Sayın Galtung, 11 Eylül 2001’den sonra ABD yönetimi uluslararası terörizmle yalnızca askeri değil, ekonomik ve kültürel araçlarla da mücadele edeceğini duyurmuştu. Sizce başarılı oldu mu? Johan Galtung: Kesinlikle söz konusu bile değil. Kültürel açıdan hemen hiç birşey olmadı. Büyük diyalog gerçekleşmedi. Almanya’da en azından yerel düzeyde kültürler ve dinler arası buluşmalar oldu. Öte yandan Goethe Enstitüleri, tam da ihtiyaç duyulduğu bir dönemde, kapatıldı. |
|
JG: Hem de hiç. Tersine, Amerikan ekonomi politikası küresel sorumluluğunu giderek daha az yerine getiriyor. Çelik ithalatına konulan gümrük vergisiyle çıkardığı kavgaya bakın. ABD hükümeti serbest ticaretin propagandasını yaparken, kendi ekonomisinin rahatı bozulur bozulmaz gümrük duvarları inşa ediyor. Amerikalılar ekonomik nedenlerle, hemen tüm dünyanın mutabık olduğu iklimin korunmasına katılmıyor; ve Johannesburg zirvesinde de yan çiziyorlar. İktisadi politikasında temelde şöyle deniliyor: ABD tek başına, dünyanın geri kalanına karşı.
Amerikalılar en azından 11 Eylül’e tepki olarak, kalkınma yardımı bütçesini 2006’a dek iki katına, 20 milyar dolara çıkarmayı vaat ettiler.
JG: Peki bu kalkınma yardımı gerçekten yardımcı olabiliyor mu? İçeriği itibarıyla önemli ölçüde askeri yardım. Yoksullarla zenginler arasındaki uçurum genişliyor.
Bunu nereden biliyorsunuz? Askeri yardımlar genellikle kalkınma yardımı bütçesinden ödenmez.
JG: Bu ödenekler sıkça, askeri amaçlar için kullanılabilen altyapıya aktarılıyor.
Gerçekten neyin yardımı olurdu?
JG: Bu kaynaklar bizzat, sözde üçüncü dünyadaki bölge halkı için kullanıldığında; öncelikle kendi kendilerine yetebilmeleri, ardından da ticaret yapabilmeleri için. Toprağa ihtiyacı olanlara toprak, sadece satın alabilenlere değil...
Afganistan’ın Batı’dan gelen parayla yeniden inşası size umut vermiyor mu? JG: ABD’nin el-Kaide’ye ve Taleban’a karşı savaşında öncelikle bölgede petrol rezervlerini güvencesine alma ve askeri açıdan yerleşme amacı güttüğü yönünde birçok Afganın ve diğerlerinin önyargısı doğru çıkıyor. Petrolü ve işlenmesini neden Orta Asya devletlerine bırakmıyorlar? Neden Kırgızistan’daki askeri üslerini bırakmıyorlar? Afganistan’da güvenliği İslam Konferansı Örgütü ve Dünya Güvenlik Konseyi sağlamalıydı. Yabancıların | Dünya Ticaret Merkezi 11 Eylül 2001'de yerle bir edildikten sonra Bush'un yeni petrol politikası uygulanmaya çalışılıyor (AP). |
JG: Taleban ve sözde terör örgütü el-Kaide her zamankinden fazla üye kaydediyor. Tabii ki bunlar “Ben Talebanım” yazılı kartvizit dağıtarak ortalıkta dolaşmıyorlar. Ancak bu görüştekiler yeniden oluşuyor ve yine aynı hedeflerin peşindeler. Bana göre el-Kaide Washington’ın bir yaratısı, tipik bir Pentagon projeksiyonu. Eğer bir düşman varsa, Pentagon’un strateji uzmanlarının kafalarında oluşturdukları resme göre, kendi kurumları gibi yapılanıyor olmalı: bol miktarda para ve açık seçik belirlenebilen bir lider ile.
Şimdi gerçekten, el-Kaide’nin var olmadığını mı söylemek istiyorsunuz?
JG: Örgüt hakkında Batılılardaki resim yanlış, ancak çoğu hücre biçiminde -Hamburg’taki gibi örneğin- örgütlenmiş ve inançla birbirine bağlı olan büyük bir güç var. Milyonlarca kişi ABD’ye değil, ekonomi ve askeri politikasına nefret duyuyor.
Afganistan’da giderek belirsizleşen bir düşmana karşı uzun bir savaş bekleyebilir miyiz?
JG: Evet, üstelik yalnızca Afganistan’da da değil. Irak’a ABD’deki Kongre seçimlerinden (Ekim) önce mi, yoksa seçimlerden sonra Kasım’da mı saldırılacağı artık sadece zaman sorunu.
Saddam Hüsseyin’e karşı bir savaşı haklı buluyor musunuz?
JG: Hayır, çünkü Irak’ın kitle imha silahları ürettiğine dair hiçbir kanıt bulunmuyor. ABD’nin müttefiklerinin Başkan Bush’tan bunu talep edecek yeterince cesaretleri yok.
Saddam Hüsseyin kendi ülkesinde Kürtlere karşı (Halepçe) kitle imha silahları kullanmıştı.
JG: Irak’ta 1922’de Britanya’nın uyguladığı yöntemi taklit etti. İngilizler Irak’ta bir isyanı zehirli gaz kullanarak bastırdı.
Peki başka hangi nedenden dolayı Irak Amerika’nın hedefi haline geldi?
JG: Gerçekte ABD gelecekteki petrol tedarikini güvence altına alma ve Ortadoğu'da, Suudi Arabistan bundan sonra müttefiki kalamayacağına göre, yeni bir askeri üs kazanma peşinde.
Johan Galtung, Transcend direktörü | Suudiler müttefik olarak Amerikalılar için neden artık uygun değiller? JG: Suudilerin Amerikalılarla ilişkisi giderek iki fundamentalist görüşün çarpışmasına dönüşüyor: Suudi Arabistan’da resmi din olarak kabul edilen İslam’daki Vahabilik ile, Amerikan yönetiminin her sahasına nüfuz etmiş Hıristiyan püritenizmi... Teröre karşı sefer ekonomik çıkar çatışmasıyla, kültürel farklılıklara dayanan bir çatışmaya mı dayanıyor yani? JG: Böyle diyebiliriz. Petrol canavarı ABD, tepesindeki petrol |
Bu durum nasıl çözülebilir?
JG: Acil gereken, her iki fundamentalist düşünceye karşı kültürel olarak harekete geçilmesi ve yalnızca kârın değil, adaletin de gözetildiği bir ekonomik yeniden yapılanma. Ve İsrail-Filistin için çok uluslu bir çözüm; Avrupa Birliği’nin ilk etabındaki, Almanya ve beş komşu ülkesinin birleşmesi benzeri, bir Ortadoğu Birliği...
Söyleşi: Alexander SchwabeÇeviri: Melih Kafa