Bu hafta Nereye Doğru'da Cengiz Aktar, Ukrayna krizine odaklandı. Programın tam deşifresini yayımlıyoruz.
Cengiz Aktar: Ömer günaydın. Günaydın Feryal, günaydın Özdeş, günaydın kainat. Evet... Bill Mcgibben ile başlayalım diyorum. Ne dersin ? Güzel bir bir tweet atmış. Gördün mü?
Ömer Madra: Galiba sözünü ettik evet ama sen tekrarlarsan mutlu oluruz.
CA: Rusya sadece o fosil yakıtları için mealen söylüyorum. Yani petrol ve gaz için savaşır diyor. Avrupa'ya karşı elindeki tek silah bu akışı yani bu fasulye kıt akışını kesmektir diyor. Dolayısıyla herhalde yani yapılacak en makul iş bu fosil yakıtları kullanmaktan vazgeçmektir. Bu da üstelik dünyamızın da işine gelir diye bir tweet atmış, çok hoşuma gitti.
ÖM: Evet dördüncü madde gezegeni de kurtarabiliyor. Parantezli ama o.
CA: Parantezli evet evet...Ya bu sürekli bunu tekrar etmek lazım zaten. Hiç unutmam, vakti zamanında bir Venedik Bienali’nde Venezuelalı bir sanatçının, o zaman Irak savaşı vardı. Irak'taki bu petrol kuyuları yanıyordu cayır cayır. Hatırlıyorsunuz değil mi? Petrolün laneti üzerine bir işini görmüştüm. Çok etkileyiciydi. Ve şöyle, dünyamıza bakınca, yani bizim bölgeye daha yukarıya, kuzeye, şimdi olana bitene, Ukrayna'ya... Hep böyle bu fosil yakıt etrafında dönen bir hayhuy ve dünyayı da berbat eden ve mahveden fosil yakıtla alakalı son son tahlilde
öyle değil mi?
ÖM: Öyle olduğu gibi bir de yani nefesini kesecek kuvvette yeni raporlar yayınlanıyor. Biraz önce etraflıca üzerinde durmaya çalıştık: Google Energy Monitor, küresel enerji takipçisi, küresel gaz boru hatlarına yönelik yeni raporunu yayınladı. Akıl sır almayacak şeyler var. Türkiye de otuz ikinci sırada.
CA: Elhamdülillah... Şimdi alınan kararlar, bu burada bir at pazarlığı var şu sırada, Rusya'yla dünyanın geri kalanı arasında. Birkaç istisna var tabii ama bu tamamen gaz üzerinden ve petrol üzerinden yürüyor. Ve işte aldın, almadın, alamazsın... Onu kuzey akım iki devreye girecek, girmeyecek... Ukrayna'yı pas geçen bir pipeline daha yapacağız... Almanya hayır yapamazsın, askıya alıyorum, donduruyorum diyor. Ve yani bu olup bitenin çaresi de bunun üzerinden yürüyor aslında. Fosil yakıt tedariki olacak mı, olmayacak mı? Mesela Avrupa Komisyonu Başkanı, Almanyalı Ursula von der Leyen; ‘’Hiç merak etmeyin. Kış sonuna kadar gazımız ve rezervlerimiz var. Hiçbir sorun yok. Amerika Birleşik Devletleri'nden Katar'dan, Mısır'dan Azerbaycan'dan ve Nijerya'dan ekstra daha fazla gaz almaya karar verdik.’’ dedi. Ama tabii şu var: Orta vadede diyelim... Bütün bu olup bitenler Rusya'nın işine gelecek şeyler değil tabii. Çünkü elinde başka bir şeyi yok. Bir silah satıyor bir de ham madde satıyor Rusya. Başka bir şey imal ettiği yok. Herhalde Batı Avrupa bu bağımlılığı azaltmak için, tabii Bill Mcgibben’in söylediği değil, ama gazı Rusya'dan almamaya çalışacak. Ve yeni bir dönem açılıyor aslında. Yani 1989 sonrası gaz iş birliği üzerinden yürüyen dostluklar sona ermiş durumda. Çünkü bunların halihazırdaki duruma olan etkisini de görmek gerekiyor. Mesela 2008’deki meşhur, NATO'nun Bükreş Zirvesi var, onu konuştunuz, Gürcistan'la Ukrayna'nın günün birinde NATO üyesi olabileceğini söyleyen meşhur zirve. Şimdi o zirvede Bush yönetimde Amerika Birleşik Devletleri’nde ve ısrarla bu sorunlu iki ülkenin ikisinden de ikişer parça kopardı, aldı Rusya sonuç itibariyle. Muhakkak NATO' ya alınması gerektiğini söylüyor. Israrcı oluyor. Kim karşı çıkıyor beğenirsin? Fransa'yla Almanya.
ÖM: Evet.
CA: Kızdırmayalım Rusya'yı diye. Çünkü o sırada gelişti. Bu gaz meselesi var yine. Evet evet... Fakat diğer taraftan yani uluslararası ilişkiler ve ilmi siyaset açısından bakacak olursak tabii yeni bir dönem başladı. Bunu da gözden kaçırmamak lazım. Bu kadar açık bir bir şekilde Rusya'nın hem revizyonist hem de irredantist bir dış politikaya doğru savrulması yeni bir dönemin habercisi. Şaka değil. Inanılmaz laflar etti Putin ve Lavrov. Bunların altını çizmek lazım. Ilk defa böyle şeyler söyleniyor. Rus sosyal medyasında vardı tabii bunlarla ilgili pek çok ne diyelim? Küfür kıyamet, 2014’ten bu yana. Ukrayna'da neymiş öyle bir devlet mi var? diye. Orada da biliyorsun trol bol. Fakat bunu şimdi Putin ve Lavrov söylemeye başladı. Böyle bir ülke yoktur. Nereden çıktı Ukrayna demeye başladılar. Yani akıl alır gibi değil ve hiçbir zaman tarihte de böyle bir yer olmamıştır diyor mesela.
ÖM: Avrupa'nın da en büyük yüz ölçümüne sahip ülkesinden, belki de bir numarasından bahsediyoruz.
CA: Fransa'yla yakındır yüz ölçümü, evet. Bir de şu var mesela, Ukrayna ve Belarus ikisi birlikte ,hatırlarsın Ömer, Birleşmiş Milletler üyesiydi, Sovyetler Birliği dağılmadan önce.
ÖM: Evet.
CA: Hem Sovyetler Birliği'ndeydiler hem de ayrı oyları vardı. Uydu idiler, satelit idiler. Yani Moskova'nın sözünün dışına çıkmıyorlardı ama hem Minsk hem Kiev’in dün ayrı bir sandalyesi vardı Birleşmiş Milletler'de. Stalin bu on beş Sovyet Cumhuriyeti'ni ayrı ayrı Birleşmiş Milletler’ e sokup orada oyunu arttırmayı düşünüyordu ama- neyse, esbabımın mucibesi o- iki, sadece ikisine evet denmişti o zaman. Ukrayna ve Belarus 1945’ten beri kurucu üye yani Birleşmiş Milletler'in kurucu üyelerinden ikisi. Ayrıca bir de tarih olarak da tamamen yanlış. Yani Kuzey Islamlığı'nın diyelim, adına merkezi Moskova değil; Kiev. Evet...Hristiyanlık. Yani İslam Hristiyanlığı oradan başlıyor 10.yüzyılda. Bizans sayesinde. Vaftiz oluyor oranın Pagan Kralı. Ve yani her şey orada yani esas merkez orası: Kiev, Moskova falan değil. Moskova dağın başı. Biraz İstanbul'la Ankara gibi yani. Bu çok tehlikeli tabii. Yani böyle bir ülke yoktur. Bunu bir de dünya üzerinde, hadi canım siz o eskiden yoktunuz falan, düşünsene. Nelere nasıl bir pandora kutusunu açar mı? Yani çok tehlikeli tabii...
ÖM: Evet. Bir ufak ilavede bulunayım izninle. Rusya'nın Savunma Bakanı yeni bir çağrı yayınlamış, yarım saat önce. Ruslara baba vatanı kutlama çağrısında bulunmuş, senin söylediğin doğrultuda. Baba vatan diyorlar onlar, ana vatan değil. Ve fotoğraflar koyun kendi çalışma masalarınızın üzerlerine ve askeri gücümüzü gösteren fotoğraflar, roketler filan koyun demiş.
CA: Bu, senin söylediğinin de diğer ayağı. Moskova'nın yeni dış politikasının diğer ayağı, irredantist. Bunun bir Türk Türkçesi var aslında, fena bir çeviri değil, Türkçesi kurtarımcılık. Ve kabaca şuna tekabül ediyor: Rusların bulunduğu yer Rus toprağıdır. Nasıl?
ÖM: Çok iyi.
CA: Bir tane Rus olsa orası Rus toprağı yani bunu da dünya üzerinden okumaya çalış. Üçüncü, dördüncü, beşinci Dünya Savaşı'na kadar giderdi. Ve dolayısıyla şimdi bu Donetsk ve Luhas denilen iki bölge... Tamam Ruslar yaşıyor, anladık ama yani bu o toprakları ele geçirmekle çözülebilecek bir sorun değil. Olmadığı da ortaya çıktı zaten. Ona gelene kadar mesela Letonya diye bir ülke var, biliyorsun. Baltıklarda. Nüfusunun yüzde yirmi beşi Rus asıllı.
ÖM: Evet.
CA: Riga başkentinin yarısı Rus asıllı. Kazakistan'ın %20’si Rus. Estonya'nın %30’u Rus asıllı. En yukarıdaki Baltık ülkesinden bahsediyorum. E şimdi bütün bunları almaya kalksan, düşünebiliyor musun? Aynı şey Macaristan için geçerli. Macaristan'ın 1919-1920, bizim Sevr'in bir benzeri dayatılmıştı Avusturya Macaristan'a: Trianon Anlaşması. Onunla birlikte ufacık bir ülke olarak kaldı. Bütün civarında Macar azınlık yaşıyor. Şimdi onların hepsini almaya kalksa ki niyetli zaten öyle şeyler yapmaya. Tam bir kaos.
Özdeş Özbay: Muhalefet de öyle. Nazi açıkça, Nazi Partisi onlar da. İrredantist politika.
CA: Evet tabii...Bunun sonu yok. Bu hakikaten akıl alır gibi değil. Bir üçüncü boyutu da var bu yeni politikanın. Zelenski, rezelençki diye okunuyor galiba, yani Ukrayna eski devlet başkanı sanatçı ve Rusya'da sabahtan akşama kadar onun Museviliğine vurgu yapılıyor. Korkunç bir şey. Çok ciddi bir antisemit boyut çıktı ortaya. Vardı zaten sosyal medyada tabii ama şimdi artık bir de devlet söylemi dili haline geldi.
ÖÖ: Ama aynı zamanda Ukraynalıların, Ukrayna hükümetinin Nazilerden oluştuğuna dair bir söylem de var Rusya'da.
CA: Yok o 2014’ten beri, geleceğim oraya. Evet şimdi bu antisemit boyut şöyle: İfade şu, sıkı durun yani. ‘’Faşist bir devletin Rusça konuşan Yahudi devlet başkanı’’. Oh. Nasıl? Kabus yani...
ÖÖ: Evet. Deliliğin resmi.
CA: Şimdi bu 2014’te başlıyor, Özdeş senin altını çizdiğin. Meydan kalkışmasıyla başlıyor aslında ve orada çok büyük bir rahatsızlık çıktı ortaya ama tarihsel bir bir boyutu var bunun; Kiev'in batısı her zaman farklı ve daha Avrupalı veya Avrupacı. Doğusu ise her zaman daha doğucu Rusçu, Rus ve doğuya bakan, ikiye bölünmüş bir ülke aslında Ukrayna. Mesela batıda bakın Katolikler çok güçlü çünkü Polonya sınırına dayanıyor malum. Öbür tarafta da Ortodokslar güçlü tabii. Dolayısıyla burada, 2014’te, oblastlarla ilgili sorunlar ortaya çıkmaya başladığında, Rus sosyal medyasında Nazi yakıştırmalarından geçilmiyordu. Yani Ukrayna için söylüyorum ve muazzam bir boyut aldı tabii. Devlet de körüklüyordu bunu. Meydan kalkışması çok rahatsız etti tabii. Bu portakal devrim, orange revolution, hatırlayacaksınız.
ÖÖ: O daha öncesine söyleniyordu ama. 2004.
CA: Tabii tabii. O zamandan beri gelen bir Ukrayna düşmanlığı söz konusu. Rusya'da sadece sosyal medyasında ve artık bu bir hükümet politikası haline gelmiş vaziyette. Çok vahim tabii. Şimdi Türkiye'ye nasıl sirayet eder, bütün bunlara gelmeden önce bir Ukraynalı felsefecinin Rusya'yı tanımladığı bir tweete rast geldim. Volodymyr Yermolenko: ‘’Post modern faşist bir devlettir Rusya. Toplum ya da bireyler yoktur. Yalnızca herkese boyun eğdiren devlet vardır. Gerçeklik yoktur. Yalnızca gerçekleri boyunduruk altına alan sanal bir görüntü vardır. Kremlin'in baş düşmanı gerçeğin kendisidir. Gerçeğin önüne geçmeye ve gerçekle bir bilgisayar oyunu gibi oynamaya çalışır. Tek fark insanlarla ve onların yaşamları ve kaderleriyle oynamalıdır. Oynamalarıdır. Rus postmodernizmi alternatif bir sanal dünya yaratmakla ilgili değildir. Sanal dünyayı gerçek olanı yok edecek ve boyun eğdirecek kadar güçlü kılmakla ilgilidir.’’ diyor. Bu sizi başka bir ülkeye hatırlattı mı?
CA: Işte ben de aslında tam diyecektim. Faşizmi böyle tanımlarsak dünyanın yarıdan fazlasına faşist demek durumunda kalırız.
ÖM: Bir de Donetsk bölgesinde de don Kazakları var tabii. Onlar da sürülmüşler, öldürülmüşler. Mihail Şolohov'un Durgun Akardı Don ve Don Hikayelerinden muazzam etkilenmiştik vakti zamanında. En azından kendi de payıma konuşayım. Ağaoğlu’nun çevirisiyle. Yani don kazaklarını da yok ettiler ve tarumar edildiğini hatırlıyorum.
CA: E tabii burada bir de hiç konuşulmayan, hiç daha gündeme gelmemiş olan bir Holodomor Soykırımı var biliyorsunuz.
ÖM: Ondan birkaç gün önce dün bahsettik galiba. Don Kazakları'nın nüfusunun yarısından fazlası öldürülmüş 1917 ve 1941 arasında veya sınır dışı edilmiş. Bu dönem sırasında sınır dışı edilenlerin çocuk ve torunlarının Rusya'ya geri dönmesi de yasaklanmış. Böyle şeyler de var yani.
CA: Şimdi bu ülkelerin hiçbirinde kimse sudan çıkmış ak kaşık değil. Hiçbiri %100 haklı ve karşısındaki %100 haksız değil.
ÖM: Her yerde, hiçbir yerde olamaz.
CA: Şimdi bir bir örnek vereyim mesela, çok konuşuluyor, hem bilgi hem örnek. 2015’te imzalanan bir Minsk anlaşması var, iki oblastla ilgili. Şimdi bu anlaşmada, bu bölgelerde bir adem-i merkeziyet uygulanması gerekiyor ve bunun için bir yerel seçim yapılması öngörülüyor. Bu seçimler hiçbir zaman yapılmadı. Kiev yani Ukrayna Devleti bu seçimleri hiçbir zaman yapmadı. Gerekçeleri olabilir ama yapmadı. Dolayısıyla ne oldu sonra? 2018’de yani yapılması gereken tarihten çok daha sonra, oranın ahalisi kendisi seçimlerini kendi yaptı. Ve tabii kendi adamları seçildi. Yani halbuki bu Kiev'in kontrolünde olabilirdi. Olmadı. O seçimi de kimse tanımadı kendi başlarına yaptıkları seçimi, ne Batı tanıdı ne de Kiev tanıdı. E dolayısıyla hiç hata etmemiş olan, günaha girmemiş olan, ilk taşı atsın diye bir laf var ya... Evet, şimdi gelelim Türkiye'ye.
ÖM: Burada esas olarak halkların kendi mücadelelerini vermesinden başka bir yol yok, değil mi?
CA: Yok ama işte olmuyor çünkü diğer tarafta çok büyük, devasa bir ülke var. Aynı şey Gürcistan'da oldu. Güney Oseyta’yı ve Abhazya'yı çekti aldı, biliyorsunuz. Rusya işgal etti ve orayı bitirdi. Şimdi iki tane uyduruk Cumhuriyet, tabiri caizse tamamen Rusya'nın müstemlekesi haline geldi, yani Rusya'yla yaşayan, sözümona Gürcistan'dan bağımsız. Alakası yok tabii ki. Yani Rusya sayesinde orada var olan iki cumhuriyet yani.
ÖM: Rus halkının mücadelesine bağlı kalacak gibi gözüküyor. Kolay değil ama böyle. Neyse konuşuruz...
CA: Pilav çok su kaldırır. Evet, şimdi bir Türkiye meselesi var. Çok sert bir dışişleri bakanlığı açıklaması geldi. Hiç yakışmayan bir ifadeyle sözde cumhuriyetler diyor mesela. Dışişleri açıklamalarının Türkçe kalitesi ve diplomatik kalitesi üzerine konuşmuyoruz epeydir malum... Neyse Türkiye kararın kabul edilmez buluyor ve reddediyor. Diğer taraftan da mesela biliyoruz ki NATO içerisinde, son dünkü açıklama Recep Tayyip Erdoğan'ın herhangi bir yaptırıma karşı çıkacağını söylüyor Rusya'ya karşı. Şimdi muazzam bir bağımlılık var. Neredeyse göbekten bağımlılık var artık. Sebze meyve ihraç ediyor. Gaz ve buğday ithal ediyor Türkiye. Turist bekliyor. S-400 misilleri, füzeleri alıyor. Akkuyu'da santral yapmaya çalışıyor. Tamamen akamete uğramış durumda galiba. Öyle anlaşılıyor, para yok çünkü. Oranın parasını yani finansmanını da Rozaton karşılayacaktı. Yani Rus şirketi karşılayacaktı. E Rusya'da bir dolu müteahhitlik işleri var Türkiye'nin. E bir de Suriye var, devasa bir Suriye meselesi var.
Orada bir statüko var. Yani bir donmuş bir durum var. Felaket bu dengeleme, yani işte ona da çiçek, buna da çiçek filan. Bu sürdürülebilecek bir değil Türkiye açısından. Şimdilik Ukrayna meselesine burada bir noktalı virgül koyalım ve son birkaç dakikayı da Türkiye'yle ilgili Avrupa Parlamentosu'nda geçen hafta alınan bir karara ayıralım. Çünkü önemli bir karardı. İlk defa bu kadar sert bir karar çıkıyor. Ortak dış ve güvenlik savunma politikaları ile ilgili. Birincisi güvenlik ve savunma politikasıyla ilgili bir rapor, Avrupa Parlamentosu'nun raporu. Kaleme alan Macron'un partisinden bir parlamenter ve eski bakan, Avrupa Birliği İşleri Bakanı: Nathalie Loiseau. Şöyle bir ifade var raporda, bu perşembe günü oylandı rapor, geçen kabul edildi: Avrupa Birliği ve komşuları için birçok alanda endişe kaynağıdır. Çoğu zaman istikrar bozucu rol oynar. Ve böylelikle bölgesel barış, güvenlik ve istikrarı tehdit eder, diyor.
ÖM: Önemli evet.
CA: Yani Türkiye bir güvenlik tehdididir. Güvenlik tehdidi, bu ilk defa oluyor herhalde.
ÖM: Bence bu noktada duralım. Görüşmek üzere. Hoşça kalın.
(Program deşifresini hazırlayan gönüllümüz Seyhan Karasu’ya teşekkür ederiz.)