Merhaba kâinat!
Uzun, çok uzun bir haftanın kısa, çok kısa bir özeti:
Milano’da İtalyan – ve Batı – kapitalizminin simgelerinden devasa Pirelli gökdelenine küçük bir uçak çarptı, yangın ve tahribat oldu. En az 5 ölü, 70 yaralı... Haberi duyan ya da gören herkesin aklına terör geldi. 11 Eylül 2001’de Amerikan – ve Batı – kapitalizminin simgelerinden devasa DTM kulelerine büyük uçakların saplanmasıyla gerçekleştirilen terör saldırısı... İtalyan parlemanterlerden biri “terör olabilir” dedi zaten. Sonra diğer yetkililer bunu kesin yalanladı. Pilotun büyük borcu olduğu için böyle bir intihar yolunu tercih etmiş olduğunu, oğlu kesin olarak söyledi. (“Bundan eminim!). Borç ya da değil, bunun bir “intihar terörü” sayılması gerekebilirdi tabii. Diğer yetkililer bunu kesin olarak yalanladılarsa da, BBC’den Chris Morris’in söylediği gibi, pilot neden bölgedeki birkaç gökdelenden birini tercih etsindi intihar etmek için?
İnsanların aklına bir başka soru düştü sonra: 12 Kasım 2001’de JFK havaalanından kalktıktan üç dakika sonra New York’un Queens mahallesine düşen ve en az 260 kişinin ölmesine yol açan 587 sefer sayılı uçağın bir terör olayı ile hiçbir ilgisi olmadığını yetkililer kesin olarak belirtmişlerdi. Uçağın kuyruk kısmında bir kanatçığın düştüğü, “kompozit”lerin bozulduğu ve “delaminasyon” hatası olduğu belirtilmişti. Kesin raporu öğrenemediğimizden, kesin sonuca varabilmiş değiliz henüz... Kesin olan tek şey, “kesin kaza”nın, hayat-ölüm terminolojimizdeki yeni moda terim olduğu...
Kesin sonuca varmamızın zor olduğu konular kanatçık, laminat ya da kompozitlerle sınırlı değil maalesef: Ölen insanların, yaralıların, tahribatın sonuçlarını da öğrenmekte biraz güçlük çekiyor tefrikacılırınz. Son haftalarda Batı Şeria’daki Filistin kent, kasaba ve köylerine karşı girişilen büyük İsrail saldırısının sonuçlarını meselâ: Uluslararası haber ajanslarından karşılaştırmalı tarama yapıp tefrikalarımıza aktardığımız rakamlara göre: İsrail siyasi ve askeri yetkilileri önce 200 kişi öldürdük dediler, sonra bunu 150’ye, daha sonra 100’e indirdiler. Hafta sonuna ulaşırken bu yuvarlak rakamların giderek kesinleştirildiği, önce 45-70 arası olarak bildirildiği ve nihaî olarak 46 sayısı üzerinde durulduğu gözlendi. Dört elin parmaklarından biraz daha fazla yani.
Haydi soldan sayalım:
Birleşmiş Milletler’in Ortadoğu sözcüsü Roed-Larsen, Cenin’de büyük bir depremin yapamayacağı büyüklükteki bir yıkım olduğunu ve “inanılabileceğin ötesinde bir dehşet” olduğunu söylemiş İsrail ordu radyosuna. İsrail ordu yetkilileri, Larsen’in sözlerinin kesinlikle doğru olmadığını belirtmişler. 46 sihirli rakamını tekrarlamışlar. Ama, bazı uluslararası insan hakları örgütleri, görgü tanıklarına dayanarak yaptıkları açıklamada Cenin’de en az 300 kişinin öldürüldüğünü, enkaz altında pek çok ceset veya yaralı insan bulunduğundan söz etmişler ve 8 bin ilâ 13,500 kişinin kayıp olduğunu belirtmişler. Tabii, ikinci rakam doğru çıkarsa, Cenin kampında zaten “muharebe”den önce aşağı yukarı 15,000 kişi yaşadığı bilindiğinden, bütün Cenin ahalisinin ölü ya da kayıp olduğu sonucu çıkıyor bundan. O zaman, İsrail’in verdiği 46 ölü rakamı ki, bu Uluslararası Af Örgütü sözcüsü Zuniga, muammayı en iyi dile getiren sorulardan birini sormuş: “Cesetler Nerede? Yaralılar nerede? Yanıtlara ihtiyacımız var.” (aa)
Bir de, bölgeye zor bela girebilen tüm uluslararası ajans, gazete, televizyon, STK temsilcilerinin sözünü ettiği mesele var: Koku meselesi. Ölüm kokusu.
Tüm atmosferi kaplamış olduğu bu temsilcilerin tümü tarafından belirtilen çürümüş et kokusunun 46 kişiden çıktığını düşünmek biraz zor.
Yanıtına ihtiyaç duyduğumuz bir soru daha var: Tutuklular nerede? İsrail’in insanlık camiasına resmen bildirdiği şu: 1300’ü militan olmak üzere 5.000 Filistinli erkek (genç, delikanlı, orta yaşlı ve yaşlıca) tutuklandı. Bir rivayete göre çölde Ketziot diye bilinen ve koşullarının acımasızlığı ile ünlü bir kampa gönderilmişler.
İsrail’in Ankara Büyükelçiliği, sıradan Filistinli erkeklerle, sıradışı militan ya da terorist Filistinli erkekleri kesinkes ayırdetmekte zorlandığını açıklamış. Bu da hepimizi yepyeni bir soru işareti ile başbaşa bırakıyor: Sahi, nasıl ayrılır militanla sivil? Kokusundan?
İsrail ordusunun hafta sonu Cenin’den kesin çekildiği, Kalkilya’nın işgalinin de kesin sona erdiği bildirildi bize. Aynı haber bülteninde Cenin ve Kalkilya’nın teroristlerin giriş-çıkışını engellemek için, kentlerin ve kampın kuşatma altında olduğu haberi de kesin olarak yer alıyordu. Gazetecilerin, yiyecek-ilâç-şefkat gösterebilecek ulusal ve uluslararası kuruluşların yaralı ve hastalara yardım etmesine izin verilmediği gibi, Filistinlilerin cesetlerini yalnızca çıplak elleriyle aramak bulmak zorunda kaldıkları, bölgede her türlü haber-çıkışına “karartma” uygulandığı belirtiliyordu ayrıca hafta sonu haberlerinde.
Haftasonu haberlerinde ABD Başkanı’nın İsrail’in çekilme takvimine kesinkes uyduğundan ve Başkan’ın bundan büyük hoşnutluk duyduğundan bahsediliyordu. Haftasonu haberlerinde, Cenin’de olup biten “trajik olaylar” hakkında BM nezdinde bir uluslararası soruşturma açılması karar tasarısına karşı, ABD’nin bunu veto edeceği bizzat BM Güvenlik Konseyi’ndeki ABD temsilisi tarafından kesin bir dille (“açıkça”) bildirildiği belirtiliyordu (aa). Haftasonu haberlerinde, Perşembe akşamından Cuma akşamına kadar geçen süre (yani yaklaşık 20 saat) içinde 10 Filistinli’nin daha öldürüldüğü bildiriliyordu. On günlük kesintisiz tank, roket, uçak, buldozer saldırılarında İkinci Dünya Savaşı’ndaki Dresden kenti misâli tamamen yerle bir olmuş görüntüler veren Cenin’de sadece 46 Filistinli öldürülmüş, ama tank, roket, uçak filan gibi araçların kullanılmadığı bu son 20 saatte 10 kişi daha öldürülmüş!
(Tefrikacılarınızın kara cümlesi pek zayıf – hesaptan kitaptan zerrece anlamıyorlar... Yapabildikleri tek işlem bir bölme oldu: İsrail’in resmi açıklamalarına göre 23 İsrail askeri bu saldırıda hayatını kaybetmiş, 46 Filistin militanı da öldürülmüş bulunuyor. Ezcümle: 46 : 23 = 2. İki “ülke” arasındaki “çatışma”da oran: 1/2.)
Gördüğün gibi işte sevgili okur: Tefrikacıların hem kör olmuş, hem de koku alma duyularını hepten yitirmiş, hem de zihinleri bulandığından, 2 kere 2’yi bilemeyecek hale gelmiş. Bütün bu bulanıklık içinde seçebildikleri tek kesin gerçeklik bu oldu.
Devamı (kesin) haftaya...