Eğitim sistemimizdeki eksiklikler, yanlışlıklar bugünden yarına ağırdan alınacak kadar önemsiz değildir, bunu herhalde biliyoruz.
Eğitim sistemine çağdaş bir model getirmek savları ve söylemlerine rağmen, uygulamada bu sav ve söylemlere aykırı bir çizgi izlenmektedir. Öncelikle çağdaş bir eğitimden ne anladığımızı düşünürsek, kendisine verilen bilgiyi birer kalıp olarak ezberleyen robotlar ordusu oluşturmak olmaması gerektiğine inanarak işe başlamamız gerekmektedir. Ancak Temel Eğitim ve Lise Eğitimi’nde uygulanan sisteme alıştırılan bireylere, Yüksek Öğrenim’e geldiklerinde bu eğitimin araştırma, inceleme ve bulguları değerlendirme olduğu bildirildiğinde, bireyler (üniversite öğrencileri) ne yapacağını ve nasıl davranacağını bilememektedir. Eğitim sistemimizin bütünleşik bir yapıya dayandırılmamış olmasının ceremesini öğrenci çekmektedir. MEB ve YÖK arasında koordinasyon kurularak, Eğitim Fakülteleri Öğretim Üyeleri ile MEB Merkez Yönetimi beraberce öğretim ve öğrenim yöntemleri üzerine yeniden yapılanmaya doğru gitmedikçe, yetiştirildiği zannedilen bireyler, bir konuda bir fikre sahip olmanın önce araştırma, sonra elde edilen verileri inceleme, daha sonra bulguları bir sonuca ulaştırarak düşünceye ulaşabileceklerini kavrayamayacaklardır.
Genel Eğitim’in ayrıcalıklı bir ucu olan Sanat Eğitimi içinde Müzik Eğitimi modelini şekillendiren kurumlar, doğal olarak Genel Eğitim Sistemi’nin bir parçasıdırlar. Yukarıda bahsedilen çarpıklıklar, başka biçimlerde Müzik Eğitimi veren kurumlarda da yansılarını bulmuşlardır. Başlarına “Batı Müziği ve Türk Müziği” takılarını almış olan Konservatuvarlar’ın Konservatuvar Eğitim Modeli üzerinde bir gözden geçirmeye ve çağcıl bir anlayışa uygun yapılanmaya kavuşturulması gerekmektedir. Ayrıca, Eğitim Fakülteleri, Müzik Öğretmenliği Programları için yeniden yapılanma savıyla oluşturulan program, gerçek bir Müzik Öğretmeni yetiştirebilecek eğitimin verilmesine ne denli hizmet etmektedir?
Eğitim’in tümünde, kendi düşüncelerine sahip olan kişileri yetiştirmenin test uygulamasının ötesinde bir şey olduğunun artık kavranması gereklidir.
Özgür düşüncenin, aklına her geleni söylemek olmadığının, düşünme, değerlendirme, dört adım ilerisini hesaplayabilmenin yolunun, alınan eğitimin doğruluğundan geçtiğini unutmayalım.
* * *
Bu arada, özel kanalların bir ticarethane gibi çalışan kurumlar olmadığının farkına varılmasının zamanı gelmedi mi? Cahilliğin, seviyesizliğin bir erdem olduğu sonucuna ulaşılan yayın çizgisinin, toplumsal deformasyona ve dejenerasyona yol açtığı fark edildiği halde, bunun düzeltilmesi için, özel kanalların yayın politikaları, program içerik ve yapı dengeleri açısından topluma örnek oluşturacak, toplumu eğitecek bir yayın anlayışını benimsemeleri çok mu zordur? Çoksesliliğin anlatıldığı, örneklendiği programlar yapmak sadece TRT’nin görevi mi olmalıdır? Reyting korkusunun aşılarak, toplumu eğiten programlar, hemen sonuç vermese de, giderek etkili olmayacak mıdır? Bu çizgi de düşünülmediği taktirde, o zaman özel kanalların, Unkapanı piyasasının “halk bunu istiyor” kuyruklu yalanından yola çıkarak, gerek ezgisel, gerek çalgısal, gerekse armonik açıdan son derece yetersiz olan şarkılarla dolu yapımları ortaya çıkaran zihniyetinden ne farkı kalacaktır?
* * *
Ülkemizin genç nesli Atatürk’ün de belirttiği gibi geleceğin sahibidir. Geleceğimizin, günümüzden faha iyi olmasını istiyorsak, geleceğin sahipleri olan gençlerimizi doğru, ilerici, çağcıl, Atatürkçü ve laik bir anlayışla yetiştirmemiz gerekir. GENÇLİK GELECEĞİMİZDİR.
Nice 19 Mayıs’lara.