” demişti. Bir diğer soruya ise eski Cumhurbaşkanı şöyle cevap vermişti: “Herkesin bir milleti varsa Türklerin de bir milleti vardır...”

Hani bir sanat sergisine davet edilir, içeri girdiğinizde tamamen özenti, görgüsüz, kitch bir anlayışı yansıtan nesnelerle çevrilirsiniz. Tam o sırada kendisini toplumun üzerine çıkmış biri olarak algılayan kuratör yaklaşır, sizi sanatçıyla tanıştırmak istediğini, eserler hakkındaki fikrinizi merak ettiğini söyler... Ve başından aşağı kaynar sular inen siz, bir an önce bir bahane bulup oradan uzaklaşmanın, böylece yaşanmakta olan komünal yozlaşmanın parçası olmaktan kurtulmanın yolunu ararsınız. Bizdeki laklik de aynen bu tür bir sergileme alanında sunuluyor ve her tartışma utancımızı daha da artırıyor...