Merhaba kâinat!..
Geçen hafta biterken heyecanlıydık, çünkü ABD Merkez Komutanı ya da artık daha iyi bildiğimiz ismiyle muhtemelen müstakbel Irak Valisi Orgeneral Tommy Franks (Pasha), Ankara’ya gelecekti.
Franks geldi. Arazi üniforması içinde indi Ankara’ya. Gazetelerin tamamı, generalin taleplerini ileteceğini yazıyordu. Biz bu satırları yazarken NTVMSNBC haber sitesi Franks’in ‘şimdilik’ hiçbir talepte bulunmadığını belirtiyordu. Hiçbir talepte bulunmadı mı? O zaman neden geldi? Kürt devletine asla izin verilmeyeceğini, aksi takdirde Türkiye’nin askeri müdahalede bulunacağını bir de şahsen duymak için mi? Belki de Reuters bülteninde duyurulduğu gibi, ISAF (International Security Assistance Force) ile Türkiye’nin yönetimindeki Kabil barış gücünü konuşmuşlardır. Bu arada, aynı bültende şu ifadeye de yer veriliyor: “Franks’in Türkiye’deki savaşa açıkça karşı çıkan sivil liderlerle biraraya gelmesi beklenmiyor.”
Beklenmeyen hiçbir şey olmadı anlaşıldığı kadarıyla; görüşmelerle ilgili olarak Genelkurmay Başkanlığı’ndan gelen açıklama şöyle: “ABD Merkezi Kuvvet (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Tommy Franks ile ABD Avrupa Kuvvetleri Komutanı (Aynı zamanda NATO Başkomutanı) Orgeneral Joseph Ralston, bugün saat 11.30’da Genelkurmay Karargâhına gelerek Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ü ziyaret etmişlerdir. Görüşmelerde; Türkiye-ABD askeri işbirliği konularının yanı sıra bölgemizdeki gelişmeler üzerinde durulmuş, işbirliğine yönelik görüşmelerin önümüzdeki dönemde de devamına karar verilmiştir.”
Savaş hazırlığı bir yandan devam ederken diğer yandan da bilhassa ABD’nin içinden ciddi bir savaş karşıtı sadanın yükseldiğine ilişkin haberler okuyoruz. Bunların en çarpıcı olanı ise Başkan Bush’un kendi kilisesi United Methodist’ten gelen açıklama. Kilisenin, toplumsal siyaset öğretilerinden sorumlu ismi Jim Winkler, Irak’a karşı savaşın “İsa’nın öğretisinin icazetinden mahrum” olduğunu dile getirmiş. Winkler’ın çıkışının, kiliseye giden ve ağırlıklı olarak Bush’u destekleyen kesim arasında bir yankı bulacağına inanılıyor. Başta bu olmak üzere, New York’tan tutucu Kansas ovalarına, yerel ve eyalet çapında gazetelerden parlak dergilere, ciddi periyodik yayınlardan ulusal günlük gazetelere kadar hemen her yayın organında, sadece müstakbel savaşa değil; ABD’nin tek taraflı dayatma üslubuna da karşı sayısız yazının yayımlandığı ifade ediliyor. Ötesi var mı: New York Times’ın muhafazakâr yazarlarından Thomas Friedman bile şöyle bir cümle kurmuş sonunda: “Irak, Amerikan zaferini engelleyemez. Ama, haftalara ve aylara yayılan, önemli maliyetler getiren ve dünyanın geri kalanının önüne kanlı bir gösteri çıkaran bir savaşa dönüşebilir bu olay.”
Önce dünyanın, ardından hayırlısıyla kâinatın efendisi olmaya soyunan Bush ile Avrupa’nın efendisi olmaya soyunan Blair arasındaki ittifak hepimizin malumu, ancak son günlerde ABD ile Britanya arasındaki bir başka önemli işbirliği, sahiden görmelere sezavar bir netice verdi. Efendim, ABD’de, Texas’ın Fort Worth bölgesinde evli bir çift görkemli bir web portali işletiyorlarmış evlerinde. Portalde türlü çeşit çocuk pornosu siteleri bulunuyormuş (mesela: Cyber Lolita, I am Fourteen, Child Rape gibi...). Bu böyle gitmez, denmiş, ardından ABD’de Çığ Operasyonu başlatılmış ve evli çift tutuklandıktan sonra sitelerin abonelerinin isimleri, bu konuda başlatılan Cevher Operasyonu kapsamında Britanya’ya verilmiş. 7 binden fazla isim. İşin asıl feci tarafı şuymuş ki, söz konusu isimler arasında mezkur sitelere en büyük iştiyakle tıklayanların arasında çocuk bakımıyla görevli profesyoneller, öğretmenler ve polis memurları bulunuyormuş.
Çocuklardan bahsetmişken Britanya’da bir enteresan gelişmeden daha bahsediliyor. Yeni bir araştırmaya göre, sıradan gıdada bulunan ‘cinsiyet bükücü’ kimyasal maddeler ile çevresel faktörler okul öncesi dönemde bulunan çocukları etkiliyormuş. Rotterdam’da bulunan Erasmus Üniversitesi’ndeki doktorlar ve biliminsanları tarafından yapılan araştırmanın amacı, PCB ile diyoksinin uzun dönemde çocuklar üzerindeki etkisini ortaya koymakmış. Araştırmacılar, bebeklerin rahim içinde ne kadar maruz kaldıklarını anlamak amacıyla 207 annenin hamileliklerinin son döneminde, doğum sırasında göbekbağındaki kanda ve doğumdan iki ay sonra emzirdikleri sütte bulunan kimyasal madde oranını ölçmüşler. Sonra, 7 yıl sonra, aynı annelere çocuklarının davranış eğilimleri sorulmuş. Yüksek seviyede PCB’ye maruz kalan kız çocuklar daha çok oyuncak tabancı meraklısı çıkarken erkek çocuklar da entari giymeye merak salıp mutfak setleriyle oynuyorlarmış.
Britanya Çevre Bakanı, araştırmanın fevkalade asap bozucu olduğunu söyleyerek ertesi günden tezi yok, meselenin üzerine gidilmesi emrini vermiş.
Tabii bu gene de zengin ülkelere özgü bir sorun, çünkü fakir ülkelerde çocukları hünsa kılma pahasına da yenebilecek yemek bulmakta zorlanıyor insanlar. Afrika’da açlıktan kırılanların sayısının 14 milyon civarında olduğu sır değil. Oradaki tartışma ise daha değişik. Geçenlerde Birleşmiş Milletler’in insan haklarından sorumlu bir temsilcisine ağır bir ithamda bulunulmuş. Demişler ki sen açlıktan ölen insanların işini daha da zorlaştırıyorsun. Çünkü, söz konusu elçi, genetik değişikliğe uğratılmış gıda meselesinde açlıktan ölenler değil de bunları satan çokuluslu şirketlerin daha fazla yarar sağladığını söylemiş. “Açlık istemiyorsarn genetik değişikliğe uğratılmış gıdaya mecbursun, demek yanlıştır,” demiş. Ama kızılca kıyamet de kopmuş arkasından.
Türkiye’de ise kıyameti koparır mı, koparmaz mı bilinmez, ama CHP İstanbul milletvekili adayı ve ekonomiden sorumlu eski Devlet Bakanı Kemal Derviş’in, Radikal gazetesinde Neşe Düzel’e söyledikleri en azından ilginç. Artık bir milletvekili adayı olması nedeniyle ekonomi dışındaki yaklaşımını da merak eden Düzel’e, henüz her konuda hazırlığını tamamlayamadığını söyleyen Derviş, Türkiye’nin özel konumu ve de durumu nedeniyle demokrasi için MGK’nin gerekli olduğunu söylüyor ve bu konudaki eleştirileriyle ilgili olarak da Avrupa Birliği’ni biraz haksız bulduğunu ifade ediyor.
ABD’de Dünya Bankası Başkan Yardımcılığını yapmış, yeni dünya yüzü görmüş Türkiyeli bir politikacının Türkiye’nin ‘özel durumu’ konusunda mesela bir Amerikalıyı, New York Times’ın eski Türkiye bürosu şefi Stephen Kinzer’ı bile ikna edemeyeceğini düşündük ister istemez.
Kinzer’ın, ‘Hilal ve Yıldız: İki Dünya Arasında Türkiye’ (İletişim Yayınları) isimli kitabına göz gezdirme fırsatı bulabilmiş miydiniz?
Devamı yarın...