Kâbustan Uyanamayan Ülke: Somali

-
Aa
+
a
a
a

Sayı 52/200

Birgit Schwarz

16 ay önceydi. Köln’de yaşayan Abd al-Kadir Mohammed’in, motorize milislerle aşiret reislerinin uçaksavar bataryalarıyla etrafa ateş ettikleri bir kente dönmesi için, birçok nedeni vardı.

Somali’nin beş büyük aşiretinin kurduğu geçiş hükümetinde yer alması teklif edildiğinde -ki söz konusu oluşum, Mogadişu’da son on yıl içinde kurulan ilk devlet kurumu-, eski asi hiç tereddütsüz zorunlu emekliliğini bırakıp geldi. Bir zamanlar fethine yardım ettiği kenti yıkıcı kurtarıcılarının elinden kurtarmak için, sürgündeki yılları boyunca etkisiz kalan yazışmalarıyla mücadele ediyordu. Anarşide boğulan ülkesinin yeniden inşasında bizzat el atma fırsatını kaçırmak istemiyordu.

Somali’nin beş büyük aşiretinin kurduğu geçiş hükümetinde yer alması teklif edildiğinde -ki söz konusu oluşum, Mogadişu’da son on yıl içinde kurulan ilk devlet kurumu-, eski asi hiç tereddütsüz zorunlu emekliliğini bırakıp geldi. Bir zamanlar fethine yardım ettiği kenti yıkıcı kurtarıcılarının elinden kurtarmak için, sürgündeki yılları boyunca etkisiz kalan yazışmalarıyla mücadele ediyordu. Anarşide boğulan ülkesinin yeniden inşasında bizzat el atma fırsatını kaçırmak istemiyordu.

Mohammed büyük bir şevkle, geçtiğimiz yılın ağustos ayında, Teknoloji ve Bilim Bakanı olarak görevine başlamıştı. Bugün, 16 ay sonra, yine “işsiz.” Demokrasi icraatında deneyim kazanan parlamento, başbakanı tüm kabinesiyle birlikte, yeterince başarı gösteremediği gerekçesiyle görevden aldı. Gerçi Mohammed, anlaşmazlıkların bu kez silahla değil, oylama sonucu halledilmesini ilerleme olarak nitelendiriyor. Mücadeleci bu yaşlı adamın Köln’de eşi ve çocuklarının yanında bir soluklanma ihtiyacı duymasının tek nedeni var: ABD’nin Somali’ye karşı birdenbire kabaran ilgisi...

Dünya cemaati yedi yıldır bu Afrika ülkesini kendi kaderine terk etmişti. Ancak Müslüman fanatiklerin kontrolünde iki Amerikan yolcu uçağı Dünya Ticaret Merkezi kulelerine çarptığından beri Somali, Amerikan istihbarat servisinin vizörüne girdi. Al-İttihad al-İslami (İslam Birliği) adında “radikal İslamcı bir örgütün,” Usame bin Laden’in militanlarına burada kamplarda eğitim verdiği iddia ediliyor. Ve hükümet Mogadişu’da bile kontrolü sağlamaktan aciz kaldığından, halk arasında Anti-Terör-İttifakı’nın her an saldırabileceği korkusu hakim.

“Somali çatısı olmayan bir ev gibi” diyor Mohammed: “Herkes içeri bakabilir, hiçbir şey gizli kalamaz.” Buna terörist kamplar da dahil. Ancak Amerikalılar bugüne dek, yerel TV kanallarının çoktan ortaya çıkardığını, devlet başkanının çağrısına rağmen, bizzat yerinde inceleme zahmetine girmemişler: Kuşkulanılan bölgeler yalnızca keçi ve kuşlara evsahipliği yapıyor.

Mutlak liberal ekonomi

Hint Okyanus’u kıyısındaki bu İslami ülke, Amerika’nın gözünde, bir devleti devlet yapan yapılardan yoksun oluşu dolayısıyla “ne yapacağı kestirilemez.” Geçenlerde komşu ülkeleri ziyaret eden Afrika’dan sorumlu ABD Dışişleri Müsteşarı Walter Kansteiner’e göre Somali, terör gruplarına sayısız fırsat sunuyor: “Her zaman herkese açık; günde 24 saat.”

Bu arada Somalililer bu çaresizliği bir bakıma avantaja çevirmişler: Devlet tamamen özelleştirilmiş durumda. Girişimciler, özel ordularla korudukları hava ve deniz limanlarını işletiyor. Devlet limanları kapalı, çünkü her daim hükümet karşıtı milisler tarafından topa tutulma riskini taşıyorlar. Başkente 50 km mesafede bir uçak pistinin, K50’nin işletmecisi, 25 dolar karşılığında ülkeye giriş vizesini bizzat veriyor. Pasaportları, Bakara Pazarı’nın bir bölümü olan Abdala Shideye’den temin etmek mümkün ki, burası da artık bir nevi nüfus dairesi görevini üstlenmiş durumda.

Uyanık işadamları Somali Şilingi’ni Suudi-Arabistan’da bastırıyorlar. Hatta bu sayede enflasyonun yükselmesine, protesto gösterileri düzenlenmiş. Kendisini önemli bulan kişiler, “güvenliklerini” kendileri üstleniyor. “Technicals” denilen, üzeri bir düzine silahlı milisle yüklü kamyonetlere Mogadişu’da, Los Angeles’ta polis aracından daha sık rastlanıyor. Ülkenin “iç güvenliğinden” sorumlu en üst düzeydeki kişi bile (gözlüklü, bir hayli cephe deneyimi olan bir adam), bırakın hava sahasını ya da 3025 km uzunluktaki kıyı şeridini denetleyebilsin, Mogadişu’nun tamamının bile kontrolü altında olduğunu söyleyemez.

Gerçi yeni hükümet, sokaktan topladığı 18 bin milisi eski bir askeri kampta devlete kazandırıyor. Burada yeni düzende düşünmeyi öğreniyor, fotoğrafları çekiliyor, kayıt altına alınıyorlar. Silahlarının seri numaraları dahi belirleniyor. Eğer bunlardan biri karaborsada ortaya çıkacak olursa -yeni oluşturulan bilgi bankası sağolsun-, vay satanın haline. Böylece en azından “polis örgütü” kendi düzenine kavuşmuş durumda. Tabii güvenlik güçleri asla, ağır silahlı eskortları olmadan sokağa çıkmaya cesaret edemiyor.

Almanya’dan ithal bakan Mohammed, tek-tük fanatiklerin Somali’yi üs olarak kullandıkları ya da sığındıkları olasılığını gözardı etmiyor. Nitekim 11 Eylül’den önce Hamburg’da bile gözden kaçmamışlardı? “Ama bu, sivil halkı bombalamayı haklı gösterebilir mi?”

Kendisine ait olmayan bir evin bahçesinde oturup, gergin bir halde Köln’deki evinin anahtarlığıyla oynuyor. Anavatanında hala yalnızca misafir; özel ordulara para yetiştirmektense vergi ödemeyi tercih eden özel şirketlerin misafiri...

Komşu evlerden balık kokuları geliyor. Halkın yeni hükümete, sokakları temizlemekte destek verdiği iyimser havadan eser kalmamış. Ama Mohammed’i asıl rahatsız eden, geçen bir uçağın bulutsuz gökyüzünde beliren izleri. Tüm Mogadişu halkı gergin; Amerikalıların Somali üzerinde istihbarat uçuşları gerçekleştirdiğini, kıyılarında donanma gemilerinin devriye gezdiğini biliyor. Hatta son gelen bilgilere göre, Amerikan askerleri karadan da girmiş bulunuyor: Somaliland’i (ülkeden 1991’de ayrılan ancak uluslararası alanda tanınmayan kuzey bölgesi) üs edinmiş, keşif yapıyorlar.

Bozacının şahidi...

Anti-Terör-İttifakı’nın Somali’ye artan ilgisinden haz duyan herhalde tek kişi, ülke dışındaki Husseyin Aidid. Amerikalıların bugün bin Laden’de olduğu kadar, 1990’ların başında kararlı biçimde etkisiz hale getirmeye çabaladıkları kişinin oğlu, sınır ülke Etiyopya’ya sığınmış halde. Aidid, Addis Ababa’dan Mogadişu hükümetinin güvenilirliğini zedelemekle meşgul. Ve ABD bula bula bu sese kulak kabartıyor.

Babası Mohammed Farah Aidid, Somali’nin bir dönem en güçlü savaş baronuydu. Uluslararası barış gücünün 1993’te Barre’nin devrilmesinden sonra ülkede düzeni sağlama girişimi, direnişi yüzünden başarısız kalmıştı. Farah Aidid avında 15 bin Somalili ve 18 Amerikalı asker hayatını kaybetmişti. Amerikan helikopterini vuran Stinger füzesinin o günlerde bin Laden tarafından, İttihad İslami aracılığıyla Aidid’in birliklerine ulaştırıldığı öne sürülüyor. En azından Amerikan istihbarat teşkilatı buna inanıyor. New York’ta dört el-Kaide zanlısının mahkemesinde (Nisan ayındaydı) bu iddianın yargıç tarafından kanıttan yoksun olduğu gerekçesiyle reddedilmesi, ne FBI’nin ne de Pentagon’un umurunda. Gerçekleri doğru bilebilecek tek kişiyse, Abd al-Kadir Mohammed ve yandaşlarına karşı kuşkuları körüklemekle meşgul.

Hüseyin Aidid, 10 Ağustos ile 15 Eylül arasında BM Güvenlik Konseyi’ne ve ABD Başkanı’na yazdığı mektuplarında, Mogadişu’daki geçiş hükümeti üyelerini terör örgütlerini desteklemekle itham ediyor. Ülkenin para transferi yapan en büyük kuruluşunu da, bin Laden’i finanse etmekle suçluyor.

Halk arasında “ayaklı yalan” diye bahsedilen birinin şimdi vatanına karşı baştanık konumuna yüceltilmesi Mohammed’i öfkelendiriyor: “Geçiş hükümetinin kuruluşu tiranlığa karşı bir devrimdi.” 60 yaşıyla Mohammed artık daha ziyade keyif insanını andırıyor, herhangi bir terör grubuna sempati duyacak birine benzemiyor. Üyesi olduğu hükümetse adeta çokulusluydu. Kabinede hemen yanı başında, dünyanın dört bir yanından dönen Somali asıllılar vardı: İki Alman, Kanadalılar, Britanyalılar, birer İsveç, Fin ve Amerikalı; tümü –dediğine göre- Somali’ye demokrasiyi kazandırma gayesinde.BM bile geçiş hükümetini tüm Somali’nin temsilcisi olarak tanımıştı. Buna rağmen devlet başkanı, ülkenin en büyük finans kuruluşu olan al-Barakaat’ın hesaplarının dondurulacağını, diplomatik kaynaklar üzerinden değil, CNN’den öğrendi.

Bu gibi dostane olmayan davranışlar, yaygın olan Amerikan karşıtlığını Mohammed’te de pekiştiriyor. 1993’te Amerikalılardan birinin çıplak cesedinin Mogadişu sokaklarında sürüklenmesi,                 ona göre “kendi suçları.” Kadın ve çocukları da hedef alan sürekli bombardımanın altında  kalmaktan isyan eden halk, o dönem “Amerikan western’lerini taklit etmiş.” Nitekim bu olaydan sonra barış birlikleri geri çekilmiş, Somali uluslararası alanda izole edilmişti.

İslami sermaye güven sağladı

Bu dönemi atlatacak yardımlar ağırlıklı olarak Arap ülkelerinden gelmeye başlamış. Okul ve hastaneleri finanse etmeleriyle, toplumun İslamlaşması da ileri bir boyuta gelmiş. Mogadişu Üniversitesi’nde bir zamanlar türbansız kız öğrencilerinin okuduğunu hatırlayan Mohammed, günümüz Somalili çocukların “Suudi-Arabistan haritasını Somali’ninkinden daha iyi tanımalarına” içerliyor. Oysa aralarında İttihad İslami’nin de bulunduğu Müslüman kuruluşlar en azından 40 bin dolayında oğlan ve kız çocuğunu sokaklardan kurtarmış. Ve örgütün teröristlerle işbirliği yaptığına Mohammed inanmak istemiyor.

Aşiret reisleriyle savaş baronlarının kendi çıkarlarını silah gücüyle savundukları bir ülkede din sığınağa dönüşmüş. Halk yalnızca, inançlarını katı şekilde hayata uygulayan Müslümanlara, Baraakat kurucusu Ahmed Cemal gibi, güvenir olmuş. Mohammed’e göre başarısının sırrı da bu. Baraakat her yıl, -artık her nasıl yaptıysa- tüm yardım kuruluşlarının toplamından üç kat fazla döviz getirmiş ülkeye. Üstelik bu kuruluş aşiretlerin çıkarlarına bulaşmamıştı. Tüm para transferlerinin, - alıcı, gönderen ve gönderinin amacı dahil – bilgisayar aracılığıyla kayıt altına alındığı söyleniyor. Baraakat, bu kayıtların Amerikalılara da açık olduğunu açıklamış.

Hesapların dondurulması özellikle, güvenli olması nedeniyle nakit varlıklarını bu kuruluşta saklayan küçük ve orta ölçekli şirketlere darbe vuruyor. Bankadan şimdi 10 milyon dolara yakın alacakları var. Ve George W. Bush, 11 Eylül’deki “katillerin finansörleri”nin adresi olarak Baraakat’ı gösterdiğinden beri, yurtdışında yaşayan Somalililerin buradaki akrabalarına gönderdikleri para hacmi yüzde 50 azalmış.

Bu finans kuruluşunun sürekli kapalı kalmasının hükümeti tamamen felç etmesi muhtemel. Zira yalnızca Mogadişu’da 1509 adet ticari hesabın dondurulmasıyla, özel sektörün eline bakan hükümetin son gelir kaynağı da kurumuş olacak.

Kabinenin kuruluş yardımı olarak Suudi-Arabistan ve Kuveyt’ten aldığı 22 milyon dolarlık kredi çoktan tüketilmiş. Hükümet bu parayla bazı savaş baronlarının desteğini güvence altına almış. Para o kadar alelacele harcanmış ki, kimseye bunların kaydını tutacak, muhasebesini yapacak zaman kalmamış (nitekim hükümetin görevden alınmasının nedenlerinden biri de bu). Mohammed buna karşın harcamaları savunuyor: Geldiğinde, her gözünü kırptığında makineli tüfek salvoları duyduğunu söylüyor. Şimdiyse silah sesleri ender duyuluyor. Sadece bu yüzden halk, Mohammed gibi geri dönenlerle Somali’ye barış gelebileceğine hala inanmak istiyor.

Aidid’in eski finansörü, “İnce Atto” lakaplı Komutan Osman Hassan Ali gibi muhalif savaş baronları bile, geçiş hükümetiyle anlaşmış. Zira kentin tahrip edilmesine bir hayli katkıda bulunan Osman Hassan Ali, bir zamanlar en önemli müteahhitlerdendi; ve silah kaçakçılığından daha fazlasını, kentin yeniden inşası sırasında kazanabilir. Ne yazık ki, Husseyin Aidid gibi birileri Amerika’dan destek gördükçe, çatışan taraflar arası uzlaşma girişimleri başarısızlığa mahkum görünüyor.

Mohammed bunların bilincinde, umutsuzca gökyüzünde uçağın ardında bıraktığı izlere bakıyor. “Eğer Amerikalılar hala, ölen askerleri için bizden intikam alma peşindeyseler, onları engelleyecek güce sahip değiliz” diyor. İçten içe herhalde bir an önce Köln’deki evinde olmayı diliyordur.

Çeviren: Melih Kafa