Sohbet Odası
Derya Sazak: Güney Asya'da yüzbinlerce insanın ölümüne yol açan deprem ve tsunami felaketinin sonuçları, dünyayı tehdit eden ekolojik tahribatın nelere yol açabileceği konusunda da kaygı uyandırıyor. Açık Radyo'da yıllardır küresel ısınmaya dikkat çeken bir çevreci ve sivil toplumcu olarak, 2005'te 'dünyanın durumunu' nasıl görüyorsunuz?
Ömer Madra: Independent gazetesinden bir alıntıyla başlayabiliriz: 'Welcome to the future.' Geleceğe hoş geldiniz! Maldivler'den Nicobar Adalarına kadar, deniz seviyesinden çok fazla yüksekliği olmayan adaların hepsi yarı boğulmuş vaziyette. 125 bin insan ölmüş. Çağın en büyük felaketlerinden biri ortaya çıkıyor: 'Çevre mültecileri.' Bu da milyonları bulabilecek. Bu durum 2004 sonundan bir rapor gibi geliyorsa da, aslında 21'inci yüzyılın hikâyesine bakıyoruz. Dünyanın önde gelen iklim bilimcilerinin uyarısı gerçekleşiyor. Kitle imha silahları yerine 'kitle imha iklimi'nden bahsediyoruz.Güney Asya'daki muazzam facianın boyutlarını tasavvur etmek mümkün değil. 9 büyüklüğündeki deprem ve 30 metreyi bulan dalga duvarı, saatte 500 kilometre hızla gelip 6 bin kilometre uzaklıktaki Somali'de bile 100 kişinin ölümüne yol açtı. Dünyanın ekseni değişti, zamana artık saniye koymak gerekir denildi. Bu bir jeolojik olaymış, insan parmağı yokmuş gibi gözüküyor fakat o kadar ilginç göstergeler var ki... Reuters muhabirleri şöyle de yaklaştılar. Bağ da olabilir arasında, küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle... Yeryüzünün yapılanması son derece karışık. Hiçbir şey kestirilemiyor ve inanılmaz bir denge üzerinde duruyor.Küresel ısınmanın, Güney Asya felaketini etkilemiş olacağını düşünmek hiç de spekülasyon olarak gelmiyor. Başka tuhaflıklar da yaşanıyor: Tsunamiyle yaşanan olay, dünyanın çekirdeğini etkilediği belirtilen bu ürpertici felaket, insanlığı çok yakından ilgilendiren başka sonuç doğurmuş olabilir. Bütün dünyaya bakışımız çok ciddi yara almış olabilir.Andaman Adaları ve Nicobar Adaları diye, Hindistan'a bağlı bir yerlerden, depremde tümüyle insanların yok olduğu yerlerden bahsediyoruz. Burada insanlığın son avcı - toplayıcı kabilelerinin, taş devri diye adlandırdığımız 30 bin sene önce, muhtemelen Afrika'dan gelmiş, kendi kültürlerini olduğu gibi muhafaza etmiş yerel kabilelerin yok olduğundan bahsediliyor. Mesela Shompeinler diye adlandırılan bir kabile var Nicobar Adalarında, onlar kendilerine asla isim vermiyor, Mongoloid bir kabile deniyor. Onların yok olması, insanın belleğini ebediyen, sonsuza kadar kaybetmesi demek. Bir daha döndüremeyeceğimiz bir şey. Bizim geldiğimiz insanların tek örneği oradaydı. Karamsar olmak istemiyorum ama Güney Asya depreminin böyle de yıkıcı bir etkisi var.DS: Worldwatch Enstitüsü'nün 'Dünyanın Durumu' raporlarında, yaşamın başlangıcından itibaren her biri evrimsel başarısızlığı ve fakirleşmeyi temsil eden, beş büyük 'nesil tükenmesi'nden söz ediliyor. Altıncı büyük nesil tükenmesi, 'insan kökenli' olacakmış. Ekolojik bozulmanın kökeninde insan var. İnsanlık doğayı katlederek kendi sonunu getiriyor.
ÖM: Bu uyarıya aynen katılıyorum. Olayın vahametini, kozmik denebilecek boyutta görmemiz ve bütün zihniyetimizi değiştirmemiz gerekiyor. Küresel ısınma dediğimiz şey, mesela artık hiç de çevrenin büyük militanı diye adlandıramayacağımız National Geographic dergisi, Eylül 2004'te kapak yaptı. Yıkıcı fırtınalar, aşırı iklim değişiklikleri oluyor. Yağmur ormanları azalıyor. İlk canlı türleri yok oluyor.DS: Biyolojik yapıda stres belirtileri... Bilim adamları, dünyayı tehdit eden bu değişimi epeydir tartışıyor.
ÖM:Bence bu tespit insanlık tarihinin en önemli projesi. 1972'de Rio'da dünya zirvesi yapıldığı zaman, ilk defa olarak 'insanların doğaya egemen olmak, sömürmek şeklindeki anlayışı' değişmeye başladı. Bütün canlıların hayat kaynağı olan doğanın bitimsiz olmadığı, endüstri medeniyetinin bakışıyla alabildiğine sonuna kadar, insan için bunları kullanabiliriz mantığının değişmesi gerektiği Rio'da dile getirildi. Dünya kaynakları, bu fosil yakıtlar yenilenebilir değil. Bu enerji kullanımındaki anlayış değişmezse bütün yeryüzü değişmek zorunda kalacak. Sonunda doğa buna büyük reaksiyon vererek silip süpürecek gibi görünüyor.DS: Bu döngü nasıl değişecek?
Temel tüketime dayalı, Noam Chomsky'nin deyimini kullanırsak, yaratılmış ihtiyaçları sınırlandırmalıyız. Araştırmalar en sıcak on yılın 1990'larda ortaya çıktığını gösteriyor. Bu müthiş bir şey. Her yaz bir öncekinden daha sıcak. Bu da sınırsız yıkıma yol açıyor. Büyük su akıntıları var. Meksika Körfezi'nden çıkan 30 Amazon Nehri büyüklüğündeki sıcak su akıntıları, binlerce metre derinden kuzeye çıkıyorlar, Grönland'ın etrafından geçip soğuyarak tekrar iniyorlar. Aynı enlemde Sibirya'da eksi 40 - 50'lerde soğuk yaşanırken, İngiltere'de, İskoçya'da, Kanada'da, ABD'nin New York gibi doğu yakasında ılıman bir iklim var. Gulfstream adını verdiğimiz akıntı. Şimdi bunun kopması ihtimalinden söz ediliyor. Buzulların erimesinden dolayı, tuz oranı değişiyor, tatlı su fazla geliyor. Bütün denge değişince, birdenbire iki yılda dünyanın bir mini buzul çağına geçmesi mümkün görülüyor. Britanya'nın, ABD'nin doğusunun buzullaşması olası. Muazzam bir soğuma olacak. Buzul çağına girilecek. Üstelik bunu Pentagon raporları söylüyor.DS: ABD, Kyoto Sözleşmesi'ni imzalamıyor...
ÖM:Kyoto, 10 yıl içinde yüzde 2'lik karbon dioksit ve sera gazı etkisi dediğimiz, dünyayı bir fanus içine alacak, güneşin ışınlarının dışarı çıkmasını önleyen partiküllerin azaltılmasını öngörüyor. Bush yönetimi Kyoto'yu imzalamıyor. Oysa yüzde 2 bir yana, yüzde 70'den aşağısı bu medeniyeti kurtarmaz, deniyor. 35 tane Kyoto'ya ihtiyaç var.Kuzey Kutbu'nun altındaki Alaska, Grönland'da, permafrost denilen sürekli donmuş toprak tabakası var. Üzerinde ev falan kurulabilen buzul kütlesi. Onda büyük çözülme var. Uydu çekimleri gösteriyor. Bunun çözülmesi, başta eskimolar olmak üzere, 'iklim mültecileri' doğuracak, fakat asıl tehlike şu ki, fosilleşmiş yapı erimeye başladığı zaman, çok büyük metan gazı ortaya çıkacak. Karbon dioksidin 4 katı daha fazla etki yapacak. Bu çok yeni bir tespit. Dehşet içindeler. Bunu durdurmak gerekiyor.Tuvalu gibi bir okyanus ülkesi artık dava açmaya hazırlanıyor, ABD gibi küresel salımları yapanlara. Zaten binlerce yıldır oturdukları adaları bırakıyorlar, Avustralya'ya, Yeni Zelanda'ya göçe zorlanıyorlar. Eskimoların genç bir reisleri var. Kadın. Sheila Watt - Cloutier diye... Geçenlerde ABD Kongresi'nde ve Buenos Aires'te bir konuşma yaptı.Sera gazı salımlarını zamanında geri çevirip, Kuzey Kutbu'nu kurtarabilirsek, gezegeni de kurtarmış olacaksınız. Eskimoların hikâyesini bir araç olarak kullanın ki, insanlarla gezegenin bir bütün olduğunu anlayabilelim. Eskiden grizu patlamasına karşı madenlere kanarya sokulurdu. Kanarya şarkı söylemekten vazgeçtiği, öldüğü anda hemen kaçmak gerekiyor, çünkü gaz yükseliyor. Eskimolar, 'Bizi kanarya olarak kullanın' diyor. Biz bittik zaten, ama bizi kurtarmazsanız, sizin de başınıza gelecek. Cloutier, ABD'nin sabote ettiği son iklim konferansında, insanlığın yaşama hakkını elinden alan bu anlayışı dava edeceğini açıkladı. Dünyanın güçsüzleri (Eskimolar) Tuvalu adaları yerlileri gibi en eski kültürleri, dünyanın en güçlüsünü dava edebiliyor.DS:Güneydoğu Asya felaketini, bütün bu çevresel duyarlılıkla nasıl ilişkilendirmek gerekiyor. Kamuoyları küresel tehdidin ne kadar farkında? 'Yeni bir çağa geçiş' algılanabiliyor mu?
ÖM: Bence tayin edici soru da bu, dünyaya bakışta çok temel bir değişikliğe ihtiyaç var. Tsunamiden en çok vurulan ülkeler, Endonezya, Sri Lanka, Hindistan'dı. Endonezya, Hindistan ve Hong Kong borsaları 30 Aralık'ta nasıl kapandı? Tavan yaptılar! Hisse senetlerinde en büyük yükselişi 80 bin kişinin öldüğü Endonezya borsası yapıyor. Milyonlarca insan zarar gördü. İnşaat, enerji ve petrol hisseleri en çok yükseldi. Felakete uğrayanların çoğu yoksullardı. Sigorta şirketleri hemen, 'Korkulacak bir şey yok' diye açıklama yaptı. Yaşanan yıkımın büyüklüğü, başta petrol, enerji ve inşaat olmak üzere bu alanda çalışan küresel şirketlerin canlanmasına, kârlılıkların artmasına neden olacaktır. Dünyanın ekseni kaydı ve piyasalar memnun!En ilginç yorumlardan biri, HSBC yöneticisi Stefan King yazdı, 'piyasaların kılı kıpırdamadı.' Hatta, ya Londra'da, New York'ta olsaydı diye rahat bir nefes aldılar. 'Bu böyle sürdürülemez' diyor. İspanya'da bir mağazalar zinciri tek başına milyon dolarlık yardım yapacağını açıkladı. İşte burada bir umut görülebilir. Bir yandan dünyanın en kötü döneminden geçiyoruz, Irak ABD tarafından işgal edilmiş. 100 bin sivil ölmüş. Uzayın silahlandırılması, nükleer dehşetin yeniden tırmanması söz konusu. Rusya da tepki koyarak, hiç kimsede olmayan korkunç silah bulduğunu açıkladı. Öte yandan küresel ısınma tehdidi. Hükümetler de duyarsız. Buna karşılık Chomsky'nin şöyle bir yazısı var. Dünyanın durumu kötü ama aktivizmin olağanüstü başarıları da ortada. Bush'un geçen hafta çıkardığı bir kararname var, New York Times manşet yaptı; Noel tatiline denk getirip, ABD'nin 155 ormanlık arazisinde korumayı gevşetti. Milyonlarca hektarlık arazi maden, petrol arama, yazlıklara, inşaat sektörüne açıldı. Dünya bunu seyrediyor. İngiltere hükümeti tsunami felaketi karşısında G - 8'lerin toplanmasını reddetti.Umut arıyorsak 2005 açısından çok önemli bir işaret şudur: Doğu Timor, Endonezya'ya 50 bin dolar yardım yapacağını açıkladı. Bu çok önemli bir gösterge, çünkü Doğu Timor'un bağımsızlık mücadelesinde Endonezya hükümeti bu ülke nüfusunun üçte birini yok etti. Bu yoksul ülkenin, insanlık adına Endonezya'ya yardım elini uzatması benim 2004'ü bütün bu facialardan sonra umutla kapatmama yol açtı.Endonezya'ya yardım eden Doğu Timor Başbakanı Mari Alcatiri'ye 2005'te buradan selam gönderiyoruz. Yeni yıla iyi giriliyor.
DS: İnsanlık bu yıkıma karşı sesini yükseltmeli...
ÖM: Şimdi aktivizm zamanı... Varoluşa büyük tehdit karşısında, dayanışma kültürü gelişmeli. Susan Sontag, 'öteki'ni göremezsek bu gitmez diyor. Demokrasi hareketleri bence gelişiyor. Sınırlar ötesi bir sempati ve dayanışma olmalı. Pulitzer Ödüllü Ross Gelbspan'in önerisi şu: 'Sürdürülebilir bir gelecek için halklar ayağa kalkmalı. Bu bilinç değişikliğini yapamazsak, sonumuz kesin geldi, diyor. Dünya böyle devam etmeyecek. İnsanı atabilir, hamamböcekleri ve birtakım bakterilere kalabiliriz. Birkaç yüz bin yıl sonra yeni türler doğabilir. Zaten memelilerin çoğu gitmiş, insansız bir dünya olabilir. Seçim bizde!F. Scott Fitzgerald şöyle demiş: Birinci sınıf zekâ testi şudur: Birbirine zıt iki fikri zihninde tutabilmek ve aynı anda işlevsel kılabilmektir. İnsan umutsuz vakaları görebilmeli, onları tersine çevirmek için kararlılıkla uğraşmalıdır. Hissedip duymak ve uğraşmak için de aktivizm. Küresel felaketten, savaşlardan kim çıkar sağlıyorsa onlara karşı mücadele edilmeli. Çevre, demokrasi ve barış hareketi birleşti.DS: Pentagon Raporu nedir? Açık Radyo'da sıkça kaynak gösteriyorsunuz.
ÖM: Ben bunları herkesi biraz da ürkütürcesine okuyunca, işte 'Buzul çağı geliyor' diye insanlar soruyor: Hani ısınma diyordunuz? Hem ısınma hem de soğuma olacak diye anlatırken, 5 - 6 ay önce Pentagon'un dünyaya nasıl baktığına ilişkin raporu yayımlandı. Buzul çağına girilmesi halinde, hem kuraklık hem soğuma olacağı için yaşanamaz hale gelecek. Beslenme zora girecek o zaman da ne olacak? Savaşlar. Nükleer çağda savaşların ne sonuç getirebileceğini kolayca kestirebiliriz. 1962'de Küba buhranıyla nükleer savaşın eşiğinden dönmüştük. Pentagon da diyor ki, akıl almaz bir savaşlar çağına girilecek, çünkü gücü olan yaşanabilir yerlere gidecek. Bilimkurgu gibi. Tam bir kâbus senaryosu ama Pentagon imzalı.DS: Bu gidişi frenleyecek eğilimler yok mu?
ÖM: Medeniyeti ortadan kaldıracak, hatta canlı türlerinin sonunu getirecek bu durum bir grubun işine yarıyor. 'Torunlarını düşünmüyorlar mı?' diye sorabiliriz ama bu aslında son derece rasyonel. Tröstler, muazzam lobicilik yaparak Bush gibi yönetimleri seçtiriyor.DS: Demokrasi ve insan haklarını içselleştirdik ama çevreci hareketler nedense marjinal mi kalıyor? Bir ideolojik güçlenme ihtiyacı yok mu?
ÖM:Tarih boyunca demokrasi ve insan hakları yönündeki hareketlerin hepsi marjdan doğmuştur. Hak verilmez, alınır esprisi geçerliliğini kaybetmeyecek. Çevre meselesi, bütün canlılar için bir ölüm kalım meselesi haline geldikten sonra, savaş karşıtı hareketle de birleşti. ABD halkı savaşçı Bush'u azledecek. Kimdir?1945 İstanbul doğumlu Madra, Bilgi Üniversitesi'nde küreselleşme ve iklim değişikliği üzerine ders veriyor. Ankara'da Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni birincilikle bitirdi. Aynı fakültede 13 yıl öğretim üyeliği yaptı. 2 yıl Milliyet'te çalıştı. Göçmen işçiler konusunda bir kitabı var.