Irak'ta Direniş : Yeni bir Dönem

-
Aa
+
a
a
a

Counter Punch9/10 Nisan 2004

İşgalin ardından, şimdi ABD ve ABD’nin askeri ve ideolojik müteffikleri Irak’taki direnişçileri ‘yabancı unsurlar’, ‘teröristler’ veya ‘Saddam yanlıları’ olarak tanımlıyor. Bu söylem defalarca tekrar edildi. Sanki Amerikan, İngiliz, İspanyol, Bulgar, Ukraynalı, İtalyan, Japon, Güney Koreli ve Polonyalı askerler Irak’ı temsil ediyor da, işgale karşı direnen Iraklılar, Iraklı değilmiş gibi, Amerikalı askeri sözcüler gerillaları ‘Irak harici güçler’ olarak adlandırıyor.

Tuhaf bir dünya.

Bush, Blair, Aznar ve Berlusconi’nin attığı yalanların doğru olmadığı anlaşılınca, yani kitle imha silahları bulunamayınca, bütün bu ülkelerdeki propagandacılar ve onların gazetecileri hemen ağız değiştirdiler: “Belki kitle imha silahları yok, ama bir zorbadan kurtulduk ve Irak’a demokrasi götürdük” diyorlar. Gerçekten mi? Demokrasi mi?

Ölen ve halen de öldürülen binlerce Iraklı sivili bir kenara bıraksak dahi, anlamlı bir demokrasiyle ilgili tüm umutlar sönmüştür. Yaşlı, emperyal düşünür Samuel Huntington şimdi ‘demokrasi paradoksundan‘ bahsediyor. Bu nasıl bir canavardır? Demokrasi, Batı’nın kendisinden temin etmesini istediği şeyleri temin edemeyince bir ‘paradoksa’ dönüşüyor. Ve bugün kapitalist demokrasiye göre, neoliberal ekonomik düzene yöneltilen her meydan okuma bir paradokstur. Özelleştirilen sağlık ve eğitim sistemlerinden memnun olmayan Iraklılar, ‘geçmişte yaşıyor’. İşgalden sonra ülkeye giren şirketlerden nefret eden Iraklı tüccarlar, ‘gelişmemiş unsurlar’. Yabancı işadamları hedef olunca, tüm Iraklılar (işbirlikçiler hariç) memnun oluyor. Yabancı şirketler, işgal edilmiş bir ülkenin içini kemirmek isteyen bir  çekirge sürüsüne benzetiliyor.

Eğer Irak’ta demokrasiye izin verilirse, seçilenlerin, Irak’taki askeri güçlerin temizlenmesi, Irak petrolünün Iraklıların yönetimine geçmesi ve İran’la uzun dönemli bir barış anlaşması sağlanması konularında ısrarcı olacağı aşikardır. Henry Kissinger ve diğer açgözlüler Irak’ın Balkanlaştırılmasını öneriyorlar. Bu sebeple, eli kulağında bir iç savaştan bahsediyorlar. Bu sebeple, Kerbela‘daki hacıların havaya uçurulmasından bahsediyorlar (Irak’taki tüm grupların reddettiği bir suç). Ne Sünniler, ne Şiiler, ne de Sünni ve Şii kökenli laik güçler, Irak’ın işgal güçlerine karşı birleşmesinden farklı bir yol öneriyor. Ayetullah Sistani, birleşmiş bir ülkeye olan inancını vurgulamak amacıyla Sünni liderlerle görüşmeler yaptı ve özellikle İran modeli dinci bir yönetimin Irak için bir felaket olacağında da ısrar etti. Mukteda El-Sadr, Şiileri özgürleştirmekten bahsetmiyor, Irak’ı özgürleştirmekten bahsediyor.

Son iki haftada meydana gelen olaylar gösterdi ki, ülkede Kürtler hariç herkes, işgale karşıdır ve  derhal işgalin sona ermesini arzu etmektedir. Şii gruplar arasında Güney Irak’taki nüfusun desteklenmesi için bir tartışma devam ediyor. İşgal güçleri Felluce’deki insanları tahrik etmeye karar verdi. (2 gün önce Amerikalı lejyoner vahşice öldürülünce, şehir bahriyeliler tarafından kuşatılmış ve siviller öldürülmüştü,)

El Sadr’ın gazetesine işgal güçleri tarafından niçin yasak getirildi? Kelimelere izin verilmez ise, onların yerini bombalar alır.

Irak’ta şahit olduğumuz şey, emperyal işgalin mantığıdır. Felluce’de ve Basra’da çalan çanlara kulak verin. Çanlar, İtalyan işgal güçleri hedef alınınca, direnişçileri ‘terörist’ olarak adlandıran İtalya’daki  liberal gazeteciler için çalıyor. Bize onların ‘insani’ amaçlar için orada oldukları söylenmişti. İşte şimdi maske düştü ve İtalyalıların seçilmiş lideri dedi ki, “Irak’taki İtalyanlar, Bush adına savaşacak ve Bush için ölecekler, imparatorluk için öldürecekler”.

Bu şartlar altında, Demokratik Sosyalistler, mecliste savaş kredilerinin lehinde oy verdi. Savaşa karşılar, ama işgali destekliyorlar? Bir merkez partisi olarak görülme ümitsizliği, onları İspanyol sosyalistlerin sağına yerleştiriyor. Sergio Cofferati’yi yenmekten ve onu yok etmekten çok memnundular, ama savaşa dahil olan Berlusconi’ye ciddi ciddi meydan okumada gönülsüz davrandılar. Ve sonra da Demokratik Sosyalist liderler, savaş karşıtı göstericiler öfkelerini ve hayal kırıklıklarını dile getirince şaşırıyorlar.

Bu arada Iraklılar da hayatta kalmaya çalışıyor. Geçenlerde, şair Sinan Anton, Bağdat’ta şu anki durumu  yansıtan bir şiir okudu.

Fırat, uzun bir tören alayıŞehirler, omuzları sarsıla sarsılapalmiye ağaçları gibi ağlıyor

Mukteda El Sadr ve yandaşları tarafından alınan direniş kararı, işgale meydan okuyan yüzlerce, binlerce insanı sokaklara döktü. Batılıların Irak için ikiyüzlü gözyaşları dökmesi veya direnişin Batı liberalizminin yüksek standartlarını karşılamadığı için söylenmelerinin faydası yok. Hangi direniş karşılar ki?

İşgal iğrençse, direniş güzel olamaz ki -tabii bir Hollywood filminde veya bir İtalyan komedisinde olabilir, o ayrı-. Ve dini partiler, Güney Irak’ta hakimiyet kuruyorsa bunun da sebebi kısmen, Amerikalıların ve İngilizlerin on iki yıldır onlara mâli ve askeri olarak destek olmasıdır.

Pek çok merkez solcuya göre çözüm, ülkeyi Birleşmiş Milletlere devretmek. Bu, 1924 yılında İngilizler kendi kurdukları Milletler Cemiyeti vasıtasıyla Irak’ı yönetirken, yapılmıştı. ABD de, benzer bir şekilde Güvenlik Konseyi’nden kolayca bir vekillik kapabilir ve böylece askeri üslerini bir yirmi yıl daha ülkede tutmayı umabilir.

Peki, kontrolü elde tutmak amacıyla önerilen ve eskiliğinden dolayı saygı duyulan bu çözüm başarıya ulaşmazsa ne olacak? O zaman bombalamaya ve yağmaya devam mı? (Irak ve Afganistan ‘da tecrübe ettiğimiz üzere sivillerin hayatı Batı’nın umurunda bile değil.) Evet, belki iyi bir liberal buna katılır, Birleşmiş Milletler, Birleşik Devletler’den daha iyi değil mi? Bu, Birleşmiş Milletler’i kimin kontrol ettiğine ve Birleşmiş Milletler’in ne yaptığına kimin karar verdiğine göre değişir.

Peki bu kişi  kim olacak?

Savaşı destekleyen hükümetlerin vatandaşları için öncelik, savaş yanlılarını cezalandırmak olmalıdır, tıpkı İspanya örneğinde olduğu gibi. Eğer Aznar, Blair ve Bush  tarafından Valhala’ya* kadar takip edilirse, bu çok önemli bir zafer olacaktır.

İşte o zaman onların haleflerinin işgali sona erdirmesi için biz de bir kampanya başlatacağız. Birleşmiş Milletler’den, onur kurtarıcı bir aygıt olarak faydalanılmalıdır. Başka bir şey olarak değil.

İtalya’daki İl Manifesto gazetesinde basılmıştır. 9/4/2004

*Valhala, İskandinav mitolojisinde savaşta elinde kılıcı ile ölmüş şehitlerin yeridir.

Çeviren: Işıl Şimşek

The Iraqi Resistance: A new Phase