Merhaba kâinat!
İsrail’in sahil beldesi Netanya’da, onlarca kişi ‘Pesah’ kutlaması için Park Otel’in lobisinde sofraya otururken her şey havaya uçtu. Duvarlar, pencereler, masalar, tabaklar, ayakkabılar, insanlar, organlar... Lobiye giren Filistinli intihar komandosu, 18 aylık intifadanın en şiddetli saldırısını gerçekleştirmişti: 20 ölü, 100’den fazla yaralı. Komandonun ismi, Abdülbaset Odeh. 25 yaşında ve Tulkarem’li. Hamas militanı. Otelin kapısındaki silahlı güvenlik görevlisinin yanından elini kolunu sallaya sallaya geçmiş, çünkü görevli zerre kadar şüphelenmemiş kendisinden. Aynı saatlerde, Beyrut’ta ismine Arap Zirvesi denen bir toplantının ite kaka sürmesine çalışılıyordu. İsmine Arap Zirvesi denilen bu toplantıda, Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mubarek yoktu (son dakikada, Arafat’a destek veriyor gibi görünmekten imtina etmişti). Ürdün Kralı Abdullah yoktu (onun gerekçesi belli değil). Birleşik Arap Emirlikleri’nin yöneticisi yoktu (tenezzül etmemiş). Katar Emiri yoktu (o da istememiş). Gülünç gelecek, ama Kaddafi ve Saddam Hüseyin de yoklardı elbette. Robert Fisk de anlayamamış; buna nasıl Arap Zirvesi diyebiliriz, diye soruyordu yazısında. Zirve böyle olanca tenhalığıyla devam ederken Ramallah’tan çıkmak için Şaron’un iznini bekleme sürecine son vermeye ve Zirve’ye katılmamaya karar veren Arafat’ın konuşması El-Cezire televizyonundan yayınlanmaya başladı. Beyrut’a gelmek mümkün olmuyorsa televizyonda da anlatmak mümkündü nasıl olsa. Ancak, Arafat’ın konuşması, ‘Arap Sokağı’nın aksine Zirve salonunda rating almadı maalesef. Konuşma devam ederken Lübnan Devlet Başkanı Emil Lahud oturumun kapandığını duyurdu. Oturumun kapanmasıyla beraber Zirve’nin tenhalığı daha da arttı: Önce Filistin heyeti, ardından Suudi Arabistan heyeti toplantıyı terk ettiler. ‘Sokağa’ mı çıktılar... Bilemiyoruz...
İntihar saldırısının, Batı Şeria ile Gazze Şeridi’nde çok büyük bir İsrail saldırısına vesile olacağı söyleniyordu İsrailli yetkililer tarafından. “Filistin yönetiminin,” diyorlardı, “en uzak noktalarına kadar ulaşacak misillemeler.”
Bunlar böyle konuşulurken Arap Zirvesi’nin, ‘Beyrut Deklarasyonu’nu oybirliğiyle kabul ettiği haberleri geldi. Oybirliğiyle... Sessiz sedasız bir oylama olduğunu tahmin ediyoruz, çılgın kalabalıktan uzakta. Kalan temsilcilerle ve çabucak. Prens Abdullah, barış teklifinin kabul görmesinden memnun mudur, bilinmez; ama Arap dünyasının tam anlamıyla temsil edilmediği bir zirvede deklarasyonun pek bir ağırlığının olmayacağı ifade ediliyormuş. Bu arada, tüy dikme kabilinden, Londra’da yayımlanan El-Kudsi Arabi gazetesi, Usame Bin Laden’den geldiğine inandıkları bir e-posta aldıklarını açıklamış. Suudi barış planı yerden yere vurulurken Filistinli intihar komandolarından da övgüyle bahsediliyormuş elektronik mesajda...
İşgal altındaki toprakları yeniden ve yeniden işgal edilirken Filistinliler’in, düzenli bir ordunun karşısında endişe, korku ve dehşet hayatlarına hükmederken başarısız ve hatta bir müsamereyi andıran bir orta dereceli okul piyesine benzeyen bir zirve teşebbüsü, şu son günlerde Filistinliler için bir umut, bir teselli vesilesi olabilir miydi acaba? Pozitif bir beklenti yoklamış mıdır acaba herhangi bir Filistinli’nin içini?
Cevap negatif ise bütün bunların ciddiye alınıp zaman kaybedilmesiyle ilgili olarak şu ana kadar pek bir sıkıntının dile getirilmemiş olması senelerdir süren aşağılamaya ilaveten yeni ve ağır bir ayıp olmuyor mu?
Cevap pozitif ise burada bırakıyoruz.
Devamı yarın...