Radikal Gazetesi / Herald Tribune
Bu yıl tüm cevapların alınacağı yıl olacak. Bush'un ABD'nin başkanı olarak kalıp kalmayacağını öğreneceğiz. Bu, ABD dış politikasında neden olduğu bu temel değişimin Kasım 2004'ten sonra da devam edip etmeyeceğini gösterecek.
Seçmenlerin 'Önce sen vur' düsturunu ve ABD yönetimi gerekli gördüğü anda girilen önleyici savaşları destekleyip desteklemediğini de göreceğiz.
Böylece Bush yönetiminin Eylül 2002 tarihli Ulusal Strateji Bildirisi'nin geleneksel askeri politikada basit bir sapma mı, yoksa Amerikalıların dünyanın geri kalanı hakkındaki görüşlerinde kalıcı bir kırılma mı olduğunu da öğrenmiş olacağız. Bu da bize otomatik olarak ABD politikasının, 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana süren ittifak temelli işbirliği ve yapıcı çoktaraflılığının gerçekten bitip bitmemiş olduğunu gösterecek.
Irak'ta kimin kazanmış olduğunu göreceğiz. ABD'nin bundan bir yıl sonra duracağı noktayı görebilmek için yapacağımız her türlü değerlendirmede, Irak'ın kaderi en önemli değişken olarak karşımıza çıkıyor. Bundan bir yıl sonra güvenli ve en azından sözde egemen bir Irak hükümeti (Amerikan üsleriyle yan yana) ayakta durabiliyorsa, ABD Irak savaşını kazanmış olacak. Böyle bir hükümetin olma şansı pek yüksek görünmüyor.
Ancak ABD'nin Irak savaşını kaybetme olasılığının, ulusal politika düzeyinde ciddi bir şekilde tartışılması gerekiyor. Amerikan gücünün kendisine direnen her şeyi eninde sonunda ezeceği görüşü hâkim.
Bazı eleştirmenler 'yeni bir Vietnam' uyarısında bulundu, ama onlar bunu yine, nihai zaferin maliyeti Bush yönetiminin beklediğinden fazla çıktığı için yapıyor.
Vietnam benzetmesi askeri açıdan yanlış. Irak'taki ayaklanma organize, kendisi de nükleer güçle korunan bir kardeş ülkeden sınır ötesi bol miktarda silah yardımı alan ve yönetilen, disiplinli bir ulusal hareket değil. Oysa Kuzey Vietnam ve Çin'e karşı Güney Vietnam'ın durumu buydu.
Benzerlik politik
Vietnam'ın Irak'la benzeştiği nokta, politik. Bush'un Irak'taki hedefi Kennedy, Johnson ve Nixon'un Vietnam'daki hedefiyle aynı. Ülkeyi stratejik bir ABD müttefikine çevirecek güvenilir bir ulusal hareket bulmak veya bu hareketi bizzat şekillendirmek.
Vietnam'da ilk başlarda Batılılaşmış bir ulusal güç vardı; Katolik seçkinler ve eğitimli orta sınıf, ülkeyi Fransız kolonisi olduğu dönemde yönetmişlerdi. Ancak bunlar nüfusun çok küçük bir kesimini oluşturuyordu ve köylü milliyetçiliğiyle Marksist ütopyacılığı birleştiren komünist Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin üstesinden gelemediler. Ngo Dinh Diem'in kendisini tüm ülkeye zorla kabul ettirmeyi bir türlü başaramamasına sinirlenen Kennedy, bir askeri darbe başlattı ve Diem'in öldürülmesine de ses çıkarmadı.
ABD, Diem'in yerine önce bir dizi general getirdi, ama onlar da birer birer başarısız oldu, çünkü Vietnam milliyetçiliğine karşı ABD'nin çıkar ve görüşlerini temsil ediyorlardı. Nihayet Nixon yönetimi son general Nguyen Van Thieu'yu kendi haline bırakıp savaştan resmen çekildi ve bu yaptığına da 'Vietnamlılaştırma' dedi. İki yıl sonra Saygon düşünce, Nixon, ABD Kongresi'ni ve liberal basını suçladı.
Bush yönetimi Irak'ta, hâlâ Diem'ini arıyor. Vietnam'dan almış olması gereken politik dersi görmezden geliyor: programı milli egemenlik, Amerikan işgaline son, Irak'ın kurallarına göre yenilenme esasları üzerine oturmayan hiçbir lider, Irak'ta ülkeyi veya temel dini ve etnik grupları (azınlık Kürtler hariç) yönetemez. Gelgelelim böyle bir programa göre Irak, kaynaklarının, güvenliğinin ve dış politikasının kontrolünü tümüyle kendi elinde bulundurmalı. Bush yönetimi ise bunu istemiyor.
Şimdi temmuz ayında Bağdat'ta bir Irak hükümeti olacağı söyleniyor, bu hükümet o zaman da ülkede bulunacak 100 bin ABD askeriyle, yine genelde ABD'ye tabi olacak. Bu da Iraklı milliyetçilere göre değil.
ABD'de Irak savaşı konusunda birtakım tartışmalar yapılsa da, ABD dış politikasının seçkinleri, yetkililer, yorumcular ve başkanlık adayları arasında, Ortadoğu'ya veya başka bir yere 'demokrasi götürme' amaçlı müdahaleye dayanan Amerikan politikası konusundaki görüş ayrılıkları, insanı şaşırtacak kadar az.
Yönetimin Irak politikası başarısız olursa, 2004'te tehlikeye girecek olan yalnızca Bush'un koltuğu olmayacak. Pax Americana'nın ABD'nin yeni kaderi olduğuna dair, iki partinin de rahatlıkla kabul etmiş olduğu o varsayım da tehlikeye girmiş olacak. Bu ise, hiç de fena bir sonuç olmaz.